Telâşa gerek yok
Cumhurbaşkanı seçmek üzere sandık başına gitmemizin üzerinden 24 saat bile geçmeden nurtopu gibi yeni bir konumuz oldu: Ak Parti içerisinde çekişme...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yıllardır kendisini izleyen muhabirleri Çankaya Köşkü'ne çağırmış ve onlara ''Partime döneceğim'' demiş...
Ak Parti genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik ise Tayyip Erdoğan'ın rekor oyla cumhurbaşkanı seçilmesiyle boşalan genel başkanlık koltuğu için yapılacak parti kongresinin tarihini 27 Ağustos olarak açıklamış...
Gül'ün, yerine seçilen Tayyip Erdoğan'a görevi devredip Çankaya'dan ayrılacağı 28 Ağustos'tan bir gün önce...
Kınadığım sanılmasın; elbette bu bir günlük takdim-tehirden her türlü anlam çıkarılabilir. Nitekim pek çok yorumcu ''Abdullah Gül'ün 'Ben varım' mesajına Ak Parti'nin 'Hayır, yoksun' karşı-mesajı'' olarak algıladı bu gelişmeyi...
Oradan da Ak Parti içi liderlik çekişmesinin başladığı sonucuna varıldı.
Acaba öyle mi?
Soruya en sağlıklı cevabı verebilmek için Ak Parti'nin rasyonel bir yapı olduğu gerçeğini hatırlamak gerekiyor. Kuruluşu üzerinden sadece bir yıl geçtikten sonra iktidarı yakalamıştı Ak Parti. Siyasi yasaklı liderinin altı ay gibi kısa bir süre sonra Meclis'e girmesini ve başbakanlığı üstlenmesini de sağladı. 1 Mart (2003) tezkeresini, e-muhtırayı ve kapatılma davasını savuşturmayı bildi.
Tıpkı 12 yıl iktidarda kalmayı ve içinden iki cumhurbaşkanı çıkarmayı bildiği gibi.
Her seçimden oylarını artırarak çıkmayı başarmasını da unutmayalım. Son genel seçimde oyların yüzde 50'sini, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı seçiminde ise yüzde 52'sini aldığını da...
Böyle bir partinin kendisi için en ideal yolu değil de macerayı seçeceğini düşünmek abesle iştigal etmektir...
'En ideal yol' hangisidir Ak Parti için?
Aslında cevabı aranması gereken esas soru budur.
Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan karizmatik bir lider; Ak Parti onun başında bulunduğu yıllar boyunca, sadece izlenen politikaların değil, liderinin karizmasının da yararını gördü. Ancak Tayyip Erdoğan Çankaya'ya çıktıktan sonra, istese ve çaba gösterse de, partisinin oylarına katkı sağlayan rutinin dışında kalacaktır.
Ak Parti için miting düzenleyemeyecek, vatandaştan oy isteyemeyecektir.
Bundan sonra Ak Parti kendi başının çaresine bakmak zorunda. Çare ise, başına, halkın ilgisini ve kendisini iktidarda tutan yüksek oyu çekmeye devamı sağlayacak birini geçirmektir.
Kim olabilir bu kişi?
Sanıyorum, 15 gün sonra toplanacak Ak Parti kongresinin delegeleri kendileri ve ülkeleri için tarihi önemde bir karar vereceklerinin farkındadır. Liderlerini Çankaya'ya çıkarmayı başaran bir siyasi kadro olarak, iktidarda kalmalarını sağlayacak yeni bir genel başkanı da bulacaklardır.
Abdullah Gül ise Abdullah Gül, bir başkasıysa, o...
Eğer kararları ''Partime döneceğim'' mesajı veren Gül'den yana olacaksa kongrenin devir-teslim töreninden bir gün önce toplanacak olması buna engel teşkil etmez; delegelerin toplanıp genel başkan seçimini ertesi güne bırakmaları istenilen sonucu almaya yeter...
Önlerinde iki hafta gibi azımsanmayacak bir süre var ve bu süreyi partileri açısından en doğru karara ulaşmak amaçlı istişarelerle geçirecektir Ak Partililer...
Göreceğiz, en doğru karara varılacaktır.