Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)

        12 HAZİRAN 2015 FİLMLERİ

        Steven Spielberg’in modern klasiği “Jurassic Park”ın senelerdir planlanan devam filmi, ‘kaçış sineması’ konusunda sorunsuz bir perde eğlencesi sunuyor. “Jurassic World” seriden geriye kalmaktan ziyade IMAX ve 3D teknolojisiyle izlenip tüketilmesiyle anılacak. Görsel göndermeleri, dinozor ırkları, alternatif ‘Disney World’ yorumu ve yeniden düzenlenmiş tema müziğiyle ise sinema çevrelerinde adından söz ettirecektir.

        Yıllar sonra ‘yeni bir Jurassic Park treni’ne binmek ne anlama geliyor? Aslında yaştan, kuşaktan mıdır bilinmez, ama nasıl olursa olsun bu eğlenceye hazırız. Bu da gayet doğal… Eğer 70’lerde veya 80’lerin başında doğduysanız Spielberg’ün alametifarikasına karşı çıkamayabilirsiniz. John Williams’ın tema müziğini her duyduğunuzda içiniz bir tuhaf olabilir. Misal iki sene önce vizyona giren “Jurassic Park”ın (1993) dijital üç boyutlu versiyonu kalp atışlarımızı hızlandırmıştı.

        T-REX’İN YERİNE INDOMINUS REX

        Burada ilk filmin yaklaşık olarak üç katı üzerine koyan, 150 milyon doları aşkın bir bütçe var. Rick Jaffa-Amanda Silver ikilisinin önderliğinde teknolojik gelişmelere göre planlanan bir senaryo hazırlanmış. Üçüncü filmde olduğu gibi Michael Crichton’ın bir eseri kullanılmıyor. Meselenin 2015’e taşınması ne fark ettiriyor?

        Biyoteknik şirketi InGen’in kurucusu John Hammond’ın (Attenborough) altında çalışan, onu usta olarak gören bilim adamlarına bağlı bu durum. Yepyeni karakterler teknolojik gelişmelerden beslenerek bir ortak zeka üretiyor. 1993 tarihli eseri ‘canavar filmi başyapıtı’ yapmaya yarayan ‘T-Rex’ burada sürpriz bir role soyunuyor. Ama esasen Indominus Rex adlı bir başka melez dinozor ‘korku motifi’ olarak kullanılıyor. Ondan ise bir ‘tüketim toplumu canavarı’ ya da ‘kendi canavarımız’ ürüyor.

        ADETA BİR ‘DISNEY WORLD’ TANIMI

        “Jurassic World”, bu uğurda teknolojisini değiştirmiş. Crichton’ın devam filmi de üreten verimli bilimkurgu başyapıtı “Westworld”ün (1973) melankolik tema parkı yaratımının aile filmine uygun versiyonu, burada bir ‘Disney World’ tanımı kazanıyor. Daha büyük, daha gelişmiş bir eğlence parkı… Aslında buna adapte olmak bize kalıyor. Helikopterle gördüğümüz andan itibaren bu turistik geziye hazırız!

        Allayıp pullanarak önümüze konmuş, metalik renkleri, mavisi arttırılmış teknolojik dünyaya kimse bir şey diyemez. Üstelik oval ve manyetik aygıtlarla dinozorların arasında dolaşmak da keyifli, derinlik hissiyatını arttırıyor. Kabul edelim ki bu durumda Spielberg’ün 90’larda getirdiği CGI teknolojisinin ilk görünümü kadar ambale olmuyoruz. Filmde bir geni elinizden kaçırınca, ondan fazlaca para kazanmak isteyince ‘tüketim toplumu’nun zafiyetleri açığa çıkabiliyor. Serinin ömrü de fikri sömürmek isteyen ‘kapitalizm canavarı zenginler’ ile dolu…

        JAWS’ VE ‘KUŞLAR’ GÖNDERMELERİ

        Ama “Jurassic World”, sanki Irrfan Khan’ın, B.D. Wong’un karakterlerini çok karikatürize çizmiş. Sonradan eklenmiş gözüken makyaj ile bilimin kötü olması inadı rahatsız ediyor. Omar Sy’ye hiç girmeyelim… ‘Dünya tanımı’na bunların yamacında beliren Velociraptor eğitimcisi ile parkın işletme müdürü arasındaki aşk destek veriyor.

