Savaşta altın kurallar
SAMANYOLU yayın grubu yöneticisi Hidayet Karaca’nın tutukluluğuna itiraz edilebilir; sayıları hayli kabarık polislerin tutuklu yargılanmalarına da. Sonuçta, tutukluluk, delillerin karartılması veya kaçma ihtimallerine bağlı bir tedbirdir; bu insanlar için tutukluluk tedbiri neden gereksin?
Hidayet Karaca cebinde devletin kendisine verdiği “basın kartı”nı taşıyan bir gazeteci üstelik; onun cezaevinde bulunması “Türkiye’de basın özgürlüğü yok” iddiasını güçlendiriyor ve bu yönüyle uluslararası arenada hükümetin hareket kabiliyetini zorlaştırıyor...
Ancak tutukluları serbest bıraktırmak için çaba göstermek yerine, tutup da yargıdaki eş-dostu yasal çerçevenin dışına çıkmaya zorlamak, savcı ve yargıçların meslekleriyle oynamak...
Bunun kabul edilir bir tarafı yok.
Kavgada yumruk sayılmadığı gibi, yumruklar savrulurken hasar tespiti de yapılamıyor. Kavga edenlerin bütün derdi, karşı tarafa nihai yumruğu indirmek; bunun için de gözler kimseyi görmüyor, kurallara dikkat edilmiyor. Varsa yoksa o son darbe...
“Vur, kır, öldür” tavsiyesinde bulunanlara, “Ya kavgaya girdiğimizde başta itibarımız olmak üzere pek çok değerimizi kaybedersek... Ya dostumuz, sevenimiz olan insanlar mesleklerinden atılır, çoluk çocuğuyla perişan olursa...” itirazı bile yapılamıyor.
Her şey bir sonuç alma “aracı” oluyor kavgada, kavgayı körükleyenler önünü ardını düşünmüyorlar...
Oysa düşünmeliler.
İlk düşünülmesi gereken nokta, “kavga”nın herkesin gözü önünde cereyan ettiğidir. “Herkes” dediğim yalnızca bu ülkenin insanları değil, Türkiye’yi ve Türkiye’de olup biteni ciddiye alan geniş coğrafyada yaşayanlar... “Kavga” sırasında atılan her yumruk (buna siz konuya ilişkin haber ve yazılar ile yargı yoluyla müdahale de diyebilirsiniz) dikkatle izleniyor.
İsa’dan önce 316 yılında ölen Sun Bin adlı Çinli savaş teorisyeninin, üstadı Sun Tzu stilinde kaleme aldığı strateji eseri, 1972 yılında, bambu üzerine yazılı metinler halinde bulundu. “Savaşta kim kazanır?” sorusuna Sun Bin kitabında şu cevabı veriyor:
“Egemenin güvenine sahip, fakat bağımsız hareket edebilen komutan zafere ulaşır... Savaş sanatını bilen kazanır... Askerlerinden tam destek gören kazanır... Astları birbiriyle tam bir uyum içerisinde bulunan kazanır... Analizde ve alan kullanımında iyi olan zafere erişir...”
“Mağlubiyetleri kaçınılmaz” dedikleri de var Sun Bin’in: “Verdiği emirler egemen tarafından belirlenen komutan yenilir... Savaş sanatını bilmeyen yenilir... Askerlerinin tam desteğine sahip olmayan yenilir... Astları tam bir uyum içerisinde bulunmayan yenilir... Karşı tarafın zaaflarını öğrenmekten mahrum olan yenilir...”
Hem Sun Bin hem de üstad bildiği Sun Tzu “hak ve adaletten yana” olunmayan bir savaşta yenilginin mukadder olduğu kanaatindeler; savaşı kazanmak için “moral” üstünlüğü şart görüyor her ikisi de...
Bu arada “savaş” veya “kavga” denilen eylemin bir “sanat” olduğunu bilmeyenin kazanma şansı olmadığını da ben ekleyeyim.
Yargının içine çekilmesiyle yürütülen son kavga, kavgayı çıkaran için hayırlı olmadı. Bunun moral bozucu etkileri de olacaktır.
En doğrusu, Sun Tzu’nun sürekli tavsiye ettiği üzere, sorunları “savaşa başvurmadan” çözmeye çalışmaktır. Egemenin desteği olmadan başarı şansı olmuyor Sun Bin’e göre; egemene karşı savaşın kazanılma şansı olabilir mi hiç?
Öyle bir durumda en akıllı strateji, varlığını korumaya çalışmaktır.
Yenilgi halinde kaybedeceği bir şeyi olmayanların goygoyculuğuyla savaşa gidilmez.
Bu da benim altın kuralım.