
Yeniden çevrimin kalitesi var tadı yok
Kerem Akça, 23 Eylül’de vizyona giren filmleri değerlendirdi
23 EYLÜL FİLMLERİ
Antoine Fuqua, stüdyo sisteminin içindeki en üretken siyahi yönetmenlerden. Bu sefer ünlü western klasiğinin yeniden çevrimiyle karşımızda. Koreografiye, detaylara, sese, kurguya ve açılara çalışıp ‘modern aksiyon sineması’nın gereklerini yerine getirse de, kocaman bir ‘deja vu’ hissi ile uğurluyor seyircisini. “Muhteşem Yedili”nin ‘kalitesi var tadı yok’.
John Sturges’ın 1960’da çektiği “Yedi Silahşörler” (“The Magnificent Seven”) western tarihinin önemli mihenk taşlarındandır. Üç devam filmi görmesi bir yana ‘outlaw western’ (kanun kaçağı westerni) alt türüne ‘yedili çete filmi’ alt-alt türünü kazandırmasıyla değerlidir. Hatta Tarantino “The Hateful Eight”te (2015) onun iddiasını genişleterek bir eğilim koymuştur ortaya.
OBAMA DÖNEMİNE UYARLANMIŞ KOVBOY FİLMİ
Antoine Fuqua, her seri üretimin Obama ile ilişkilendirildiği günlerde Yul Brynner, Charles Bronson, Steve McQueen, James Coburn, Robert Vaughn, Brad Dexter ile Horst Buchholz’tan oluşan ekibin yerine bambaşka isimler yerleştiriyor. Brynner’ın yerini alan Denzel Washington’ın yanı sıra Ethan Hawke, Vincent D’Onofrio, Chris Pratt, Byung-Hun Lee, Manuel Garcia-Rulfo ve Martin Sensmeier devreye giriyor.
Aslında çok uluslu kadro Amerika’daki eşitlikçiliği ortaya koyuyor. Meksikalısından Afro-Amerikalısına, Korelisine, hatta Kızılderilisine varan bir ekip var. Açıkçası karşılarına çıkanlar daha beyaz. Bu sebeple senaryonun vizyonunu reddedemeyiz. En azından ana çatıda ‘anti-western’ duygusunu görebiliyoruz.
TATSIZ TUZSUZ BİR YENİDEN ÇEVRİM
Ama yönetmenin “Adalet”teki (“The Equalizer”, 2014) gibi stilize sahneler çekmediği, Sturges’un mirasını sömürmek istemediği ortada. Bu durum da karşımıza ister istemez biraz yavan duran, ama kalite olarak iyi çekilmiş bir tür filmi çıkarıyor. Günümüzün aksiyon sinemasıyla aşık atacak sahneler de deneyimliyoruz.
Fakat tatsız yeniden çevrimi izlerken, kamera açılarından genel planlara, yakın planlardan müziğe kadar aslında daha bir kıvrak iş arıyoruz. Kaynakta Sturges olunca elbette bunun ötesini görmek pek mümkün değil. Ona ilham veren Kurosawa’nın “Yedi Samuray”ının (“Shichinin No Samurai”, 1954) da çok farklı bir iz bıraktığı söylenemez.
ÖZENLİ AMA KALICI OLMAYACAK
Fuqua her zaman aman aman işler yapmadığını kanıtlıyor burada. “Kral Arthur”dan (“King Arthur”, 2004) sonra bir seri üretimde daha beklenen sonucu veremiyor. Keyifli bir işe imza atmadan, yeni öğeleri hatırlatmak istiyor. Çarpışmaların, düelloların bir özeni var, ama kalıcılığı yok.
“Muhteşem Yedili”, ses bandını kapatarak izleseniz ‘tutarlı’, kaynağındaki filme bakarak değerlendirseniz ‘bayat’, günümüz politikalarına göre yorumlarsanız ‘ahlaklı’ bir film. Ama sonuncu için bütün karakterleri siyahi yapmak daha iddialı olabilirmiş örneğin. 1960’ta çekilen filmdeki ‘Hollywood’un en şaşaalı yıldızları’nı barındıran oyuncu kadrosuyla bugünkü ekip arasında ise ‘ün’ olarak bir uçurum var.
FİLMİN NOTU: 5.2
Künye:
Muhteşem Yedili (The Magnificent Seven)
Yönetmen: Antoine Fuqua
Oyuncular: Denzel Washington, Ethan Hawke, Vincent D’Onofrio, Chris Pratt, Lee Byung-Hun, Peter Sarsgaard, Manuel Garcia-Rulfo
Süre: 134 dk.