        Chris Pratt, “Galaksinin Koruyucuları” (“Guardians of the Galaxy”, 2014) kadar etkili, matrak, projeye uyumlu değil. İdare ediyor. Bryce Dallas Howard’ın gülünç dekoltesini açma sahnesi Spielberg’in ağzından çıkan ‘kitle gelsin!’ gibisinden bir çiğ yoruma bağlanabilir. Oyuncunun Jessica Chastain’e kabul ettirilemeyip ikinci seçenek olarak alınmış gibi gözüktüğü rolde fazla yapıştırma durduğu söylenebilir. Pratt-Howard ilişkisi elbette ‘muhafazakar’ mesajlara uzanıyor.

        Aslında yeni dünyanın teknolojik dinozor parkı içine alıyor. Bir süre sonra deniz dinozoru Mosasaurus’un “Jaws: Denizin Dişleri” (“Jaws”, 1975), kuş dinozorların “Kuşlar” (“The Birds”, 1963) göndermeleri bizi canavar filminden koparıyor. Farklı dinozor ırklarına alan açan ‘teknolojik istila filmi’, bilim-doğa çatışmasını aktif hale getiriyor. Bütçenin yükselmesinden faydalanıyor.

        YÖNETMEN FİLME SEVİYE ATLATMIYOR

        “Zaman Yolcuları”nın (“Safely Not Guaranteed”, 2012) yaratıcısı Colin Trevorrow fazla sıkıntı çekmemiş. Özellikle dört dinozor türünün kapıştığı son sekansta kamerayı ortaya atarak oradaki gerçekçi ruhunu sağlamlaştırmış. Bunun yanında elbette bir “İstila” (“Monsters”, 2010), bir vites yükseltme beklemiyoruz. Ama B sınıfı eğlenceye de kaymıyor işin ucu…

        Dördüncü ‘Jurassic Park’ filmi ikinci ve üçüncü halkaların bile altında kalıyor. Onların verdiği heyecan ve yan hikaye katkısı burada yok. Disneyland’e alternatif ‘Disney World’ önerisi bir yere kadar oyalıyor. Anları ve sahneleri, en fazla da 3D deneyimiyle akılda kalacak. Michael Giacchino’nun John Williams’ın tema müziğini başka çalgılarla ‘remix’ haline getirmesi ise etkileyici…

        FİLMİN NOTU: 5.3

        Künye:

        Jurassic World

        Yönetmen: Colin Trevorrow

        Oyuncular: Chris Pratt, Bryce Dallas Howard, Vincent D’Onofrio, Irrfan Khan, Omar Sy, B.D. Wong

        Süre: 124 dk.

        Yapım yılı: 2015

        ÜTOPYA CENNETİ’NE B-TİPİ AMBALAJ

        Ciddiye almadan izleyince keyif verecek, ‘kitsch’ özelliklerle ‘floresan lamba’nın hakkını veren bir bilimkurgu-aksiyon örneği… Polislerin de, klonların da, iş adamlarının da, robotların da cirit attığı bir çeşit ‘burjuvazi oyununa malzeme olan otel’ manzarası… “Vice”, temposu, görsel efektleri, oyuncuları ve fikirleriyle katıksız bir B-tipi eğlenceye açılıyor. Bunu reddedenler için ise eziyete dönüşebilir.

        Zengin bir adamın kurduğu tatil üreten ‘fütüristik bir resort’un öyküsü… Sinema tarihinin yapraklarını karıştırınca ana karakter tanımıyla “Lanetli Ev” (“House on Haunted Hill”, 1959), senaryosu ve modeliyle “Westworld” (1973) akla geliyor. Açıkçası herkesi klonlama, robot şekline sokma, rüyalarından arındırma özelliğiyle bilimkurgunun başka başka metotları canlanıyor.

