Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNYAMIZDA iki tür insan var: Biri, meydana gelen olayların birbiriyle ilintisiz olduğuna inananlar; kolaylık olsun diye bunlara “tesadüflere inananlar” diyelim... Diğeri de, tesadüf gibi görünen olayların aslında çok daha derin, çok daha titiz bir planlama sonucu olabileceğinden kuşku duyanlar...

        Siz kendinizi bu iki gruptan hangisine yerleştirirsiniz bilemem; ben ikinci grupta yer alanlardanım. Türkiye’nin siyasi tarihi, kuşkuların haklı olabileceğinin çarpıcı örnekleriyle doludur.

        1971 öncesinde sokaklara dökülen gençler “devrim” gerçekleştireceklerini sanıyorlardı; masum olsalar bile, onların hareketlenmesi, sonunda askeri müdahaleyi getirdi. Benzer bir hareketlenmenin aynı sonucu doğuracağını öngöremedi 1980 öncesi sokakları ateşe boğanlar...

        Zindanları dolduran 12 Eylül (1980) darbesi de o yüzden geldi.

        Her ülkede olduğu gibi hak ve özgürlükler ancak talep edilerek kazanılıyor ülkemizde; onların kaybı ise çok daha basit bir biçimde gerçekleşiyor: Sonradan “provokasyon” olduğu ortaya çıkan eylemlerle...

        “Takrir-i Sükûn Kanunu” çıkması için Şeyh Said isyanı (1925) gerekti.

        Birdenbire ortaya çıkan Atatürk heykellerine saldırılar bir günde 18 heykelin tahrip edilmesine kadar vardığında ne oldu hatırlatayım: 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” çıkarıldı.

        Bazen hiç durduk yere çıkarılan yasalar da oluyor bu ülkede; o yasaların amacı ancak sonraki gelişmelerle anlaşılabiliyor: TCK 141, 142 ve 163. maddeler komünizme (141, 142) ve “irtica”ya (163) karşı çıkarıldı 10 Haziran 1949 tarihinde... Meclis müzakere zabıtlarını okuyanlar, sözgelimi 163. madde görüşmelerinde, “Neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor?” sorusuna cevap bulamazlar...

        Cevap, o tarihten kısa süre sonra, 14 Mayıs 1950 tarihinde, iktidarın el değiştirmesiyle gelmiştir. Hak ve özgürlüklerden yana platformda iktidara gelen Demokrat Parti ve ardılları o maddeleri kaldıramadı; Turgut Özal’ın hayatını ortaya koyarak zorlamasına (1991) kadar...

        O kadar gerilere gitmeye gerek yok: 2002 yılında özgürlükleri genişletme vaadiyle iktidara gelen AK Parti, nasıl oldu da şu “İç Güvenlik Kanunu”nu çıkarabildi?

        Evet, 6-7 Ekim (2014) sokak hareketleri yüzünden...

        Siyaset de benzer “kuşkulu” eylemlerden çok etkilendi ülkemizde...

        Bir örnek Uğur Mumcu suikastıdır (24 Ocak 1993). Suikasttan önce CHP, Deniz Baykal liderliğinde, kendisini geniş kitlelere sevimli gösterecek açılımlar başlatmış ve sonuç alabileceğini de görmüştü. Mumcu suikastı, özellikle sonrasında sokakları dolduran 1 milyonun üzerindeki kalabalıklar, Baykal’ı açılım fikrinden vazgeçirdi

        Ve, CHP’nin kendisini tek bir damara hapsetmesi, kamuoyunun da sahte tehlikelerle korkutulması alışkanlığı 2000’li yıllara kadar devam etti.

        Laboratuvarlarda denenmiş ve başarılı olabileceği görülmüş ne kadar psikolojik unsur varsa bizler üzerinde uygulandı ve çoğu sonuç da aldı.

        3 Temmuz 1991 tarihinde 37 can alan “Madımak Olayı” sonrasında, o gün bu gündür, ülkemizin has unsurlarından Aleviler ile bir uzlaşma zemini bulunamıyor, baksanıza...

        Önceki gün adliyeyi basıp savcıyı öldürenlerin niyetleri ne olursa olsun, önemli olan, eylemlerinin hangi amaçla kullanılacağıdır. Seçim öncesi ortalığı bulandırmakla mı yetinecekler, seçim sonrası için yeni düzenlemeleri mi zorlayacaklar?

        Aynı gün ülke çapında elektrik kesintisi? Doğal olarak bir şeylerin “provası” yapıldığından kuşkuluyum...

        NOT: Bu yazı, Kulis günü olan pazartesiyi bekleyemeyeceği anlaşılan Ertuğrul Özkök’ün “Fehmi Abi”den talebine cevap olarak yazıldı.

        Diğer Yazılar