Yapım yılı: 2016
YARATICI İSMİNİN HAKKINI VERMİYOR
Seren Yüce, “Rüzgarda Salınan Nilüfer”de “Çoğunluk”un başarısını tekrarlayamıyor. Hatta zorlama Yeni Türkiye yorumuyla üstünkörü yazılmış karakterleri haklı çıkarıyor. Sosyolojik analiz becerisiyle sivrilmek isteyen filmin iyisi Songül Öden.
En kaba hatlarıyla üst-orta sınıfa mensup Handan’ın (Öden) küçük duruma düşmesini anlatan bir Seren Yüce filmi… “Çoğunluk”ta (2010) orta sınıftan bir ailenin yaşayabileceklerini ince tespitlerle masaya yatırmıştı yönetmen. Sabit açılar, karakter kullanımı ve diyalog tutarlılığı ile bir tarza dikkat çekmişti. ‘Dingin sinema’, ‘komedi’ ile ‘dram’ı da iyi dengeliyordu. Yüce yine benzer bir zümreye, belki de varlık olarak bir tık yukarıda duran bir kesme bakıyor.
MADRA VE KESKİN’İN İŞİ NE?
Songül Öden’in karakteri gerçek bir yozlaşmışlık abidesi. İnadına yapay durmasıyla da makyajından kıyafetlerine rolüne çok yakışan bir oyuncu görüyoruz. Tolga Tekin idare ederken, başörtülü Esme Madra ve yan roldeki Serkan Keskin’in toplama fazla katkısı yok gibi. “Rüzgarda Salınan Nilüfer”, bir Türk yazarının debelenmesinin öyküsü.
Ama “Ana Yurdu” (2015) kadar zengin ve katmanlı bir kadın yolculuğu sunamıyor. Bunun ötesinde de aslında fazlasıyla tonu tutmamış duruyor. Bir kadın yönetmene ihtiyaç duyulduğunu hissettiriyor. 108 dakikaya kadar zorla bağlanabilen bir filme dönüşüyor. Sosyolojik analiz, 2.35:1’de bir anlam teşkil etimyor. Sanki Seyfi Teoman’ın “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”i (2011) gibi ruhsuz duruyor her şey. Yüce, genişe açılmadan daha dar bir çerçeveye odaklanmalı.
ÖZENSİZ DİYALOGLAR MİZAHLA KURULAMAYAN BAĞA DESTEK VERİYOR
Filmde ilginçtir diyalogların çalakalem ve özensiz hali, zaman zaman senaryonun dönüşlerine destek veriyor. Sınıfları incelemek isteyenler ise bu drama, trajediye ya da ironiye yardımcı olamıyor. Bir şeyler eksik.
Yüce, belki de Takeshi Kitano değil ve burada mizaha kaykılmak ona hiç yakışmamış. Ciddiyet ve incelikli tespitlerin yerine geçen kimi karikatürize karakterler ve içi dolu durmayan diyaloglar bir fayda sağlamıyor burada. Nihayetinde umut vaat eden sinemacı, kendi potansiyelini bilmeyip sınırları zorlayınca yara alıyor. “Rüzgarda Salınan Nilüfer”, yaratıcı isminin hakkını vermeyen filmlerden.
FİLMİN NOTU: 4.5
Künye:
Rüzgarda Salınan Nilüfer
Yönetmen: Seren Yüce
Oyuncular: Songül Öden, Tolga Tekin, Tülay Günal, Serpil Göral
Süre: 108 dk.
Yapım yılı: 2016
DAHA YAPAY VE DAHA GÜRÜLTÜLÜ
Amerika’daki mumblecore hareketiyle temas kuran kült bir korku yönetmeninin “Blair Cadısı”na yeni bir şekil verme çabası… Karakter benzerlikleriyle 1999 tarihli sevilen eseri hareketlendirmek hedef... Ama 2000’deki anlamsız devam filminin vizyonsuzluğunu akla getiren, fazla gürültülü ve yapay bir yeni sürüm denemesi sanki serinin son halkası.
2016 model “Blair Cadısı”nda (“Blair Witch”) ilginçtir bütün çiğliğiyle 1999’daki kamera çeşidini ve hareketlerini izliyoruz. Ama deprem olacak yöreyle ilgili bir fikir yok. Büyük oranda da ‘kan banyosu’nu öne çıkaran, oyunculuk ve senaryo açısından yerlerde sürünen bir iş canlanıyor. Kameranın fazla hızlanması, ona non-diegetic (hikaye dışı) müzik kullanımının eklenmesi de filmi yukarı taşımıyor.