        UCUZ ZEVKİN BİR ÇEKİCİLİĞİ VAR

        Brian A. Miller belki de hayatının filmine imza atmış. B-tipi eğlenceyi her dakikasına yaydığı bir yapıt daha çıkaramayabilir. “Vice”, ‘oyunlu bilimkurgu’ şablonundan yola çıkarken sanki Elio Petri’nin egosantrik Marcello Polleti’nin (Marcello Mastroanni) etrafında dönen kült filmi “Onuncu Kurban” (“La Decima Vittima”, 1965) ile ilişki kuruyor. Orada Bond filmlerinin de içerisine girdiği Fellini gerçeküstücülüğüne meyleden karmaşık bir zihinsel dünya, fazlasıyla camp (bilinçli bayağılık estetiği) öğelerden beslenmişti. ‘Big Hunt’ programına malzeme verecek şekilde şiddet uygulamanın tezahürleri önümüze dökülmüştü.

        “Vice”, bunun farkında mı bilinmez ama benzer bir kitsch (bayağılık estetiği) evren kuruyor. Bir ucuz zevk olarak kucaklanmayı hak ediyor. Şekilden şekle giren Ambyr Childers’ın canlandırdığı karakter bu dünyaya gelenlerin arzusuna göre konumlanıyor. İşin doğrusu gerçek bir kapitalizm eleştirisi var metinde.

        FAZLACA ESİN KAYNAĞI ÇİĞ AKSİYONU BESLEYEMİYOR

        “San Andreas Fayı” (“San Andreas”, 2015) ve “Prens”in (“The Prince”, 2014) senaryosunda imzası bulunan ikili bu duruma alan açıyor. Ama bilimkurgu mantığının floresan lambalardan ibaret olduğu dünya ‘zoraki fütüristik’ bir halde. Godard’ın deneyci “Alphaville”indeki (“Alphaville, Une Etrange Aventure de Lemmy Caution”, 1965) sokak ışıklarının yarattığı ‘distopik’ evren, fazla ‘ciddi’ye almış gibi…

        Thomas Jane’in peruklu hali dalga geçilecek boyutsuzlukta. Willis’in TV’ye konuştuğu anda şaşı olduğunu düşündürecek kadar simetri tutturulamamış. Yaya takip ve düello/dövüş sahneleri kaydırılan kamerayı ‘ihtişamlı’ zannedip kolaycılığı anlamlandırıyor. Sanki detay çekimler için para bulunamamış. “Vice”, “Tuhaf Günler” (“Strange Days”, 1995), “Westworld” ve “Onuncu Kurban”dan beslenen bir oyunlu bilimkurgu filmi. Ama ilkinin ‘zihne bağlanan video’ mantığından bir gıdım ileri gitmiyor teknolojik olarak. Bu konuda verimsizlik, boyutsuz aksiyondan beslenince seyirci için 96 dakika ayakta durmak zorlaşıyor.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Vice

        Yönetmen: Brian A. Miller

        Oyuncular: Bruce Willis, Ambry Childers, Thomas Jane, Bryan Greenberg

        Süre: 96 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        DİZİ PARÇALARINDAN AJAN FİLMİ PARODİSİ

        Fiziksel özellikleriyle bir kimlik oturtan yeteneksiz komedi oyuncusu Melissa McCarthy, ABD’de ne yapsa baş tacı ediliyor. Ama açıkçası onun iğrençlikte sınır tanımaması bizim Şahan Gökbakar’dan daha kaba bir mizah getiriyor. Paul Feig ise sinemasal açıdan en ucuz komedi ürünlerini, dizi kafasıyla sunmaya devam ediyor. “Nedimeler” ve “Ateşli Aynasızlar”dan sonra “Ajan” da ‘bir komedi filmi büyük perdede nasıl olmamalı?’ sorusunu cevaplamaya yarıyor.

