Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkemizde Milli Savunma Bakanlığı çatısı altında rahmetli Turgut Özal döneminde kurumsal yapıya kavuşan Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) şirketleri başrol oyuncusu konumunda. Başta ordumuz ve emniyet olmak üzere ülke olarak ihtiyaç duyduğumuz tüm ürünlerin geliştirilip üretilmesinde, ithalatında yetkili kurum SSM ve onun görevlendirdiği başta TSKGV şirketleri ve diğer kamu kurumları var.

        TSK’ya bir ürün mü lazım? Tanımı ve tarifi ihtiyaçlar doğrultusunda yapılıyor, kamu veya yarı kamu konumundaki şirketlere ana üstlenici rolü verilip, geliştirip üretmeleri bekleniyor. Özel sektörde bu işlerin altından çok daha etkin, hesaplı ve teknik olarak da üstün bir şekilde kalkma becerileri olanlara ise pek şans tanınmıyordu. Geçtiğimiz hafta yapılan Savunma Sanayii Fuarı IDEF sebebiyle görüştüğüm Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Demir, bu modelin değişeceğini, hatta değişim yönünde de bazı önemli adımlar attıklarını söyledi.

        TÜBİTAK, MKE, ASELSAN, TAI, ROKETSAN, ASPİLSAN, TEI ve HAVELSAN gibi kamunun kontrolünde olan şirketlere görev verilip,bazen çok yüksek maliyetlere ve uzun zamanlara katlanılarak netice alınmaya çalışılıyordu. Bu şirketlere görev verildiğinde ise ana üstlenici konumlarıyla onlar da özel şirketlere gerekli gördükleri işleri dağıtıp ekosistem oluşturmaya çalışıyorlardı. Ancak, teknik yeterlilikleri, birçok kamu kurumunda olmayan kabiliyetleri bulunmasına rağmen özel şirketlere savunma sanayiinde şans tanınmıyor, belli ölçülerde ülke savunma sanayiine rekabet şartları içinde destek vermesi istenmiyordu. MKE’nin ana üstleniciliğinde geliştirilen Modern Piyade Tüfeği MPT- 76’nın uzun zamana yayılan üretme hikâyesi incelendiğinde de savunma sanayiinde bir model sıkıntısının olduğu daha net görülecektir.

        Mesela Amerika’daki örneklere baktığımızda kabiliyetli olan özel şirketlere direkt görev verme gibi bir yaklaşım var. Hatta iki şirketi yarıştıran, yetkinliği olan iki şirkete aynı anda görev vererek araştırma-geliştirme maliyetlerini üstlenen bir yaklaşım da söz konusu. Müsteşar Demir’e “Böyle bir model değişikliği söz konusu mu? İlla her şeyi size ait olan şirketlerin yapmasını beklemeniz mi doğru?” sorularını yönelttim. Demir’in değişime işaret eden cevapları şöyle oldu:

        ÖZGÜN TABANCA, YERLİ MOTOR

        “Model değişikliği söz konusu ve bunu birer ikişer hayata geçirmeye başlıyoruz. Çok basit bir örnek olabilir, ama biz mesela özgün yerli tabanca gibi bir proje başlattık. Çeşitli şirketlerimize yarışma açtık. Onları aynı anda parayla çalıştırıyoruz. Motor geliştirilmesiyle ilgili konumuz birden fazla şirkete verilmiş durumda. Ve ısrarla vurguladığımız bir konu da şu anda önde gelen genelde TSKGV sermayeli şirketlerimizin biraz daha entegratör boyutuna geçmeleri.

        Tepede kabiliyetleri sivrilmiş birkaç şirketle gitmenin uzun vadede Türk savunma sanayiinin sağlığına iyi etki yapmayacağını düşünüyoruz. Zaten ana yüklenici olunan projelerde aldığımız çeşitli tedbirlerle, ana yüklenicileri alt şirketlerle çalışmaya mecbur tutuyoruz. Hem kontratlarda AR-GE’ye para yatırmayı desteklemekle ilgili bazı mecburiyetler var, hem de KOBİ seviyesinde şirketleri desteklemekle ilgili tedbirlerimiz. Ayrıca ana projelerimize boyutuna göre vakıf şirketlerinden veya büyük oyunculardan başka oyuncuların da teklif vermesini destekliyoruz. Araştırması olan bir konunun, tek bir yerden gitmesi doğru değil. Normal bir inşaat ihalesi değil. Bu tip konularda birden fazla kuruluşun, şirketin, kişinin araştırma yapması gayet normal. Bunun önünü giderek açacağız.”

        ‘BİR MİLGEM İHRACATI, 1 MİLYAR DOLAR’

        “Geliştirdiğimiz ürünlerin ihracatı için ‘Evde lazım olan, komşuya verilmez’ yaklaşımı söz konusu. Mesela Bayraktar İHA’yı konuştuğumuzda çok geniş ölçekte siparişlerimiz var bizim. Önce kendi ihtiyacımız için bunların yetiştirilmesi gerekiyor. Terörle mücadelede bu ürünlerin birçoğunu etkin bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Bir taraftan bunları imal ederken, diğer taraftan da ihracat konusuna önem veriyoruz. Şu anda ortada görünen ihracat rakamları çok büyük olmayabilir. Ama sektörün büyüklüğü de aslında çok fazla değil.

        Ama önümüzdeki yıllarda şu an geliştirilen ve geliştirilmekte olan platformlar, İHA’lar, helikopterler, uçaklar, gemilerin ihraç edilmesiyle birlikte büyük meblağlar tutan ihracatlar olacak. Bir MİLGEM ihracatı 1 milyar dolara yakın, tek kalemde büyük meblağ ihracat geliri oluşturmasını bekliyoruz. Ürünlerimiz sahada kendini ispat ettikçe ihracatının da önü açılacak. Zaten savunma sanayiinin sürekliliğini sağlayacak unsur da ihracattır. Ayrıca savunma sanayii alanı, dünya ölçeğinde belirli ülke ve şirketlerin hâkimiyetinde. Bunu kırmak da çok kolay değil, önce kendinizi tanıtmanız lazım. Hatta ondan da önce ürününüzün kendi ülkenizde, kendi silahlı kuvvetlerinizde çok etkin kullanıldığını göstermeniz gerekiyor. Bunun akabinde ürünlerin ihracatı geliyor.”

        Diğer Yazılar