MİT TIR'ları haberi... Ne olmuş yani...
SONUNDA, Başbakan Ahmet Davutoğlu, “vatana ihanet” türü suçlamaları bırakıp MİT TIR’ları konusunda gerçeğin ses tonunu yakalar gibi oldu. Dediği şu: “İçinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez; gidilen yer ve hedef ilgilendirir. Bu, devlet mahremiyetidir.”
Devletler bazen ilan ettikleri resmi politikalarına uygun olmayan işler de yaparlar; yaptıkları bu ters işlerin bilinmesini de istemezler...
Örnek mi istiyorsunuz? Tonla. Fakat ben en meşhurunu hatırlatmakla yetineyim: İrangate’i...
Ronald Reagan’ın başkanlığının ikinci döneminde, ABD, yıllardan beri “ambargo” uyguladığı ve başkalarını da uygulamaya zorladığı İran’la el altından görüşmeler yürütmüş, Humeyni rejiminin elinde tuttuğu bazı rehineleri serbest bırakması karşılığında, Tahran’a, gizlice, bir uçak yükü silah göndermişti. İran’a satılan silahlardan elde edilen parayı da, yine gizlice, Nikaragua’da rejim karşıtı mücadele veren Kontra gerillalarına ulaştırmıştı.
Kaç “yasak” iş birden yapmış Reagan yönetimi fark ettiniz mi? Diplomatik ilişkisi bulunmayan “düşman” bir ülkeyle gizlice görüşüp pazarlıklar yürütmüş... O ülkeye silah göndermiş... Bir başka ülkedeki “devrimci” hükümeti devirmek için silahlı mücadele yürüten bir örgüte de, senato yasakladığı halde, paraca destek çıkmış...
Hepsi yasak işler bunların; ama bu yasağı birkaç kez delebilmiş ABD yönetimi...
Yönetimde bulunanlar yararlı olacağına inanıyorlarsa eğer, bu tür gizli kapaklı işler, Türkiye’de de yapılmıştır.
Susurluk’la ortaya saçılan kirli ilişkileri hatırlayın.
Acaba sınır dışına giderken durdurulan TIR’lar devletin resmi politikasına aykırı bir görevi mi yerine getiriyorlardı?
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz; ama kendi hesabıma merak ettiğim bir konu bu.
Reagan, bir Lübnan gazetesinde yayımlanan İranlı müzakerecilerden birinin ifşaatıyla “İrangate skandalı” patladığında, yaptığını inkâr etmek veya konuyu gazetelerine taşıyanları suçlamak yerine, neden böyle bir yola sapıldığını açıklamayı yeğlemişti.
ABD Kongresi konuyu soruşturmakta gecikmedi.
“MİT TIR’ları” diye bilinen olayda gizli kalmasında yarar görülen yönler bulunduğunu yetkililerin sergilediği tavırlardan ve çelişkili ifadelerinden anlıyoruz. Anlayamadığım yön ise konuyu deşen gazetenin suçlanması... Hem de “vatana ihanet” ile suçlanması...
Gazeteler halkı bilgilendirmek amacıyla yayımlanır; gazeteci sıfatını taşıyan kişilerin ilk görevi, halkı demokratik ülkelerde var olan haber alma özgürlüğünden yararlandırmaktır. Gazetecilik bu sebeple “halk yararına” yapılan kamusal bir uğraştır.
Haberi veren gazetenin bütün yaptığı, durdurulan TIR’lara ait olduğu anlaşılan fotoğrafları yayımlamaktan ibaret... Üzerinde “gizlilik” kısıtlaması bulunan bir belgeyi fâş etmiş değil gazete. Kaldı ki, “devlet mahremiyeti”ni koruma görevi belgelerin resmi sahiplerine aittir; onların saklayamadıklarını fâş etmek ise gazetecilik görevidir.
Seçime gidilen bir ortamdan geçtiğimiz için ithamlar havalarda uçuşuyor; her haber ve yoruma rakip partilerden hangisinin işine yarayacağı hesabıyla yaklaşılıyor ve gazeteciler ile yayın organlarının üzerine gidiliyor.
Normal mi? Elbette değil. Bundan bir adım ötesi, sırf taraftar olduğumuz siyasi partinin işine yaramayacağı endişesiyle, anayasal hakkımız olan “basın özgürlüğü”nü ortadan kaldıracak ateşi gazetecilerin kendi elleriyle yakmasıdır.
Doğru olan, Başbakan Davutoğlu’nun nihayet geldiği noktayı bir adım öteye taşıyıp yapılanı, hiçbir saptırmacaya bulaşmadan, kamuoyuyla paylaşmasıdır.
Kendisinden bunu beklemek hakkımız.