        65 milyon dolara üretilmiş olduğuna inanmakta zorlandığımız film, Paul Feig’in mağduru. “Nedimeler” (“Bridesmaids”, 2011) ile Hollywood komedilerinde seviyeyi düşüren yönetmen, görsel açıdan ‘dizi’ mantığına kaymıştı. İşlenmemiş renklerin yol açtığı özensizlik ve ucuzluk hissiyatı bir yana, skeçleri araya sıkıştırıp bir sinema eseri ürettiğini de zannetmişti. Yüksek bir iddia ile kadınları iğrenç göstermek amaçlananın aksine cinsiyetçi bir tavra yol açmıştı.

        DAR ALANA SIKIŞMAK SITCOM DUYGUSU VERİYOR

        “Ateşli Aynasızlar” (“The Heat”, 2013) kalite olarak farksız bir iki kafadar komedisiydi. Olan Sandra Bullock’a oluyordu. Burada ise “Ajan” (“Spy”, 2015), “Kingsman: Gizli Servis” (“Kingsman: The Secret Service”, 2015) gibi vizyon sahibi bir eserle aynı yıla denk gelmesiyle sahaya 1-0 yenik çıkıyor. Araya ünlülerin seçmece sahnelerini atarak 119’ya zoraki bağlanmış dört bölümlük bir mini dizi gibi duruyor. Sitcom olarak bir TV kanalında görsek şaşırmayız.

        Wes Anderson’ın yanında da çalışan Robert D. Yeoman belli ki para kazanmak bu işi yapmış. Sahnelerin bir anda bulunan materyeller, aksesuarlar, eşyalar ve araçlarla ürediği çok açık. Helikopterden dış manzaraya açılmamak, bizi filmin dünyasından uzaklaştırıyor. Her şey dar alana sıkışırken 2.35:1 sinemaskop formatını tercih etmek bir kez daha Feig’in ‘trash’ ve ‘B-tipi’ üretimini akla getiren zaaflarının açığa çıkmasını sağlıyor.

        BİR KOMEDİ FİLMİ NASIL ÇEKİLMEZ?

        Sanki yönetmen, dizi alışkanlığı sebebiyle 30’ar dakikalık pilot bölümler çekip bunları üst üste bindirmiş. McCarthy’ye de farklı kılıklara girmesini söylemiş. Böylece Law, Statham, Byrne gibi oyuncular da araya bonus olarak rastgele atılabiliyor. 120 dakika da bu derme çatma düzenin katkısıyla ortaya çıkıyor. “Ajan”, görsel ve dramatik seviyesizlikte son noktaya dikkat çeken bir ajan filmi parodisi…

        Türk yönetmenler ‘komedi filmi nasıl olmaz?’ diye bakarsa bu örnekten feyz alabilir. Tersini yaparsak kötü durumdayız demektir. Zira McCarthy’nin iğrençlikleri de, özensiz mizansen de bu durumu doğuruyor. “Ajan”, bir anda akla gelen hatırı sayılır türevlerinin (bkz. “Casino Royale” (1967), ‘Austin Powers’) çok gerisinde kalıyor. Feig’in ise ilk uzun metrajının “Adım David” (“I Am David”, 2003) olduğuna inanmakta zorlanıyoruz.

        FİLMİN NOTU: 2.5

        Künye:

        Ajan (Spy)

        Yönetmen: Paul Feig

        Oyuncular: Melissa McCarthy, Rose Byrne, Jason Statham, Jude Law

        Süre: 119 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        KAOS’A SÜRÜKLENEN ARİSTOKRASİ

        Versailles’da filizlenen ‘bahçe tasarımı’ fonlu yasak aşk, farklı bir tonda anlam kazanıyor. “Küçük Karmaşa”, Fransız aristokrasisine biraz kaos, biraz yaratıcı zihin, biraz mizah barındıran bir çerçeveden bakıyor. Kate Winslet yine iyi. Film ise dönem filmlerinde fazla görmediğimiz şekilde kurgusunun etkinliğiyle parlıyor.

