Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ortadoğu gerçeğiyle Türkiye ilk defa bu denli yakınlaştı, hatta önemli öğretici gerçeklerle yüzleşme imkânı buldu. Afrin operasyonundan sonra ise bölgede bambaşka bir Türkiye olacak. Milli ve yerli imkânlarıyla, hiçbir müttefike ve komşuya güven olmayacağı bilinciyle kendi menfaatleri doğrultusunda karar verip uygulayan, ihtiyaç duyacağı teçhizat ve mühimmatı kendi geliştiren, milli ve özgün ürünlerle sahada olan bir Türkiye’nin geleceğe daha umutla bakacağını söylemek mümkün.

        Hendek ve El Bab operasyonları, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) meskûn mahal savaşı konusunda büyük tecrübe kazandırmıştı. Afrin’de ise pek çok cepheden aynı noktaya doğru kara harekâtı var ve sonunda yine meskûn mahal harbi olacak, ama bu noktaya kadar, farklı yerlerdeki kara ve hava unsurlarının büyük resimde görülmesi ve yönetilmesi çok önemli. Askeri terminolojide buna müşterek resim, harekât resmi, birleşik resim gibi isimler veriliyor. Bir tür entegre komuta kontrol merkezi gibi olan bu merkezin kurulumu tekrar gündeme gelebilir.

        Ayrıca, Amerika’nın son yıllarda uygulamaya çalıştığı sahadaki her şeyin birbirine bağlı, bir tür nesnelerin internet uygulaması (IoT) gibi son teknoloji modellerinde TSK’da hayata geçirildiği düşünülebilir. Hangi asker nerede, hangi tanklar nereye gidiyor, anlık olarak görülebiliyor. Ayrıca Afrin operasyonuyla PKK/ PYD’nin elindeki tanksavarlar dikkate alındığında, aktif tank koruma projeleri de savunma sanayiimize bir ivme kazandırabilir.

        Başbakan Binali Yıldırım’ın Afrin operasyonunda yüzde 70-75 oranında milli ve yerli mühimmat kullanıldığını açıklaması iki açıdan dikkat çekici. Birincisi Fırat Kalkanı operasyonunda olduğu gibi dost bilinen ülkelerin mühimmat kısıtlamaları gibi bir sorun yaşanmayacak. İkincisi ise sahada denenen, test edilen milli ürünlerle Türk savunma sanayii başka bir lige yükselecek.

        ***********

        İTHAL ÜRÜNLER İÇİN GÖZÜMÜZ GEÇ AÇILDI!

        Yıllardır gündeme getirdiğim, ama bir netice alamadığım hususa sonunda Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, ciddi bir şekilde dokunmaya başladı. İthalat ve ihracat konusunda kamu otoritesi duyarlı davranırsa, mecburen özel sektör ve temsilcisi konumundaki Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) başta olmak üzere diğerlerinin yaklaşımı farklı olacaktır. Kamu kaynaklarının etkin kullanımı için yerli üretimi yapılan ürünlerin, ithalat yerine iç piyasadan tedarik edileceğinin Bakan Zeybekci tarafından geçen hafta duyurusu yapıldı. Bakalım mesela ithal oto kullanımında kamu kurumları ne yapacak? Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılacak ithalatın, Bakanlar Kurulu kararıyla Ekonomi Bakanlığı’nın iznine tabi kılınmasında şüphesiz çok geç kalındı. Ama geç de olsa düzenlemenin 1 Mart’ta uygulanmaya başlanacak olması önemlidir. Yine de yeterli değil. İyi denetlenmesi gerekir ki, açık kapılardan birileri bu kararı delme girişiminde bulunmasın.

        Bakan Zeybekci’nin verdiği rakamlar ülkemiz adına üzücü. Çünkü 2015’teki ithalatın % 7.9’unun yani 16.4 milyar dolarının, 2016’da ise % 5.5’e tekabül eden 11 milyar dolarlık ithalatın ve 2017’de yaklaşık 12 milyar doları bulan ithalatın doğrudan kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış olmasının hiçbir makul izahı olamaz. Bu sebeple Bakan Zeybekci’yi doğrudan ve dolayı yoldan ithalat konusunda yaptığı çalışma sebebiyle tebrik etmek gerekir. Bu çalışmaların üzerine bir de aynı dönem veya aya ait ithalat ve ihracat rakamlarının aynı gün açıklanması eklenebilirse, ülke adına önemli bir kazanıma imza atılmış olur.

        ***********

        İTHAL ÜRÜNLER NASIL TAŞINIYOR?

        Öte yandan Ekonomi Bakanlığı’nın ithalatta 17 Temmuz 2017’den bu yana çok daha sıkı bir denetim politikası yürüttüğü bilgisine de değinmekte fayda var. Zira bu hususu da burada çok defa gündeme getirdim, denetimsizlikten bahsettim. Ama yıllarca kontrolsüz ithalatın iki açıdan zararını çekmemize rağmen, ilgilenen bir kurum ortaya çıkmadı. Birincisi, ilgili sektörlerin gelişimi ve rekabet gücü yok edildi. Hatta bazı şirketler bu yüzden kapandı. İkinci husus ise bu sektörlerin ihracattaki güçleri geriletildi. Dolayısıyla kontrolsüzlük yüzünden istihdama, katma değere etkisiyle birlikte, kalitesiz ürünlerin iç piyasada sebep olduğu bir maddi kayıp boyutu söz konusuydu.

        Diğer yandan yurtdışından ithal edilen ürünlerin taşınması tarafında da ciddi sorunlar söz konusu. Devletin ilgili kurumları maalesef çoğunluğu yabancı olan taşımacılık şirketlerini denetleyemiyor. Hal böyle olunca Türk şirketlerinin ve doğal olarak vatandaşın cebinden fazla para çıkıyor. Dokümantasyon ücreti, özet beyan işlemi, konşimento bedeli, ordino bedeli, terminal hizmet bedeli, acentelik ücreti, liman güvenlik bedeli, konteyner temizleme ücreti, konteyner giriş-çıkış ücreti gibi her işlem başına akla hayale gelmeyecek kalemlerde, haksız şekilde para tahsil ediliyor. Ve bu şirketlerin Türkiye acenteleri de Türk acentelerin onda biri kadar dahi vergi vermiyor. Bu konuyu daha önce de gündeme getirdim, lakin ne Ulaştırma ne de Maliye Bakanlığı’ndan bir cevap aldım. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin ilgisine havale ediyorum. İstenmesi halinde mebzul miktarda belge, doküman da sunabilirim.

        Diğer Yazılar