Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE ile İran arasındaki ilişkilerin ne kadar gerginleştiğinin herhalde farkındasınızdır. Son olarak Türkiye’yi Tahran’da temsil eden en üst düzey diplomatımız, İran Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı ve ülkemiz resmen protesto edildi.

        Diplomaside bu duruma “kriz” deniyor.

        Krize yol açan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İran’ı bölgeyi “domine etmekle” suçlayıp “Buna tahammül etmek gerçekten mümkün değil” demesi... Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın Irak’ta, Suriye’de ve Yemen’de sadece kendi çıkarına uygun müdahalelerde bulunmasından şikâyetçi...

        İran, bilindiği üzere, bu üç ülkede, “IŞİD’e karşı savaş” adıyla, özel kuvvetleri ve Hizbullah eliyle askeri müdahalede bulunuyor...

        Tarih boyunca yaşananlardan biliyoruz: Türkiye ile İran zaman zaman “çıkar farklılığı” yüzünden ters düşseler bile, genellikle birbirlerinin boğazına sarılmaktan uzak durabilmişlerdir. Rejimleri arasındaki farklılık bile, geçmişte ve bugün, birbirleriyle çatışmaktan kaçınma politikalarını olumsuz etkilemedi.

        Şimdilerde yaşanan soğukluğun da bir süre sonra yerini olumlu işbirliğine bırakması beklenir.

        Ankara, yakın geçmişte, ABD ve bazı Avrupa ülkeleriyle ters düşme pahasına, İran’ı kollayan politikalar izlemesine rağmen Tahran’ın kadirbilmezliğine muhatap olmaktan dolayı hayal kırıklığı yaşıyor ve bu özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemine yansıyor.

        Neyse.

        Esas üzerinde durmak istediğim, konunun Türkiye’nin iç siyasi gündemini etkileyen boyutu...

        Biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan ve bazı siyaset adamları, bir çevre tarafından “İran ajanı” olmakla suçlandılar. O çevrenin televizyon kanallarında gösterilen dizilerde değişik lakaplar takılarak, gazetelerinin köşelerinde açıktan ifadelerle bu iddia tekrarlanıp durdu. Çevre, kendi aralarında da, TV dizilerini takliden, AK Parti lider kadrosundan “Tersli’ diye söz ediyor...

        Peki, şimdi yaşanan “krize” aynı çevre ne diyor acaba?

        Yayın organları, Türkiye ile İran arasında bizzat Tayyip Erdoğan’ın ateşlemesiyle çıkan ihtilaf konusunda suskun. Herhangi bir değer hükmü vermekten kaçınılıyor. Kendilerini konuya o kadar yanlış tarafından bağladılar ki, muhtemelen krizin gerçeği yansıtmayan bir oyun olduğunu da düşünüyorlardır.

        Yanlışları, “iyi ilişkilere dayalı bölgesel ittifak” arayışını, tek taraflı hayranlık veya uydu politikası sanmaları...

        Türkiye’de iktidarda bulunan AK Parti, şimdilerde bayağı zedelenmiş olsa da, bölgeye yönelik politikalarında, Türk-İran ittifakını, muhtemel gelişmelerin rayından çıkmasını engelleyecek en önemli unsur olarak gördü.

        Muhtemel tehlike olarak değerlendirilen ve bir yerlerin mutlaka patlamasını beklediğine inanılan “mezhepler çatışması”nın önüne geçmeyi İran’la sağlamaya çalışmanın “İrancılık” ile bir ilgisi bulunmuyordu. Tam tersine, İran’ı yanına çekmeye çalışarak, AK Parti iktidarı, Cumhuriyet’in başından itibaren benimsenmiş, son dönemlerde Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’ın yeniden canlandırdığı bir politikanın izini sürmekteydi.

        İran’ın “nükleer” çalışmalarını kullanıp ABD’yi yanına çekmesiyle birlikte Türkiye’yi dışlayarak tek başına izlediği politika ise, eğer tadında bırakılmazsa, İslam içi bir savaşa dönüşme tehlikesini içinde barındırıyor. Birileri durumdan vazife çıkarıp derhal “karşı mezhep cephesi” oluşturdu bile...

        Böyle bir durumda, Türkiye’nin şimdi yaptığı, dosttan dosta bir uyarı görevidir ve İran maalesef bunu anlamakta zorlanıyor...

        Savaşarak elde edilecek her şey yıkımların üzerine oturacağı için kalıcı olmaz; üstelik her hanede yokluğu hissedilecek insani kayıplar, daha en baştan kazandı görünenin zarar hanesine yazılacaktır.

        Yıllardır ilgisiz siyasetçilere “İrancı” yaftası yapıştırmış olanların iddiaları gibi...

        Diğer Yazılar