        “Vatel”de (2000) 17. yüzyıldan, 14. Louis döneminden bir sayfa açılmıştı. Şenlik sorumlusu ve aşçıbaşı François Vatel’in organizasyon özenine bakmıştık. Tutku, sevgi, zarafet ile duyguların iç içe geçtiği otantik bir planlama aşaması sunulmuştu. “Küçük Karmaşa”da (“A Little Chaos”, 2014) aynı yıllarda kralın baş mimarı André Le Notre benzer bir görevi üstleniyor. Yanına yeşil bahçeleri düzenlemesi için peyzaj mimarı bir kadını alıyor. Sabine De Barra; konformizm batağına saplanmış aristokrasiye bir coşku katmak, bir heyecan aşılamak, bir kırılganlık getirmek için kolları sıvıyor. ‘Geçmişte saklanan sır’ üzerinden kaotik bir içsel dünyaya davet ediyor bizleri…

        BAZI BÖLÜMLER KURGU DERSİ GİBİ

        Böylece sarayda, entrika mekanında bir ‘yasak ilişki’ ya da ‘meydan okuma’ canlanıyor. André, eşinden sıkılmışken böylesi bir tutkuya, yeni heyecana açlığını gideriyor. Aslında bu durum filmin haletiruhiyesine doğrudan yansıyor. Kurgu, Einsenstein’ın film teorisi dersine dönüşüyor zaman zaman…

        Kırılgan Sabine’in gözünden devreye giren ritmik montaj, detay planların adeta telekinetik güçle sarıldığını hissettiren bir enerjiyle sarılıyor. Fırtınadan ve at arabasının sesinden böylesi bir gerilim devreye girip dönem filminin geleneksel tonunu yıkıyor. Kurgucu Nicolas Gaster filmin yıldızı. Rickman’ın saraya ‘yabancı’ bakışı katma arzusuna tempoyla oynayarak cevap veriyor.

        YÖNETMENİN COŞKUSU MAT RENKLERDEN DESTEK ALIYOR

        Spike Lee ve Rebecca Miller’ın yanından çalışmış görüntü yönetmeni Ellen Kraus’un solgun renklerle, beyaz-gri arasında gidip geldiği, kapalı havadan faydalandığı görülüyor. Bu durum da kostümleri de aksesuarları da sanat yönetimini de gösterişten uzak bir hale getiriyor. Rickman, “Kış Misafiri”nden (“The Winter Guest”, 1997) sonra ikinci yönetmenlik denemesinde de mevsimlere çalışmış.

        Ama finalde kadının öznel dünyasının ‘kaos’a sürüklenme albenisi somut bir noktayla, sürpriz bir dönüşle özelliğini yitiriyor. ‘Sürüncemede kalma’nın dayanılmaz çekiciliğinden vazgeçiliyor. 2.35:1’de filmin tonunun ayrıksı ilavesi olarak planlanan mizah istenen seviyeye gelmiyor. Yönetmenin çabası biraz yarı yolda kalsa da kostümlü drama alanına bir heyecan getiriyor.

        FİLMİN NOTU: 5.4

        Künye:

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos)

        Yönetmen: Alan Rickman

        Oyuncular: Kate Winslet, Mathias Schoenaerts, Alan Rickman, Helen McCrory, Stanley Tucci

        Süre: 117 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ALMANYA’DA GÖÇMEN VE SEKS İŞÇİSİ OLMAK

        Hayat kadınlığı yapan reisiyle ayakta durmaya çalışan gurbetçi bir Türk ailesinin yaşadığı sancılar… Kulağa çok tanıdık geliyor öyle değil mi? “Mutlu Kuzular”, bu sıradanlığı bütün süresine yayıp araya da ‘Yeşilçam’ usulü dönüşler ilave ediyor. ‘Almanya’da yaşayan Türk yönetmenler’in, 80’li 90’lı yıllarda gördüğümüz reflekslerinden medet umuyor.

