1 Kasım'dan sonrası...
ANAYASA, koalisyonun kurulamadığı ve Cumhurbaşkanı’nın seçimi yenileme kararı aldığı durumlarda, parlamentodaki siyasi partilerin sandalye sayısına göre temsil edileceği bir hükümet kurulmasını emrediyor.
Bizde şimdi oluşan “seçim hükümeti”nden çok farklı bir hükümet...
Size bir sorum var: Anayasa’yı kaleme alanlar neden böyle bir hükümetin oluşmasını istemiş olabilir?
Garip mi buldunuz sorumu? Anayasa’nın o maddesini de, 12 Eylül (1980) darbecilerinin emriyle kurulan Danışma Meclisi’nin yazdığını, üzerinde son rötuşları 5 generalin yaptığını biliyor ve “Onların isteği çok mu önemli?” diye mi soruyorsunuz yoksa?
Temelde haklı olabilirsiniz; ancak yine de Danışma Meclisi içerisinde çok sayıda anayasa profesörü bulunduğunu, “seçim hükümeti” ile ilgili maddenin (m. 116) generallerin elinin değmediği maddelerden biri olduğunu bilerek sorum üzerinde birazcık olsun düşünün derim.
Parlamentoda 4 parti varsa, neden o partilerin hepsinden bakan bulunsun istenmiş olabilir “seçim hükümeti”nde?
Unutmamamız gereken bir nokta şu: Anayasa, koalisyon kurulması zorunluluğu ortaya çıkmış, ancak Meclis’e girmeye hak kazanmış partiler uzak durmuşlarsa bunu şart koşuyor. Doğal olan, oylar bölünmüş ve seçmen tek bir partiye ülkeyi yönetme yetkisi vermemiş ise, 2 veya daha fazla partinin bir araya gelerek koalisyon hükümeti kurmasıdır. Birçok ülkede ve bizde, bugüne kadar, seçmenin iradesine uydu siyasi partiler ve koalisyon hükümetleri kuruldu.
İlk defa olan bir durum bugün yaşadığımız; Anayasa’yı yazanlar hiç yaşanmayacağını sandıkları bu durumu düşünerek çıkış yolunu göstermiş...
Çıkış yolu, “seçim hükümeti” kurulmasıdır; işte onun için, Meclis’te var olan bütün partilerden bakanlarla kurulmasını öngörüyor Anayasa...
Neden?
Aklıma geleni sizlerle paylaşayım: Seçmenin sandığa yansıyan iradesinin 45 günde ve sonrasında gerekecek 2 veya 3 aylık kısa sürede kolay kolay değişmeyeceğini, tekrarlanacak seçimden bir öncekine benzer bir tablo çıkma ihtimalinin başka ihtimallerden daha yüksek olduğunu düşündükleri için...
Öyle düşündükleri için, ömrü “geçici” olacak “seçim hükümeti” işbaşındayken, aynı “Bakanlar Kurulu”nda görev yaparken birbirlerini tanıma fırsatı bulacak siyasi kadrolar, sandıktan yine benzer bir tablo çıkması durumunda, koalisyonu daha kolay kurabilsinler diye...
Diyelim, AK Parti yine birinci parti olarak çıktı; “mecburen” diğer partilere mensup siyasilerin de içinde yer aldığı “geçici seçim hükümeti” sırasında tanıyıp “Bununla olur” kanaatine vardıkları partiyle kalıcı hükümeti kurmanın yolunu arayıp bulabilirdi AK Parti yönetimi...
“Kostümlü prova” deniyor buna tiyatroda; seyirci karşısında sahneye çıkmadan hemen önce, oyuncuların, piyesi, baştan sona, oyun kostümleriyle oynamaları gibi...
Önceki gün ilan edilen hükümet, CHP ve MHP yönetimleri “Biz bu hükümete bakan vermeyeceğiz” tavrını benimsedikleri için, Anayasa’nın öngördüğü “çeşitlilik” kuralını önemsemeyen bir anlayışla kurulduğundan, Anayasa’nın zorunlu gördüğü işlevi yerine getiremeyecek.
Maalesef...
Hem kendilerine, hem de ülkeye yazık etti “Hayır, hayır” deyip duran partiler... Benden başka konuyu önemseyen bulunmadığı için fazla iddialı olamıyorum, ancak bu durumun ortaya çıkardığı doğal sonuca işaret etmekten de geri duramayacağım:
Provasız gidilen ve ilkinden farksız sonuç beklenen 1 Kasım seçiminden sonra, bizi, bir “tekrar seçim” daha mı bekliyor yoksa?