"Bu işin arkasında ne var" diye soranlara
Kuşkucu bir milletiz; önümüze ‘gerçek’ diye sunulanlara fazla kulak vermez, ‘gerçeklerin arkasındaki gerçek’ olabilecek senaryoları önemseriz.
Her milletin bir özelliği var; bu da bizim milli özelliklerimizden biri işte..
Dün sabaha karşı kurtarılan rehineler konusu da pek çoklarımızda kuşkular uyandırdı. Gazete sayfalarından ve televizyon kanallarından evlere de taşan bir yaygınlıkla kuşkular dile getiriliyor.
Yetkili ağızların muhtemelen ‘tüm gerçeği’ açıklamaktan kaçınmak için kritik sorulara verdikleri kaçamak cevaplar da kuşkucuları yüreklendiriyor.
Ben kendi hesabıma, dillendirilen diğer senaryolardan çok daha mantıklı geldiği için, ‘resmi anlatıya’ inanma yanlısıyım.
Sadece küçük bir eklemeyle: Diplomatlarımız ve ailelerini ‘rehin’ tutanların, daha önce teslime yanaşmadıkları halde şimdi rıza göstermelerinin, eylemleriyle hangi sonucu almayı hesap etmişlerse onu elde edemedikleri için buna yanaştıkları kanaatindeyim...
Hedeflerinin fidye almak veya Türkiye’yi gazaba getirmek olduğuna asla inanmadım, hâlâ inanmıyorum.
Toplu rehin almayla ilgili kişisel tecrübem, bu eylemin, daha ilk günden, hedef ülkede siyasi sonuç almak için kullanılabileceğini bana düşündürdü de ondan...
İran’da öğrenciler tarafından basılan Amerikan Büyükelçiliği’nde ele geçirilmiş ve ancak 444 gün sonra serbest bırakılmış 52 rehine olayını ABD’de izlemiş ve Yeni Devir gazetesine haber, yorum ve dizi-yazı olarak oradan katkıda bulunmuştum.
Öğrencilerin anlık öfkesiyle meydana gelmiş olsa bile, büyükelçiliği basma eyleminin, ilk günün ardından büyük pazarlıklara yol açtığını biliyorum.
İran’daki yeni rejim, rehine olayını, devrimden hemen önceki yılbaşını Şah Rıza Pehlevi’nin misafiri olarak Tahran’da geçirmiş ve bütün dünyaya Şah-yanlısı mesajlar vermiş ABD başkanı Jimmy Carter’ı cezalandırma amacıyla kullanmıştı.
Carter’ın rakibi Ronald Reagan’ın ekibi, başta Paris ve Madrid olmak üzere dünyanın pek çok köşesinde İranlılar’la görüşmeler yürütmüş, Tahran’da rehin tutulan Amerikalı diplomatlar olayını başkanlık seçimi kampanyasında tepe tepe kullanmışlardı.
Tahran, elindeki rehineleri, Carter’ın Beyaz Saray’ı terk ettiği gün, Reagan’ın yeni başkan olarak yemin ettiği saatte serbest bırakmıştı.
Rehine alma eylemleri, siyasi amaçla ve ABD örneğinde yaşandığı gibi bütün bir toplumu farklı istikamete yönlendirmek için kullanılabiliyor...
O günleri yerinde izlemiş biri olarak kanaatimi paylaşayım: Rehine olayı etkilemeseydi, Amerikan seçmeni Carter’a karşı Reagan’ı tercihte hayli zorlanırdı...
Musul’da başkonsolosluk binasında ele geçirilen diplomatlar ve aileleri 101 gün ‘rehine’ hayatı yaşadılar. Onlara bu muameleyi reva görenlerin amacı da muhtemelen siyasi sonuç almaktı. 101 gün içerisinde bu amaçla kullanılabilecek bir olay olduğunu da biliyoruz: Cumhurbaşkanlığı seçimi...
Amaca ulaşılamamasının iki önemli sebebi var: Rehinelerle ilgili haberlere getirilen yayın yasağı ve medyanın büyük bölümünün bu yasağa uyması... Bir de, seçime aday olarak katılanların toplumun hassas olduğu böylesine çetin bir konuyu deşme tenezzülünde bulunmaması...
Daha önce rehineleri kurtarma girişimlerinin --eğer varsa-- başarılı olmayıp bu defa hayırlı gelişmenin yaşanmasının en önemli sebebi, rehine alanların ellerindeki rehinelerle elde etmeyi umdukları sonuca ulaşamamaları gibi geliyor bana...
Bu senaryo, kurtarma girişiminin değerini ve tam zamanında devreye giren kurtarıcıların başarısını küçümsememizi gerektirmiyor.