Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), “Eğitime Bakış 2012” raporunu yayınladı. OECD’nin uluslararası karşılaştırmaları içeren diğer çalışmaları gibi, bu rapor da Türkiye’nin OECD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında eğitim alanında nal topladığını bir kez daha gözler önüne serdi. Eğitime ilişkin temel göstergelerin birçoğunda Türkiye, OECD ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında ya en kötü durumda ya da en kötülerden birisi.

        OECD’nin raporu 2010 yılı verilerine dayanarak hazırlanmış. Raporda yer alan bu verilerle bir karşılaştırma yaptığımızda Türkiye, gerçekten utanılması gereken bir durumda. Raporun ortaya serdiği başlıca sonuçlar şöyle:

        EĞİTİM DÜZEYİ DÜŞÜK:

        Türkiye’de yetişkin nüfusun yüzde 58’inin ortaokul düzeyinde bile eğitimi yok. Ortaokul düzeyinde eğitimi olanların oranı yüzde 11. Bu oran, yüzde 26 olan OECD ortalamasının ve yüzde 25 olan AB ortalamasının yarısından bile düşük. Burada Türkiye, OECD’de sondan üçüncü sırada yer alıyor. OECD ve AB ile makas, lise ve üniversite düzeyine çıkınca iyice artıyor. Türkiye’de yüzde 10 olan lise eğitimlilerin oranı OECD’de yüzde 44’e, AB’de yüzde 48’e çıkıyor. Türkiye’de yüzde 13 olan üniversite eğitimlilerin oranı OECD’de yüzde 30, AB’de yüzde 28. Türkiye burada da OECD’nin sondan üçüncü ülkesi.

        OKULLAŞMA ORANI DÜŞÜK:

        8 yıllık zorunlu eğitim uygulamasından sonra ilköğretimde okullaşma oranı ciddi bir artış kaydetti ve OECD ortalamalarını yakaladı. 6 yaş çocukların okullaşma oranı yüzde 96 ile yüzde 99 olan OECD ortalamasına çok yakın. Ancak lise çağına gelince okullaşma oranı ciddi bir düşüş gösteriyor. Okullaşma oranında asıl büyük fark, okul öncesi eğitimde ortaya çıkıyor. 4 yaş çocuklarda Türkiye’de yüzde 17 olan okullaşma oranının OECD ortalaması yüzde 81, AB ortalaması yüzde 86. Türkiye bu konuda OECD’de en son sırada yer alıyor. Türkiye’de 5 yaşında bir çocuğun eğitim göreceği sürenin ortalama 15.3 yıl olacağı tahmin ediliyor. Bu süre OECD’de ortalama 18, AB’de 18.2 yıl. Türkiye burada OECD’nin en kötü ikinci ülkesi. 15-29 yaş arasındaki gençlerin Türkiye’de eğitim göreceği ortalama süre 4.7 yıl. Bu süre OECD’de 7, AB’de 7.3 yıl. Türkiye burada da OECD’nin en kötü ülkesi.

        EĞİTİME YATIRIM YETERSİZ:

        Türkiye’nin aradaki makası kapatmak için eğitim altyapısı da yetersiz. Türkiye’de sınıf ve öğretmen başına düşen öğrenci sayıları OECD ve AB ortalamalarının oldukça üzerinde. İlköğretimde bir sınıfta OECD’de ortalama 21.2 öğrenci, AB’de 19.8 öğrenci bulunurken Türkiye’de 26.1 öğrenci bulunuyor. Türkiye bu açıdan OECD’de sondan beşinci sırada yer alıyor. Türkiye’de öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 21.7, liselerde 17.6 kişi. Türkiye her iki konuda da OECD’nin en kötü üçüncü ülkesi. Öğretmen başına öğrenci sayısı OECD’de ilköğretimde 15.9 kişi, lisede 13.8 kişi. AB’de ise bu rakamlar sırasıyla 14.3 kişi ve 12.5 kişi. Geri durumda olmasına rağmen Türkiye, OECD’nin eğitime milli gelirden en az pay ayıran ülkesi. Raporda yer alan en yeni Türkiye verisi olan 2000’de Türkiye eğitime milli gelirin yüzde 2.5’ini ayırmış. Aynı yıl OECD ortalaması yüzde 5.3. OECD ortalaması 2009’da yüzde 6.2’ye çıkmış.

        İŞGÜCÜ EĞİTİMSİZ:

        Çalışma çağındaki 25-64 yaş grubunda en azından lise eğitimi almış olanların oranı yüzde 31. Bunu yüzde 74 olan OECD ve yüzde 77 olan AB ortalamalarıyla karşılaştırmak bile mümkün değil. Türkiye bu açıdan OECD’nin en kötü ülkesi.

        Türkiye’de 15-29 yaş arası gençlerin 4.7 yılının eğitimde geçmesi beklenirken 10.3 yılı eğitim dışında geçiyor. Ayrıca eğitim dışında kalan bu gençler, 15- 29 yaş arası nüfusun yüzde 68.6’sını oluşturuyor. Bunların da sadece yüzde 32’si istihdam edilebiliyor.

        İşgücünün eğitim düzeyinin düşük olması, gençlerin istihdam dışında kalmasının da önemli bir nedeni. Bu durum aynı zamanda istihdamın tarım, inşaat ve diğer nitelik gerektirmeyen alanlarda yoğunlaşmasına neden oluyor.

        Bu yapıyla Türkiye’nin üretimini katma değeri yüksek alanlara kaydırması da, dış rekabet gücünü artırması da mümkün değil. Bu haliyle Türkiye’nin cari açıktan kurtulma şansı da yok. Türkiye bu haliyle ancak dünyanın ucuz işgücü depolarından biri olmaya aday olabilir.

        Diğer Yazılar