Seçmen -genellikle- yanılmaz
NASIL, seçim beklediğiniz üzere, gönlünüze göre bir sonuç verdi mi?
Yıllardır seçimleri -hem de bayağı yakından- izlerim; dün yapılan kadar kafaların karışık olduğu, insanların bir bölümünün sandık başına gitmekte tereddüt ettiği bir seçim görmedim.
Sözgelimi 1965 seçimi... Veya 1973 seçimi... Ya da 1983 seçimi... Bunların hepsi askerlerin ülke üzerine giydirmeye çabaladığı “deli gömleği”ni yırtıp atma amaçlı bir kararlılığın sergilendiği seçimlerdi. Sonuncusunda, cunta lideri, seçmenlere oylarını hangi partiye vermeleri gerektiğini de açıkça söylemişti...
Her birinde seçmenler, tercihlerini demokrasiden yana kullandılar.
Tek parti döneminden de, 1950 seçiminde, seçmenin iradesiyle kurtulabilmişti ülkemiz.
Ülkemiz seçmeninin demokratik hakkını kullanmasında sağduyu hep rehberi oldu; hatta bazen büyük yanlışlıkları önlemek için seçmenin küçük çapta yanlışa düşmesi gerektiğinde bile... İlk bakışta “Çok yanlış bir sonuç” teşhisi konulan seçmen tercihleri, iktidara gelenleri farklı davranmaya yönlendirerek, doğru tercihten daha fazla iş gördü.
Zaman içerisinde seçmene ve sağduyusuna güvenmeyi öğrendik.
Bu seçime giderken etrafta fark edilen kafa karışıklığı bile seçmenin sağduyusunun güvenilmeye değer olduğunun işaretiydi.
Ne çok “ilkler” yaşandı bu seçim öncesinde.
Geleneksel kimliğini bir tarafa bırakmış köklü bir partinin (CHP) seçim öncesinde kendisini dönüştürmesine tanık olduk.
Daha önce bir bölgenin dar sınırları içerisinde kalmasına alıştığımız bir parti (HDP), yalnız bütün Türkiye’yi ilgi alanı haline getirmekle kalmadı bu seçimde, söylemini de yeniledi.
Cumhurbaşkanı’nın meydanlara indiğini de, bir başka ilk olarak bu seçim öncesinde gördük. Başbakan’ın partisi adına söyledikleri, hatta biraz daha canlı bir biçimde, yine seçim meydanlarında, Cumhurbaşkanı tarafından tekrarlandı.
Kafamız karışmasın da ne olsun?
Bereket korktuklarımız başımıza gelmedi. Böyle kafa karışıklıklarının yaşandığı bir seçim öncesinde (2004), İspanya terörün hedefi haline gelmişti. Madrid garında patlayan bombalar 100’den fazla insanın canını aldı. Seçimden 3 gün önce patlamıştı bombalar; o güne kadar iktidar partisinden yana olan denge o son 3 günde değişti ve rakibi iktidara taşıdı.
Seçime 2 gün kala Diyarbakır’daki HDP mitinginde eşzamanlı patlayan 2 bombanın da seçmen iradesini eğip bükecek benzer bir sonuca yol açması bekleniyordu muhtemelen; sağduyu ve serinkanlılık oyunu bozdu.
Ne kadar şükretsek az.
Daha önceki seçimlerde hemen hepimizin hangi partiye oy vereceği haftalar öncesinden belirlenmiş olurdu. Sonuçta çoğumuz dedelerimiz ve babalarımız hangi partiye oy vermişlerse ona veya ona en fazla benzeyene oylarımızı kullanıp gelmişizdir.
Galiba bu seçimde ilk kez önemli sayıda seçmen, alıştığı dışındaki bir partiye oy kullanma ihtiyacı duydu. Kimi geleneksel partisine vereceği oyu bu defa vermekte zorlandığı için; kimi de partisi yerine oy verdiği partinin başarısının kendi partisine vereceği oydan daha fazla amacına yarayacağını düşündüğü için...
“Kim kazandı?” sorusu önemli, ancak herhalde sandık sonucuna bakarak zihinlerimizi işgal eden önemli bir başka soru daha var: “Demokrasi kazandı mı?”
İşte bu soruya sonuca bakarak “Evet, kazandı” diyebiliyorsak, siyasi tarihimizin bu en kritik seçiminden hepimiz galip çıkmışız demektir...