Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞKA ülkelerde de öyledir, ama yargı mensupları özellikle bizim ülkemizde aşırı saygı görür. Savcıdan, yargıçtan, ağız dolusu, “Savcı Bey” ve “Hâkim Bey” diye söz edilir. Zaten bu sebeple, yalnızca bizde “Adaletin kestiği parmak acımaz” özlü sözü herkesin dilindedir.

        Eskiden böyleydi, bunun günümüzde de bozulmaması gerekir.

        Hukuk camiasına buradan bir haberim var: Son zamanlarda yaşananlar yüzünden yargı camiasına bakışta algı kırılmaları fark ediyorum. Güven hâlâ devam ediyor etmesine, ancak “Ne oluyoruz?” sorusu eşliğinde tereddütler de yaygınlaşıyor.

        Sorun Ergenekon ve ilintili davalarla başladı. Devlet içinde yuvalanmış çetelerle ve darbecilerle hesaplaşmak amacıyla başlatılan süreç, torbanın içerisine ilgili-ilgisiz şahsiyetlerin tıkılmasıyla amacından saptırıldı.

        Yalnızca zihinlerde yargıya karşı soru işaretleri oluşturmakla kalmadı birbiri ardına sergilenen yanlışlıklar, siyasi hayatımız ve demokrasi için son derece gerekli bir hesaplaşma da güme gidiverdi.

        Bugün yaşananlara ne diyeceğiz?

        Doğrusu ne diyeceğimi ben bilemiyorum. Gördüğüm, yakın tarihte yaşananlardan hiçbir ders alınmadığıdır. Ergenekon sürecinde yapılan yanlışların benzeri, bugün de bir başka eksende tekrarlanıyor.

        Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan, dün devletin önde gelen şahsiyetlerinin huzurunda yaptığı konuşmada, lafını eğip bükmeden, “Yargının siyasallaşması hukukun sonu olur” dedi ve ekledi: “Hukuk devletinde uzaktan kumandalı yargı da yargıç da düşünülemez.”

        O sözlerin açık anlamı şu: Yargıçlar, hukuk devletlerinde, eldeki yasalara göre hüküm verirler; bunu yaparken kendi vicdanları dışında hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden etkilenmezler. Siyaset içinden veya dışından kişilerin telkin veya talimatlarıyla verilen hükümler hukuki olmaz; tam tersine, bağımsız olması gereken yargı taraflı hale geldiğinde, ülkenin yapısına artık “hukuk devleti” denemez.

        Son olaya Prof. Arslan’ın işaret ettiği temel esas açısından baktığımızda tam bir hukuk kargaşası görüyoruz. Kargaşa, adalet mekanizması içerisinde yer alan yargı mensuplarının, bir tarafın iddiasına göre, siyasetin dışındaki bir odaktan aldığı talimatı yerine getirmek için yasaları eğip bükmesinden kaynaklanıyor...

        Diğer taraf da, verilen kararı “yok hükmünde” sayan yargı mensuplarının siyasilerden emir alarak bunu yaptıklarını iddia ediyor.

        Hangisi doğru? Umarım, iki iddia da doğru değildir.

        İyi niyetli bakışım, yargıya ve yargı mensuplarına dönük algının olumsuzlaşmasını değiştirmiyor.

        Galiba en iyisi, doğrudan çağrıda bulunmak...

        Savcı Beyler... Hâkim Beyler... Yargımızın değerli mensupları...

        Lütfen toplumda var olan sizlerle ilgili olumlu bakışı zedeleyecek yanlışlıklara kendinizi kapalı tutunuz. Çok sevdiğiniz bir büyüğünüzün veya icraatını beğendiğiniz bir devlet adamının gönlünü hoş etme dürtüsüyle asla hareket etmeyiniz.

        Başkasının yanlışı, sizi yeni bir yanlışa sürüklemesin.

        Tutukluluk halini insanlar üzerinde peşin bir ceza mekanizmasına dönüştürmekten kaçının; bir kişiyi haksız yere içeride tutacağınıza, bir suçsuzu cezaevlerinde çürüteceğinize onlarcasını serbest bırakın daha iyi... Siyasilerin savaşlarına nefer olarak yazılmayın; siyasi ajandası olanların güç kullanma sevdasına kendinizi alet etmeyin.

        Edenler olursa, ne yapıp edip önüne geçin.

        Gözleri kapalı resmedilen adalet perisini aşüfteler ve alüfteler derekesine düşürmekten ısrarla kaçının.

        Birbirinizle adalette ve hakkaniyette yarışınız.

        Zaten yapıyorsunuzdur ya, ben yine de bir hatırlatayım dedim.

        Diğer Yazılar