Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Artık Barack Obama’nın da bir savaşı olacak... Önceki gece Amerikan medyasının bütün dünyaya taşıdığı konuşması buna işaret ediyor: Irak’a yeniden asker gönderecek ABD; bundan böyle uçakları IŞİD’e ait Suriye’deki hedefleri de bombalayacak...

        George W. Bush’un Ortadoğu’yu kana bulaması sonrası seçildiğinde, hatta henüz başkanlık koltuğuna oturmadan, ‘Nobel barış ödülü’ ile taçlandırılmıştı oysa Obama...

        Ne kadar hazin bir âkıbet onunki...

        Konuşmasında, adında ‘İslâm’ sözcüğü geçmesine rağmen IŞİD örgütünün İslâm ile ilintilenemeyeceği tespitini yapıyor ve Müslümanların halkın çoğunluğunu teşkil ettiği ülkelerden mücadelesine destek çağrısında bulunuyor.

        Dışişleri bakanı John Kerry çağrısını yüz yüze tekrarlamak için bölgemizde zaten; bugün Ankara’ya uğrayacak...

        IŞİD’e topyekûn savaşı başlatmak için 11 Eylül tarihinin beklenmesi simgesel bir tercih mi acaba? Gerçi konuşmasını 10 Eylül akşamı yaptı Obama; ama çağrısının muhataplarının yaşadığı bölgemiz, o saatte çoktan 11 Eylül’e girmişti...

        Bana simgesel bir tercih gibi geliyor... Yanlış yapılmış bir tercih ama...

        IŞİD’i de ortaya çıkaran şartlar, ABD’nin 11 Eylül (2001) uğursuz eylemlerine koyduğu yanlış teşhisle yakından ilişkilidir. Eylemcilerin doğdukları veya eğitimlerini aldıkları ülkelerle ilgisiz iki hedef seçti ABD: Afganistan ve Irak... Saddam Hüseyin’i devirmeyi ve Irak’ı demokrasiyle tanıştırmayı birinci öncelik olarak ilân etti. Bunu gerçekleştirebilmek için dünyayı yanına çekmeyi amaçladı; dünyayı yanına çekebilmek için ise yalana başvurmaktan kaçınmadı.

        Hem de bütün dünyanın gelişmeleri dikkatle izlediği bir ortamda, Birleşmiş Milletler zemininde söylendi yalanlar ve global medya aracılığıyla her yere ulaştırıldı.

        Sonrası biliniyor: Saddam devrildi, fakat Irak’a demokrasi değil, ülkeyi hâlâ etkisi altında tutan kaos geldi... 1 milyondan fazla Iraklı hayatını kaybetti, 4 milyonu aşkın Iraklı dünyanın dört bir tarafına dağıldı. Ülkenin birliği ve dirliği pamuk ipliğine bağlı bugün...

        ABD uğursuz eylemler üzerinde yoğunlaşıp Neo-Çılgınların yönlendiriciliğinde Irak’ı birinci öncelik haline getireceğine, İslâm coğrafyasındaki huzursuzlukların, terörü çıkış yolu görme eğiliminin sebepleri üzerinde dursa ve konulacak teşhise uygun politikalar belirleseydi...

        Bugün karşımızda çok değişik bir dünya ve Ortadoğu tablosu olurdu.

        Demokrasiye ilgi duyan, Amerikan-düşmanlığının azaldığı, sorunların şiddetsiz ortamlarda daha kolay çözülebileceğine inanan bir Ortadoğu ile savaşın yerini barış ve huzurun almaya başladığı bir dünya tablosu...

        O fırsatı George W. Bush kaçırdı; ondan ders aldığı işaretleri verdiği için Nobel barış ödülü kazanmış Barack Obama yakalayabilecekken, IŞİD konusuna Bush-benzeri bir tavırla yaklaşarak o da kaybedenler arasına karışıyor...

        İki yıl önce askerlerini çektiği Irak’a yeniden asker göndermenin, Baasçı rejimin yıkıp tahrip ettiği Suriye’nin üzerine ‘made in USA’ damgalı bombalar yağdırma hazırlığına girmenin başka bir anlamı olamaz.

        Seleflerinden Dwight D. Eisenhower’in daha 1961’de sözünü ettiği ‘military-industrial complex’ (‘askeri-silâh sanayii cephesi’) bu defa da üstün gelmiş oldu.

        ‘Barışçı’ bilinen, döneminde ülkesini İslâm Dünyası’na yakınlaştırması beklenen Obama sayesinde hem de...

        Eminim, Başbakan Ahmet Davutoğlu bize sürekli “Sorunlarınızı savaşsız çözün” aklını veren ABD’ye en mantıklı cevabı --muhtemelen kendi dilinden-- verecektir.

        Diğer Yazılar