Bir ölünün ardından...
HERKESİN hesaba çekileceği yere giden birinin arkasından iyi veya kötü bir şeyler söylemişiz, ne olacak? Kenan Evren’in işi bundan böyle Mahkeme-i Kübra’da...
Kendisiyle ilgili değerlendirme yapmanın yine de hiçbir mahzuru yok. Özellikle de, benim neslimden pek çoğumuzun hayat akışını değiştirmeyle sonuçlanan 12 Eylül (1980) askeri darbesinin lideri olduğu için...
Tuzu kurular elbette olabilir, ama 12 Eylül darbesi, benim de aralarında yer aldığım bir neslin üzerinden silindir gibi geçti. Ben ve eşim, Kenan Evren’in darbe sonrası başlattığı baskıcı uygulamaların çarpmasıyla, kendimizi hazırladığımız istikbalden çok farklı noktalara sürüklendik...
12 Eylül’ün acımasız şartları yüzünden idam edilen, hayatının en verimli dönemlerini insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılarak cezaevlerinde geçiren, işkencelere uğramaktansa soluğu gurbet cehenneminde alanlar ile kendimizi mukayese ettiğimizde, bizler yine de şanslı sayılabiliriz.
Tek cümlelik özetini sunduğum kişisel tarihim bir yana, Evren yüzünden yaşanan ülkemin makûs talihini unutmam mümkün değil. “Kurtarıcı” diye kendini takdim eden darbe lideri, kendisinden farklı düşünmeyen cuntacı arkadaşlarıyla birlikte, 3 yıl boyu, ülkeyi iki dudakları arasından çıkanın “kanun” sayıldığı bir anlayışla yönetti.
Güya bir danışma meclisi tarafından hazırlanmış Anayasa’ya Evren’in başlarında bulunduğu 5 generalin son biçimini verdiği de biliniyor.
Kenan Evren’in uzun yıllar devletin başında kalacağı varsayımıyla kaleme alınmış o Anayasa’nın ülkeye giydirdiği deli gömleğini bugün bile üzerimizden çıkaramadık.
Sivil siyasete geçildiği ilan edildi (1983) edilmesine, ama Evren’in Çankaya’daki varlığı yüzünden, askerin sistem üzerindeki ağırlığı sonraki yıllarda da sürdü.
“Evren’li 10 Yıl” (1980- 1989) ülkemizi kim bilir kaç 10 yıl geride bırakmayla sonuçlandı.
Muhasebe bu, ancak bu muhasebeye rağmen Evren’i hayırla yâd edenler çıkabiliyor; Ertuğrul Özkök gibi... Özkök, dün de, 11 Eylül’e kadar ülkede süregiden ve kıymetli insanların hayatına kasteden, herkesi can derdine düşüren anarşi ve terörü bıçak gibi durdurduğunu hatırlattı Kenan Evren’in darbesinin...
Doğrudur, bir gün öncesine kadar ülke sokaklarını kan götürürken, 12 Eylül’le birlikte terör eylemleri birdenbire sona eriverdi.
İhtilale katkıda bulunan kadrodan Org. Bedrettin Demirel’in bir gaflet anında itiraf ettiği gibi, ortam olgunlaşsın diye 1 yıl daha beklemişti darbeciler; o 1 yılda, ortam, dökülen kanlarla olgunlaştı.
Oysa, anarşiyi önlemek ve ülke güvenliği çok önceden sıkıyönetim ilan edilerek askerlere bırakılmıştı.
Sokaklara dökülen gençler, kendilerini harekete geçirenin aralarına sızmış kışkırtıcı ajanlar olduğunu, öğleden sonra sağcıları öldürmek için ellerine tutuşturulan silahın, öğleden önce, kışkırtılmış sağcı gençler tarafından solcu gençleri öldürmek için kullanıldığını darbeden yıllar sonra öğrenebildiler.
Evren, sağ ve sol arasında fazla bir fark görmediğini bir vesileyle veciz bir cümleyle açıklayacaktı: “Ben sağ ve sol ayrımı yapmadım; bir tane soldan astıysak bir tane de sağdan astık.”
12 Eylül’e gidilirken sokakları kana bulayanlar ile sonrasında kurulmuş idam sehpalarıyla darbelere meşruiyet kazandırmaya çabalayanların kimler olduğunu fark etmemek için galiba “pop sosyolog” olmak gerekiyor...
Elbette esas sorgusu Mahkeme-i Kübra’da; ancak bu dünyada da hükmü kesilmiş biridir Kenan Evren...