        Almanya’da yaşayan Türk ailelerinin sorunlarını çokça gördük. Kültürel sıkışmışlık olsun, namus meselesi olsun, birçok konu karşımıza çıktı. Özellikle Tevfik Başer’in 1980’lerde açtığı kapıdan sayısız yönetmen yürüdü. Açıkçası an itibarıyla Yılmaz Arslan ve Fatih Akın dışında bu konuda ‘başarılı’ diyebileceğimiz bir sinemacı yok. Kadir Sözen, bu ekolün 90’lar kuşağına ait. Yani Arslan ile Akın’ın çıktığı yıllara…

        UZAK KALMAK YARAMAMIŞ

        Ankara ve Antalya’da ödüle uzanan “Soğuk Geceler” (“Kalte Nachte”, 1994) ve “Kış Çiçeği”nin (“Winterblum”, 1996) ardından “Gott Ist Tot” (2003) geldi. Açıkçası Menderes Samancılar’ın oynadığı iki film beğenilmişti. Ama yönetmen zamanla kurduğu Filmfabrik çatısı altında yapımcılığa kaydı. Buna belgeseller de eklendi.

        “Takiye: Allah Yolunda”nın (2010) yapımcı-senaristliği, “Sonbahar” (2008) ve “Aşk ve Devrim”in (2010) ortak yapımcılığı derken Türkiye’ye de uğradı yaratıcı. “Mutlu Kuzular” (2014) onun 11 senelik araya dur deyip yönetmenlik koltuğuna geçtiğini duyuruyor. Açıkçası 30 senelik süreçte görmediğimiz, perdede yaşamadığımız bir gurbetçi aile tanımının üzerine gitmiyor.

        BİLDİK PROTOTİPLER VE YEŞİLÇAM EĞİLİMİ

        Aksine ‘hayat kadınlığına başlayan anne’, ‘asi çocuk’, ‘iyi niyetli dede’ gibi aşina olduğumuz ve tabuları sarsmayan prototiplerden besleniyor. Bunları klişe bir dramatik yapıda canlandırırken verilen tepkinin altını doldurmuyor. Görsel açıdan kalıbına uydurulmuş bir dekupaj var. Mavinin tonlarının ‘masalsılık’tan beslenmemesi ‘kuzu’ meselesine yaramıyor.

        Anneyi ve çocukları Türkçe bilmeyen yabancı oyuncuların canlandırması ne kadar inandırıcı tartışılır. Ama seks işçisi annenin tek iyi tarafı, bizim örf ve adetlerimize takılmadan Almanya’da vücudunu sergileyebilmesi… Narges Rashidi’nin sahnelerinde bir cüret var. Fakat gelin görün ki işleyiş açısından ‘anne-çocuk’ karşılaşmasındaki göz teması Yeşilçam mantığında… Sözen, belli ki 80’li 90’lı yılların yitik Türk sinemasının körelmiş reflekslerini barındırıyor. “Mutlu Kuzular”, geliştirilmemiş karakterleri, altı doldurulmamış sinema dili ve ruhsuz kareleriyle bu izlenimi bırakıyor.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Mutlu Kuzular (Von Glücklichen Schafen)

        Yönetmen: Kadir Sözen

        Oyuncular: Narges Rashidi, Jascha Baum, Marlene Metternich, Vedat Erincin, Benno Fürmann

        Süre: 98 dk.

        Yapım yılı: 2015

        2014 MODEL KATİL AYI FİLMİ

        Amerikan sinemasında 70’lerde tek tük örnekle karşımıza çıkan ‘katil ayı filmi’ alt-alt türü, bu kez Kanada’da şansını deniyor. “Ölüm Ormanı”, bu formülü allayıp pullayarak bir gerçekçilikle pazarlıyor. Ama sonuç ne inandırıcı, ne kült eğilimli, ne de korkutucu…

        Korku-gerilim filmlerinden alıştığımız formül basittir. ‘Ormana/vahşi doğaya gelip hayattan kopma’ öyküsü, bir katil, bir yaratık ya da bir doğaüstü güçle noktalanır. Bizim bildiğimiz “Kurtuluş”ta (“Deliverance”, 1972) tecavüzcü bir çetenin, “Teksas Katliamı”nda (“The Texas Chain Saw Massacre”, 1974) bir yamyam ailesinin, “13. Cuma”da (“Friday the 13th”, 1980) eli bıçaklı bir katilin, “Şeytanın Ölüsü”nde (“The Evil Dead”, 1981) her şeyi yapabilen bir ölüm kitabının varlığıdır… Ancak farklı istisnalar da olabiliyor. Eğer mesele ‘katil hayvan filmi’ alt türü ise Hitchcock’un “Kuşlar”ı (“The Birds”, 1963) sonrası hareketlenen bir alandan bahsedebiliriz. Kurbağalar, örümcekler, yaban domuzları, fareler, timsahlar sahneyi kontrolü altına alabiliyor.

