Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siyasetin belirleyici olduğu ortamlarda dinin günlük gelişmelerde oynadığı rolü tartışmanın fazla bir anlamı yoktur. Böyle olmasına rağmen, Türkiye özelinde, siyasetin etkili olduğu neredeyse her alan -uygulanan politikalar, alınan kararlar, hatta çıkarılan yasalar- bir biçimde İslamiyet ile ilintilendiriliyor.

        “Dindar” kimlikleriyle bilinen bir kadro iktidarda olduğu için...

        Bu durum olağanüstü zararlı; zararı da en çok dine ve dindarlara...

        İnsan unsurunun söz konusu olduğu her ortam yanlışa da açıktır. Yanlışa, yani günaha ve suça... Bu sebepledir ki, dinler, yalnızca iyi, doğru ve güzel öğütler sunmakla yetinmemiş, onlara kulak asmayarak kendi heva vü hevesleri istikametinde davranacak kişiler için, kimi bu dünyada kimi de öte dünyada söz konusu olacak cezalar da öngörmüştür.

        “Dindarlar yanlış yapmaz, günaha girmez, suç işlemez” diye bir kural yoktur, olamaz. Her insan doğru yoldan sapabilir, din tarafından hoş görülmemiş söylemlere, tavırlara, uygulamalara sahip olabilir. Mesela yalan söyleyebilir, hırsızlık yapabilir, rüşvete, adam kayırmacılığa bulaşabilir, meşru olmayan ilişkilere girebilir...

        Elbette “güzel ahlâklı” olmaya çalışır her dindar; ancak “Hayır, dindarlar öyle şeyler yapmaz” diyeceklere hem tarihten hem de günümüzden sürüyle örnek gösterilebilir...

        Lafı fazla uzatmayayım: Bugün var olduğu düşünülen yanlışlıkları, yapanlar dindar oldukları için yanlışlık saymamak ya da görmezden gelmek nasıl yanlışsa, onları yapanların “dindar” kimliği sebebiyle İslam’a fatura çıkarmak daha da büyük yanlıştır.

        Günümüzde, özgürlükleri yeterli bulmayanlar, kolaya kaçarak, bundan hemen dini suçlama yoluna gitmeye başladı. Aklı başında bildiğimiz, “düşünür” sıfatını layıkıyla taşıyabilecek pek çok kalem, son zamanlarda bu yola başvuruyor. Gazetelerde, dergilerde “Zaten bunlar...” diye başlayan makaleler çıkıyor.

        Eğer özgürlükler konusunda yanlışlar yapılıyorsa, bunu “din” ile “dindarların özelliği” ile değil, iktidar kurumunun bozucu etkisine dair evrensel kuralla açıklamak gerekir.

        Tarihte de böyledir bu, günümüzdeki bazı İslam ülkelerindeki rejimlerin uygulamalarında da...

        Kuran-ı Kerim’de (Zümer Suresi 18), “Müslüman” kimliğinden söz edilirken, “Onlar ki, (her) sözü dinler ve en güzeline uyarlar” deniliyor. Özgürlükse, işte en geniş düşünce özgürlüğü... Kuran ve hadislerin getirdiği düşünce özgürlüğü ortamında, birbirinden değişik yorumlar yapılabilmiş, “uygarlık” denildiğinde akla yalnızca Müslümanların yaşadığı coğrafyanın geldiği Ortaçağ’da, birbiriyle tartışan binlerce farklı düşünce akımı (mezhep) ortaya çıkabilmişti.

        En aykırı yorumlar bile rahatlıkla ifade edilebildi o dönemde.

        Ardından devreye iktidara dayalı siyaset girdi ve belli başlı 4 mezhebin düşünce önderi bile görüşlerini ifade edememeye, söyledikleri yüzünden işkenceler ve ölüm tehditleriyle karşılaşmaya başladı.

        Ülkemizdeki Müslümanların büyük bölümünün tabi olduğu mezhebin önderi olan İmam-ı Azam, hayatını, işkence gördüğü cezaevinde kaybetti.

        Yaşadığımız ülkede -hangi ülkede yaşıyorsakyönetim sandıkta değişiyorsa ve o ülkede yanlışlıklar yapılıyorsa, bunu, yönetenlerin kimliğine bakarak yorumlamak yerine, güncel siyasetin tercihlerine bağlamak akıllıca olur.

        Örnek mi istiyorsunuz? İşte örnek: Bugünkü en azılı karşıtları bile, AK Parti’nin ilk dönemini (2002 ila 2011 arasını) eleştirirken zorlanıyor, bir bölümü o dönemi övmekten kendini alamıyor.

        İki dönem arasındaki farkın “din” ile, İslamiyet ile ne ilgisi var?

        Üzerinde düşünün derim.

        Diğer Yazılar