Mobilya sektöründe neden tuhaflıklar oluyor?
Mobilya sektöründe de bir başıboşluk, dağılmışlık, çift başlılık ve giderek kalitesizliği önceleyen bir yarış, hasılı epeyce tuhaflıklar var. İstanbul ölçeğinde baktığımızda iki ayrı dernek ve iki ayrı mobilya fuarı söz konusu. İki yıl önce başlayan parçalanma süreci devam ediyor. Anadolu’daki şirketler de bu başıboşluktan yararlanarak başka türlü adımlar atıyor. Sektördeki bu karmaşanın yansıması olarak da Doğtaş, Tepehome ve Kelebek gibi şirketler kalitede yarışmak yerine, dağıtımı, depolamayı, montajı, satış sonrası teknik hizmetleri ve teknolojik altyapıyı başka şirketlere havale ederek ilginç bir satış/pazarlama stratejisi güdüyorlar. Yılların kaliteli Kelebek markası ve onunla rekabet eden Tepehome artık yok. Birbirine benzeyen, hatta aynı ürünleri farkı isimler altında satan şirketler var. Kendi ürününü kuramayan bir mobilya şirketi ne kadar yenilikçi ürün geliştirebilir, ne kadar müşteri memnuniyeti sağlayabilir?
Mobilya sektöründe mobil taşeron olarak hizmet veren “MOBİLJET” diye bir şirket var. Sektörde faaliyet gösteren firmalara depolama, dağıtım, montaj ve satış sonrası teknik servis hizmetleri sunuyormuş. “Lojistik şirketiz” diyorlar, ama tek parça ürünün teslimini bile sabah/öğlen ayrımı yapacak kadar programlamaktan acizler. Amaç ucuz işgücü oluşturmak ve ucuza mal edilen hizmeti şirketlere “MOBİLJET” aracılığıyla sunmak. Ama çalışanları işinden ve çalışma şartlarından şikâyetçi. Müşteriler de “MOBİLJET”in çalışma şeklinden ve çalıştırdığı personelin işçiliğinden memnun değil. Fakat 20’nin üzerindeki şirketin mobilyalarını eğitimsiz çalışanlar taşıyor ve kurmaya çalıyor. Böyle bir sektörde bu denli taşeronlaşma olursa mobilya sektöründe kalite beklenebilir mi?
**************
LONDRA’DAN SİNGAPUR’A ‘EN UZUN’ VE ‘EN UCUZ’ UÇUŞ BAŞLADI
Medyadan takip etmişsinizdir. Dün bizim gazetede geniş haberi yer aldı. İngiliz havayolu şirketi Monarch battı. Bir süredir yaşadığı ekonomik krizleri atlatamayarak iflas eden şirket, başarısızlığının ve batışının sebepleri arasında Türkiye’yi de saymış. Bu haberin detaylıca okumayanlar ilk önce Türk Hava Yolları sebebiyle Monarch’ın battığını sandılar. Bana soranlar da olduğu için bu yaklaşımlara şahit oldum. Halbuki Türkiye’ye gelen İngiliz turist sayısının azalmış olması, charter pozisyonunda taşımacılık yapan bu şirketin de sonunu getirmiş. Fakat şirket aynı zamanda “low cost carrier-LCC” yani düşük maliyetli şirketlerden darbe yemişe benziyor. Çünkü zamanla kendisini havacılıktaki yeni duruma göre kurgulayamamış. Fakat İngiltere’de hayata geçen konvansiyonel havayollarını da tehdit etmeye başlayan yeni bir uygulama daha söz konusu. Genelde kısa hatlarda ucuz taşımacılık yapan LCC’ler artık 10 saatin üzerindeki hatlarda da uçmaya başlıyorlar.
2015 yılında kurulan transatlantik uçuşlar yapmak için ABD Ulaştırma Bakanlığı’ndan onay alan ilk LCC olan Norwegian Air, dünyanın en uzun menzilli LCC uçuşlarından birine daha imza attı. Havayolu, Londra Gatwick’ten Singapur’a yaklaşık 13 saat süren uçuşlarına başladı. Boeing 787-9 Dreamliner ile yapılan uçuşlarda 10 bin 884 km yol katlediliyor. Bu uçuş bir LCC’nin bugüne kadarki en uzun uçuşu. Ama bakalım gerisi nasıl gelecek, hangi havayollarını etkileyecek?
**************
İSPANYA VALENCİA’DA DURUM SAKİN...
İspanya’nın özerk bölgesi Katalonya’nın bağımsızlığı için pazar günü düzenlenen referandumun ardından ülke, tarihinin en büyük siyasi kriziyle yüzleşmeye başlamıştı. Barcelona sokakları İspanya polisinin müdahalesiyle karışmış durumda, ama meselenin nasıl çözüleceği henüz belli değil. Fakat ülkenin başka şehirlerinde mesela Valencia’da anormal bir durum yok. Ancak akşamları neredeyse tüm İspanyol kanallarında, geç saatlere kadar bu mesele konuşuluyor. Pazar günü düzenlenen referandum için kullanılan “1-O” ifadesi de çeşitli şekillerde yorumlanıyor. Ama maç henüz bitmiş görünmüyor. Katalonya’nın bağımsızlığının oylandığı referandumun 1 Ekim Pazar gününe denk gelmiş olması, tarih olarak kısaca “1-O” olarak isimlendiriliyor, lakin çağrıştırdıkları daha dikkat çekici.
İspanya merkezi yönetiminin, referandumu yasa dışı olarak tanımlayıp karşı atağa geçmesinin yankıları Madrid ve Barcelona sokaklarında karşılık bulurken, Valencia gibi şehirler, bu günleri görünüşte daha sakin geçiriyor. Valencia da bir özerk bölge. Kendi bayrağı var ve bölgenin başkenti de Valencia şehri. Mesela ünlü mimar Santiago Calatrava’nın eseri olan ve 2007’de hizmete girmesiyle şehrin yeni cazibe merkezi haline gelen Ciudad de las Artes y las Ciencias - Sanat ve Bilim Şehri Projesi’nin olduğu alan, etrafı, sahiller ve plajlar, sonbaharda oldukça sessiz ve dingin bir atmosfere sahip. Projenin içinde yat limanı, müze, planetaryum, akvaryum, opera binası, bar ve çeşitli oteller barındırdığının da altını çizeyim. Hasılı yaşayan, insan yoğunluğunun çok olduğu bir muhit burası. Dolayısıyla muhalefet liderlerimiz şimdilik rahat olsun, İspanya’da tartışma var, henüz bölünme yok. Yanıbaşımızdaki Kuzey Irak referandumu, Türkiye için daha önemli...