AK Parti'nin seçim beyannamesini beklerken
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu son iki haftayı parti merkezinde geçirdi; herhalde aday listelerine de vakit ayırıyordur, ama esas dikkatini ilk kez kendi imzasını taşıyacak seçim beyannamesine verdiği belli. Herkesin merak ettiği “başkanlık sistemi” konusuna açıklık getirirken, “Beyannamede var, beyannamenin o bölümünü de bizzat ben yazdım” dedi.
Herkes o konuyu merak ededursun, Davutoğlu imzasını taşıyacak ilk beyannamede benim merak ettiğim ise, “özgürlükler” bölümü...
AK Parti’nin kuruluş bildirgesi ile 3 Kasım 2002 seçimi öncesinde açıklanan seçim beyannamesi birer “hak ve özgürlükler” manifestosudur. Herhangi bir ülkede, bir parti, 2000 ile 2002 yılları arasında AK Parti tarafından kamuoyuna açıklanmış belgeleri alsın AK Parti yerine kendi adını yazsın, o ülkenin halkını kendisine teveccüh gösterecek hale getirebilir.
Sebebi çok basit: O belgeleri hazırlayanlar yerel değerleri dışlamadan evrensel değerleri yansıtan bir özgürlükçü anlayışa sahiptiler. Tarihin her döneminde özgürlükler uğruna verilen mücadeleleri, o mücadelelerin içinde yer almış insanların kaleme aldıkları metinleri, temel ilkelerin değişik ülkelerde anayasalar ve yasalara geçmiş uygulamalarını esas alarak hazırlamışlardı beyannamelerini...
İktidarı getiren süreçte AK Parti’nin özgürlükçü yapısının etkisi büyüktür.
Bir de şu tabii: AK Parti muhalif bir gelenekten geliyor ve uzun muhalefet yıllarında karşısında mücadele verdiği özgürlükleri kısıtlayıcı, hakları teslim etmeyen, kuşkucu, yasakçı devlet yapısını dönüştürmenin bir fırsatı olarak görüyordu iktidarını...
Nitekim, Türk siyasi tarihinin en özgürlükçü yapısal dönüşümlerinden birine sahne oldu 2002 sonrasının AK Parti iktidarı... Vesayetin varlığına rağmen çıkarılan pek çok yasa bunun tanığıdır. AK Parti içinden seçilmiş cumhurbaşkanının Çankaya’daki varlığı ise, daha önce cesaret edilemeyen adımlar atılmasını mümkün kıldı.
AK Parti artık iktidarda “muktedir” hale dönüşmüş bulunuyor...
“Muktedir” gibi davranıyor da...
“Güvenlik mi, özgürlükler mi?” sorusuna, 2000’li yıllar boyunca, AK Parti’nin bütün belgelerinde, “Elbette özgürlükler” cevabının verildiğini görürsünüz...
“Kürt sorunu” denen ve ülkeye nefes tıkatan soruna çözüm arayışı da “Özgürlükler güvenlikten önce gelir” anlayışı sayesinde başlatılabilmiştir.
Ya şimdi?
İktidarda kendini “muktedir” gören partilerin devlete bakışları da değişir.
Şimdilerde, AK Parti’yi en fazla temsil ettiği bilinen ağızlar, “Evet, ama güvenlik de önemli” yaklaşımını sergiliyorlar. Bazıları daha açık sözlü, “Teröre pabuç bırakacak değiliz ya!” diyenler de çıkabiliyor. Geçmişte, teröre çok daha sıcak mâruz kalınan ve en özgürlükçü bilinen ülkelerin bile “Önce güvenlik” demeye başladığı günlerde dahi tavrını değiştirmeyen bir siyasi dili vardı AK Parti’nin; artık o dil de yavaştan değişiyor...
“İç güvenlik yasası” o dilin özelliklerini yansıtıyor.
AK Parti kadrosu, iktidardan hiç gitmeyeceklermiş, darlaştırılan özgürlüklerden kendileri asla etkilenmeyecekmiş gibi davranıyor.
“Yarın farklı bir anlayış sandıktan çıkarsa” kuşkusu taşımıyor AK Parti’nin tavrı...
Peki ya yarın, AK Parti’nin çıkardığı yasaları AK Parti tabanını rahatsız edecek biçimde kullanabilecek bir kadro iktidara erişirse? Sandıktan çıkarak veya başka bir şekilde?
Eskiden seçim beyannamesi hazırlamak kolaydı AK Parti için; 2002 öncesi metinlerine bir-iki güncel ilâve yeterliydi de ondan...