Neden bu defa zorlanılıyor?
SEÇİME birkaç gün kala önümüzdeki tablo geçmiştekilerden fazla farklı değil: AK Parti sandıktan yine birinci parti çıkacağa benziyor; rakipleri de bu gerçeğe göre pozisyon almış görüntüsünü veriyor...
Eğer sandık bu beklenti istikametinde sonuç verecek olursa, AK Parti sadece sekizinci seçim galibiyetini tatmakla kalmayacak, çokpartili dönemde ülkeyi en uzun süreyle yönetmiş bir kadronun partisi olarak da siyasi tarihimize geçecek...
Belediyelerden başlayarak en parlak kadroyu saflarında bulundurmaya kadar uzanan bir sebepler listesi var AK Parti başarısının; ancak seçimden birinci çıkma söz konusu olduğunda 2 taktik yaklaşım hemen her seçimde kendini belli ediyor: Belli bir dişli “muhalife” karşı yürütülen seçim kampanyası... Ve kitlenin sayıca önemli bir bölümünü yanına çekmeyle sonuçlanan ayrıştırma stratejisi...
AK Parti her seçimden oylarını artırarak mutlak başarıyla çıkmada bu iki unsurun olağanüstü yardımını gördü. Kampanyalar buna göre dizayn edildi, mitinglerin söylemi bu iki unsur göz önünde tutularak belirlendi ve sandık başarısı öyle geldi.
Herhalde bu defa da sandıktan “birinci” çıkacak AK Parti; ancak bu seçime gidilirken bocalama yaşanıyorsa, önceki seçimlerde çok işine yaramış bu iki unsurun bu kez fazla işe yaramaması yüzünden...
Dişli bir rakibe -bir canavara- karşı verilirdi seçim mücadelesi; önceki seçimlerin muhalifleri üzerine devlet olarak gidildiği için artık onları “dişli” statüsünde sayamıyoruz. Aydın Doğan medyası, Cumhuriyet Gazetesi gibi ya da New York Times üzerinden ABD gibi yeni karşıtlar ise, ne yapılırsa yapılsın, yeterince “rakip” görünmüyor seçmenin gözüne...
İkinci unsur olan “kitlenin önemli bir bölümünü yanına çekme” diye özetlenebilecek “ayrıştırma stratejisi” ise bu seçimde aleyhe çalışıyora benziyor. “Karşı taraf” bu kez hayli flu olduğu için, seçmenler yerlerini belirlemede zorlanıyorlar. Bu seçime özgü AK Parti propagandasının “bizden olanlar” ile “ötekiler” arasında geçişliliği artıran daraltıcı bir söylemi var; daha önce AK Parti veya Tayyip Erdoğan safında yerini almakta tereddüt etmeyen seçmen kitleleri, şimdilerde, “Acaba yanlış yerde mi duruyorum?” diye kendilerini sorguluyor.
Yalnızca “laik” diye adlandırılan kesimden AK Partililer değil, “çelik çekirdek” diyebileceğimiz kadar AK Partili bilinen çizgiden insanlar bile...
Değişik kesimleri aynı çatı altında buluşturmayı başarmış kadro, bu defa, birinin gönlünü hoş edeyim derken diğerlerini küstürme tehlikesi yaşıyor.
Ve şaşırıyor...
Şaşkınlık, AK Partili seçmen kitlesini esir almış durumda ve parti örgütü de bundan etkileniyor.
“Ayrıştırma” stratejisiyle daha önce bu yana düşmüş seçmenler ve onların örgütteki uzantıları, ilk kez bu seçimde, kendilerini “karşı” saflara itmeyle sonuçlanabilecek bir söyleme muhatap olduklarını hissediyorlar.
Kürtler öyle... Milli Görüşçüler öyle... “Bizim için istikrar önemli” dürtüsüyle sandık başına giden geniş kitle de öyle...
Farklılığı kendi içerisinde barındıran “denge partisi” görünümündeydi AK Parti, bu defa “Bana güven, gerisini merak etme sen” söylemiyle seçmeni etkilemeye çalışıyor...
Başarılı olabilir ve 7 seçim başarısına 8’inciyi ekleyebilir mi?
“Siyasette 24 saat bile önemlidir”; AK Parti’nin önünde seçime kadar 24 saatten fazla süre var.