Ülkemizin dört bir yanı koca kulak
Almanya ile ABD-İngiltere arasında başlayan ‘casuslar savaşı’ Türkiye’yi yeniden 2. Dünya Savaşı günlerine döndürdü. İngiliz büyükelçiliğinde çalışan Alman casusu ‘Çiçero’ lâkaplı Arnavut Elyesa Bazna’nın odağında bulunduğu günlere...
diyor“Hayırlı işler” demekten kendimi alamıyorum...
Spiegel’in haberindeki en ilginç ayrıntı, NSA örgütünün, elindeki en son ‘dinleme’ teknolojisini, MİT’e satması... NSA, bu amaçla, konuşanın sesini tanıyan, belli sözcükleri taramaya yarayan iki sistem satmayı teklif etmiş...
Ne güzel, değil mi? Ancak, PKK konusunda yardımcı olsun diye çaba gösteren NSA bir yandan da kendisine bu imkânı sağlayanları dinliyormuş... Bir NSA belgesi, Türkiye’den, ‘ortak ve hedef’ diye söz ediyormuş... “Amerikalı yetkililere kolaylık gösteren politikacılar, subaylar ve istihbaratçıların kendileri de NSA’nın meşru saydığı casusluk faaliyetlerinin hedefi” diyor dergi... Hem telefonlarını dinliyorlarmış, hem de e-postalarına göz atıyorlarmış...
Politikacılar... Subaylar... İstihbaratçılar... Bu tanıma giren kişilerin dinlendikleri, en son hangi olayla ortaya çıkmıştı, herhalde hatırlıyorsunuz: 30 Mart seçiminin hemen öncesinde dışişleri bakanlığında yapılan Suriye tarafındaki Süleyman Şah türbesine düzenlenecek operasyon olayıyla...
Alman dergisi o olayın sorumlusu olarak parmağıyla ABD’yi işaret ediyor...
Doğru olabilir mi?
İstihbarat örgütleri böyle haberlerle yanıltmayı da amaçlayabildikleri için kesin olarak “Doğrudur” demekte tereddüt ederim. Ancak üzerinde düşünmeyi hak eden bir haber bu. Umarım, Ankara iddiayı ciddiye alıyordur...
Tamam, PKK’yı bizim istihbaratın sağladığı temel verileri kullanarak dinliyor, militanların e-posta yazışmalarını takip ediyor; peki, bizim politikacıları, subayları, istihbaratçıları nasıl dinleyip takip ediyordur NSA?
Cevabı kolaylaştırmak için biraz eskiye gidip ‘Promis’ olayını hatırlatmam gerekiyor...
1990’lı yılların başında bir Amerikan şirketi tarafından geliştirilmiş, çeşitli birimlerce depolanmış verilerden ortak havuz gibi yararlanma imkânı sağlayan bir programdı ‘Promis’... Devlet şirketin elinden zorla alıp bir ‘arka kapı’ kolaylığı ekleyerek dost ve müttefik ülkelere para karşılığı satmaya başladı programı; satılan ülkelerden biri de Türkiye’ydi...
‘Arka-kapı’, programı satanın istediği zaman verileri kendi malıymış gibi kullanmasına imkân veriyordu.
uyarmıştımBelli ki, PKK’ya karşı ortak mücadele bahanesi altında Türkiye’ye sağladıkları teknolojik altyapı, hiç yorulmaları gerekmeden, devlet üst düzeyinden isimleri, politikacıları, askerleri ve istihbaratçıları tâkibe alıp dinlemelerine yarıyor...
Müttefikiniz de olsa, yabancıdan aldığınız teknoloji, veren ülke için, ‘arka-kapı’ kolaylığıdır.
Kimbilir daha neler ve nelerimizi verdikleri teknolojiyle yakından gözlüyorlardır...
İstedikleri zaman arzu ettikleri biçimde kullanmak üzere...
Gülelim mi, ağlayalım mı; ne dersiniz?