        KORKUNUN KAYNAĞI İNANDIRICI MI?

        “Ölüm Ormanı” (“Backcountry”, 2014), Kanada’nın balta girmemiş ormanlarındaki ‘ayı’ tehlikesine dikkat çekiyor. Özünde bir orman macerası (jungle adventure film) ya da hayatta kalma filmi (survival film) olarak anılabilir. 70’lerde gördüğümüz tek tük ‘katil ayı filmi’ örneklerinin yanına 2014 model, buluntu filme teğet geçen bir tanımla ekleniyor. Jean-Jacques Annaud’nun sessize yakın duygusal filmi “Ayı”nın (“L’Ours”, 1988) ‘kuzen’i, Lee Tamahori’nin “İhanet”inin (“The Edge”, 1997) ‘kardeş’i olmaya çalışıyor.

        Aşık iki karakter üzerinden korku ve tedirgin edicilik sahici bir kılıf arıyor. Buna paralel olarak ‘tek bir ayı insanları öldürebilir mi?’ sorusu kafamızı kurcalıyor. Çadıra gelen ayı gölgesi veya ulumaları bu noktada ‘gerilim’in kaynağına dönüşüyor. Ama 91 dakikanın sonunda ulaşılan nokta hiç de tatmin edici değil.

        HAYVANSEVERLERİ HEDEF ALIYOR

        Kanada’da Cronenberg adıyla yürüyen bir gelenek değil de, ozploitation film (Avustralya istismar filmi) tarzı bir eğilim olsa, belki ıssız ve yabancıl atmosfer satabilir. Ancak buradaki daha ziyade yapaylığı, ucuzculuğu anlatıyor.

        Meseleyi bir ‘ayı istilası’na götürmek yerine gerçekçilik ana çerçeveye oturunca, insan boyundaki bir ayı ile ürkek bir kızın mücadelesi giriş-gelişme-sonuç bölümlerinin basmakalıplığına takılıyor. Her şey kuralına uygun bir şekilde ilerleyince, ayının olup olmaması da bir anlam kazanamıyor. Ama “Ölüm Ormanı”, renkleri matlaştırılmış vahşilikle ilerlerken hayvansever derneklerini de mutlu etmeyi beceriyor.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Ölüm Ormanı (Backcountry)

        Yönetmen: Adam McDonald

        Oyuncular: Missy Peregrym, Eric Balfour, Nicholas Campbell

        Süre: 92 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        AJAN CODY BANKS’İN KIZ KARDEŞİ

        Gençlik komedisi’ görünümlü bir ajan komedisi… “Çıtır Kaçak Tehlikeli”, ergenlik çağındaki genç bir kızın özel bir time dahil edilmesini konu alıyor. Ama “Yenilmezler”deki rolünü üstlenen Samuel L. Jackson, espri tutturamayan senarist John D’Arco’dan destek alınca, neyi iğneleyeceğini şaşıran beceriksiz bir tür filmi ortaya çıkıyor.

        Genç yetişkin edebiyatı uyarlamalarının arttığı bir dönemde 18 yaşlarında bir ajan çıkarma arzusu doğal. “Çıtır Kaçak Tehlikeli” (“Barely Lethal”, 2015), “İz Peşinde” (“True Grit”, 2010) ile Oscar adayı olan Hailee Steinfeld’in başrol performansıyla böyle bir alana zıplıyor. ‘Gençlik komedisi’ ile ‘ajan aksiyonu’nu iç içe geçirmeye çabalıyor.

