Seviyorum, seviyorsun, seviyor...
'Severken öldürmek' diye bir deyim herhalde yalnız bizim dilimizde var.
Adam sevdiğini birkaç yerinden bıçaklıyor, karakola gittiğinde savunması şu oluyor: ''Seviyordum komiser bey; başkasına yâr olmasın diye öldürdüm...''
Muhtemelen mahkemede kendini savunurken de aynı gerekçeye sığınıyordur; yargıçtan 'ceza indirimi' bekleyerek...
Türkiye'de siyasetin tepelerinde biraz böyle bir durum yaşanıyor.
Allahı var, Tayyip Erdoğan kendisini sevdirmeyi biliyor... Yalnızca son seçimde aldığı yüzde 52'yi bulan oya bakarak bu teşhiste bulunmuyorum; uzaktan tanıyanlar arasından yürüyüşüne bitenler çıktığı kadar, sonradan fikir değiştirip de çok yakınına gelmişlerden, sevgisini ''Öl desin, ölürüm'' noktasına vardıranlar da var...
Sevgi ölçüye gelmez, ama Tayyip Bey'i sevenlerin ona olan sevgisi elle tutulur derecede...
Galiba sorun da buradan kaynaklanıyor.
Şahsen sevdiklerini başkalarıyla paylaşmak istemeyenleri anlayışla karşılayabiliyorum. Ne de olsa, sevilene beslenen sıcak duygular, aşırıya vardırılmadığı taktirde, övgü yerine de geçebilir. ''Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın; annen bile okşasa benim bağrım kan olur'' veya ''Kıskanırım seni ben, kıskanırım kalbimden; bu nasıl aşk Allahım, öleceğim derdimden'' şarkılarının söylendiği bir kültürde, işi bu aşırılığa vardırmayanlar ödüllendirilebilir bile...
''Birilerine olan olumsuz hisleriniz sizi onlara karşı adaletsiz davranmaya sevk etmesin'' ilkesi evrensel bir kural. İlke haline getirilmemiş olsa bile, ''Birine olan aşırı sevginiz, onun yüzünden başkalarına haksızlık yapmanıza sebep olmasın'' demekte de herhalde bir mahzur olmamalı.
Özellikle son zamanlarda siyasetin tepesinde yaşananları gördükten sonra.
Cumhurbaşkanı seçilen ve Çankaya'ya çıkmadan önce kendisinden sonra partisinin başına geçecek, bakanlar kurulu başkanlığını üstlenecek kişi için çalışmalarını yürüten Tayyip Erdoğan'ı sevenler, özellikle bazı medya mensupları, ona olan sevgilerini başkalarından esirgemeleri gerektiğine inanıyormuş gibi davranıyorlar...
Onu kendilerinden önce tanımış ve başarısına katkıda bulunmuşları yok sayma çabaları dikkatten kaçmıyor çünkü.
Daha önce öfkelendiğini hiç görmediğimiz kişilerin duydukları rahatsızlığı şimdilerde dışa vurmalarının sebebi herhalde bu.
Aslında biraz düşünseler sevginin paylaşılınca büyüdüğü gerçeğini hatırlayacaklar; ama o ne, sevgilerini başkalarına da yöneltmeyi kendilerine yasak ettikleri yetmezmiş gibi, sevgilerini başkalarının paylaşmasını da istemez görüntüsü veriyorlar.
''Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap'' şarkısındaki gibi bir durum bu...
Sağlıklı olan, sevgiyi tadında bırakmak, onun gözleri kör etmesine izin vermemek, sevdiklerinin başkaları tarafından da sevilmesini --hiç değilse takdir edilmesini-- istemek, hatta bunu sağlama yolunda çaba göstermektir.
Aksi halde 'severken öldürmek' deyimi hak edilmiş olur.
Konumuz Tayyip Erdoğan sevgisi olduğu için bu hassasiyet daha da önemli.
Tayyip Erdoğan Çankaya'ya çıktığında, bütün ülkeyi kucaklayacak bir devlet adamı statüsü kazanacak. Devletin birimleri arasında âhengi sağlarken, vatandaşlar arasında da fark gözetmemesi kendisinden beklenecek. Bunu yaptığında sevenlerinin artacağını göreceğiz.
Abdullah Gül Çankaya'ya çıktığında (2007) sadece bir kesimin sevdiği bir siyasetçiydi; şimdi (2014) ayrılıyor, çoğunluk tarafından beğenilen bir devlet adamına dönüştükten sonra...
Muhtemelen Tayyip Erdoğan da davranışlarıyla etrafında böyle bir sevgi hâlesi oluşturmak isteyecektir.
Ne yani, bunu ona çok mu görecekler?