Kim beni sahaya sürdü?
AK Parti bir zamanlar “stratejik” düşünür, kendisinden nasıl olsa istenecek fedakârlıkları, baskı altında kaldığını hissettirmemek için, ön alarak yerine getirirdi.
Usta bir satranç oyuncusunun, birkaç hamle sonrasında “şah-mat” çekebilmek için gerekirse “veziri” feda etmesi gibi...
Son 15 yıl içerisinde stratejik düşüncenin birden fazla örneği vardır.
Bu hamle üstünlüğünü son seçim sırasında gösteremedi AK Parti; adım adım “276 milletvekili” çizgisi altına gidildiği, gören gözler için sürpriz olmadığı halde... Uyarılara da aldırılmadı.
Diğer partiler, her biri ayrı ayrı, “AK Parti ile koalisyon yapmayız” diyorlarsa bugün, sebebini başka yerde aramamak gerekiyor...
AK Parti “stratejik düşünme” yetisini yeniden harekete geçirmeli.
Sandığa yansıyan irade “koalisyona” zorluyor; Meclis’te temsil edilen diğer partiler AK Parti’yi hükümet dışı bırakma niyetlerini belli ediyor.
Bazı akıl hocaları, AK Parti’ye “Yıkmayı becerdiniz, hadi yapın da görelim” diye meydan okuma tavsiyesinde bulunuyor.
1. parti olarak sandıktan çıkan ve 258 milletvekiliyle en kalabalık Meclis Grubu’na sahip olan AK Parti “13 yıldır yoruldum, hükümete girmiyorum” tavrını benimseyebilir elbette. Hükümet kurma sorumluluğunu CHP, MHP ve HDP’nin sırtına yıkarak...
Hükümette kalmaya devam etmek niyetinde ise... Kendisini koalisyon pazarlıklarına hazır hale getirmeli...
Benim AK Parti’den “stratejik düşünce hamlesi” beklentim burada devreye giriyor işte.
Pazarlık yürütülecek üç partinin liderlerinin açıklamaları, daha ilk günden AK Parti’nin zayıf halkalarının neler olacağını belli etti.
Önceki gün burada, zayıf halkaları, “saray” ve “Davutoğlu’nun durumu” olarak iki maddede özetledim.
Sandıktan çıkacak iradenin HDP’yi barajın altında bırakıp kendilerine fazladan 60 kadar milletvekili kazandıracağı beklentisi vardı AK Parti’nin... Bunun “başkanlık sistemi” yolunda Anayasa değişikliğine geçit vereceği umuduyla, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha önce “başbakanlık ve ilgili birimleri” için inşasına başlanmış olan Beştepe külliyesini, “başkanlık sarayı”na dönüştürmüştü.
O ümit -hiç değilse şimdilik- kaybolduğuna göre, Cumhurbaşkanlığı yeniden Çankaya Köşkü’ne taşınabilir; koalisyon pazarlıklarında üstünlük sağlamak amacıyla...
Başbakan Ahmet Davutoğlu da, seçimden tek başına iktidarı kaybederek çıkmış bir lider olarak, partisinin birkaç ay sonra yapılacak kongresinin tarihini öne çeker ve delegelerden desteklerini ister. O desteği bulursa eli güçlenmiş olur; bulamaz ise diğer partilerle pazarlıkları kongreden seçilerek çıkacak bir başkası yürütür...
Bana göre “stratejik düşünce” bunu gerektiriyor... Anladığım kadarıyla, “Stratejik Derinlik” kitabı yazarı Ahmet Davutoğlu da “saray” konusunda benden farklı düşünmüyor...
Şu sözler Başbakan Davutoğlu’na ait: “Biz başkanlık sistemine geçmeyi tasavvur ettik. Halk bunu uygun görmedi, verdiği oylarla bu yetkiyi vermedi bize. Kişi nerede ise makamı orasıdır. Sistem değişmediğine göre, artık taşların yerine oturtulması lazım.”
Yazımla aynı günün akşamı TRT’de sarf ettiği bu sözler Davutoğlu’nun zihninde de “saray” sorunu olduğunu gösteriyor...
Peki, elini güçlendirebilsin diye kongreyi erkene çekme girişimine başvurur mu Başbakan?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün “Herkes egosunu bir kenara koysun” cümlesiyle bunu mu sağlamak istedi acaba?
Muhtemeldir.
Elbette “saray” konusunda karar vermesi gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.
Deniz Baykal’a görüşme daveti için “saray” değil de “konut” adresini vermesi “stratejik” düşündüğünü gösteriyor.
Beni sahaya Davutoğlu ve Erdoğan birlikte sürmüş olmasın?