        MİSAFİR OLMA SANATI

        Seriye dönüşen “Ajan Cody Banks”in (“Agent Cody Banks”, 2003) erkek için yaptığını kadına uyguluyor bir bakıma. Oradaki Frankie Muniz’in yerini burada Steinfeld alıyor. Aslında bir bakıma onun kardeşi ya da komşusu beliriyor… Hardman’in (Samuel L. Jackson) kurduğu elit ekibe onu dahil etme çabası pek tutmuyor.

        Film eğer bir parodiye dönüşmek istiyorsa, bunu beceremiyor. “Kingsman: Gizli Servis”in (“Kingsman: The Secret Service”, 2015) ürediği bir yılda bu konuda hiç becerikli değil. “Fanboys” (2009) adlı ‘Yıldız Savaşları’na saygı duruşunda bulunan bir komedi filmiyle kült bir kitle kazanan Kyle Newman ikinci uzun metrajında renk paleti dışında uğraşmamış gibi.

        John D’Arco’nun senaryosu hafif çizgi romansı karakterlerle oyalarken, hiçbir zeki espri barındırmıyor. ‘Durum komedisi’ne bel bağlıyor. Bizi karakter ve oyunculara teslim edip kaçıyor. Jessica Alba, Jaime King misafir katkısı veriyor. Samuel L. Jackson ise S.H.I.E.L.D. patronu Nick Fury’den kopyalanmış bir göreve soyunuyor. Bu rolleri sürdüreceğini duyuruyor.

        FİLMİN NOTU: 3.3

        Künye:

        Çıtır Kaçak Tehlikeli (Barely Lethal)

        Yönetmen: Kyle Newman

        Oyuncular: Hailee Stenfeld, Sophie Turner, Samuel L. Jackson, Jessica Alba, Jaime King

        Süre: 96 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        44. Çocuk (Child 44): 3.5

        Annie: 5.6

        Aşk Uğruna (Suite Française): 3.8

        Azem 2: Cin Garezi: 2.2

        Burgonya Dükü (The Duke Burgundy): 4.7

        Cennet (Eden): 6.8

        Citizenfour: 3.2

        Çılgın Kalabalıktan Uzak (Far From the Madding Crowd): 3.2

        Gece Takibi (Run All Night): 3.5

        Gizli Kusur (Inherent Vice): 6.3

        Hayalet Dayı: 4.5

        Hayat Kitabı (Book of Life): 6.9

        Helak: Kayıp Köy: 4.9

        Hızlı ve Öfkeli 7 (Furious 7): 3.8

        İntikam Kapanı (Everly): 4.7

        İyi Bir Yalan (The Good Lie): 5.1

        Kayıp Nehir (Lost River): 7.7

        Kendinol: 4.9

        Kırmızı: 2.8

        Koro (Boychoir): 3

        Kötü Ruh (Poltergeist): 4.4

        Kuzular Firarda (Shaun the Sheep): 6.5

        Limonata: 2.7

        Mad Max: Fury Road: 6.5

        Marnie Oradayken: 5.7

        Mihrez: Cin Padişahı: 5.5

        Niyazi Gül Dörtnala: 5.2

        Oflu Hoca’yı Aramak: 5.6

        Olur İnşallah: 0.8

        Ölümsüz Aşk (The Age of Adaline): 5.5

        Paramparça (Aloft): 3.3

        Peşimdeki Şeytan (It Follows): 8.2

        Pişt: 1.2

        Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 (Insidious: Chapter 3): 5.3

        Saint Laurent: 7.2

        San Andreas Fayı (San Andreas): 2.5

        Savaşçı (The Dead Lands): 6

        Seninle Bir Ömür (The Longest Ride): 2.2

        Sihirbazlık Okulunda Bir Türk: 2.5

        Şeytani Ruhlar (Demonic): 1.5

        Tehlikeyle Flört: 5.6

        Tepecik Hayal Okulu: 6.5

        Terkedilmiş: 2.5

        Toz Ruhu: 5.5

        Yarının Dünyası (Tomorrowland): 3.5

        Yenilmez: Ultron Çağı (The Avengers: Age of Ultron): 5.2

        Yolunda A.Ş. ÇinÇin Bağları Hikayesi: 1.8

        Zilin Sesi: 1.8

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.