EFEKTLERE YÜKLENMEK BÜTÜN SAMİMİYETİ GÖTÜRMÜŞ
Wingard elbette yine ‘epik bir iş’ çıkarmamış. Hatta sıra lanete geldiğinde paldır güldür ‘şunlar ne aldı, bunlar ne aldı, aman çakışmasın!’ hesapçılığı görülüyor. Burada kamerayı hızlandırıp ses efektleri koyarak ‘ilgi çekici’ olduğunu düşünen bir yönetmen görüyoruz. Ama başka seçeneklere de başvurulabilirdi. DV ile çekilmişken ‘samimi’ görülebilecek bu durum “Blair Cadısı”nda hiç de oturaklı gözükmüyor.
Hatta filmin ne Joe Berlinger imzalı “Gölgelerin Dili: Blair Cadısı 2” (“Book of SHadows: Blair Witch 2”, 2000) ile, ne de başka şeylerle haşır neşir olmasını sağlıyor. Çıkış noktası da pek matah olmayan, hatta ahlaksızlığıyla dünya markasına dönüşen korku serisi, neredeyse dip noktayı görüyor. Anlamsız görsel efektler ve kafa şişiren sesler bir işe yaramıyor gibi. Biraz daha masum “Blair Cadısı”nın (“The Blair Witch Project”, 1999) yerine onun ‘yol göstericisi’ geliyor. Üstelik bunu kör kör parmağım gözüne yapıyor.
FAZLA UMUT KARIN DOYURMAZ
Wingard, ‘mumblecore’a yatkın başladığı ve amatör işler çıkardığı kariyerinde “The Guest” (2014) ve “Katliam Gecesi” (“You’re Next”, 2011) ile Simon Barrett’le birlikteliğini anlamlandırmıştı. Bir başka yola girmişti. Burada ise “A Horrible Way to Die”ın (2010) amatör günlerine dönüyor.
Zaten 1999 tarihli eserin, bu furyanın son 16 senede çıkardığı yoğun üretimle değerini yitirmesi, onun ‘geri adım’ atmasına sebebiyet veriyor. Bu şartlarda “Tepenin Gözleri”ne (“The Hills Have Eyes”, 1977) saygı duruşunda bulunan “Kanlı Tepeler” (“The Hills Have Run Red”, 2009) gibi zeki bir buluntu film örneği beklemek ise elbette hayalcilik.
FİLMİN NOTU: 2.9
Künye:
Blair Cadısı (Blair Witch)
Yönetmen: Adam Wingard
Oyuncular: James Allen McGune, Callie Hernandez, Corbin Reid, Brandon Scott
Süre: 89 dk.
Yapım yılı: 2016
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU
Ammar 2: Cin İstilası: 3.8
Arınma Gecesi: Seçim Yılı (The Purge: Election Year): 5
Aşk Uğruna (Equals): 5.4
Babaannem: 2.2
Ben Salvador Değilim: 1.9
Bol Şans: 2.7
Buz Devri: Büyük Çarpışma (Ice Age: Collision Course): 2.9
Café Society: 3.9
Denizdeki Ateş (Fuocoammare): 5
Emanet: 4.1
Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı (The Secret Life of Pets): 4.3
Eyvah Annemler Dağıttı! (Bad Moms): 3.8
Frekans (Cell): 2.5
Hain (Our Kind of Traitor): 5.2
Hatırla (Remember): 5
Hayalet Avcıları (Ghostbusters): 2.7
Hayran (Fan): 3.5
Hitler’e Suikast (Elser): 3.5
Işıklar Sönünce (Lights Out): 3
Jason Bourne: 5.9
Kabustan Gelen (Before I Wake): 3.9
Kanlı Girdap (The Ghosts of Garip): 0.8
Karanlık Sular (The Shallows): 5.5
Korku Seansı 2 (The Conjuring 2): 5.5
Kralın Kılıcı: Final Fantasy XV (Kingsglaive: Final Fantasy XV): 3.3
Kurtarıcı (Extraction): 4.5
Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit (Independence Day: Resurgence): 5.1
Lanetli Anathar: 0.8
Midnight Special: 5.8
Mike ve Dave: Ah Bir Sevgili Yapsak (Mike and Dave Needs Wedding Dates): 4.3
Neon Şeytan (The Neon Demon): 7.4
Ninja Kaplumbağalar: Gölgelerin İçinden: 5
Prensim (Mon Roi): 4.5
Simülasyon (The Call Up): 4
Soygun (Braqueurs): 5
Suicide Squad: 5
Sultan: 4.9
Şeytanın Oyuncakları (Worry Dolls): 0.9
Şimdi Nereyi İşgal Edelim? (Where to Invade Next): 6.7
Tarzan Efsanesi (The Legend of Tarzan): 6.3
The BFG: 6.1
Üç Harfliler 3: Kara Büyü: 2.7
Veronique’in İkili Yaşamı (La Double Vie de Veronique): 9.7
Viral: 4.5
Yüce Adalet (The Whole Truth): 3.8
Zootropolis: Hayvanlar Şehri (Zootopia): 6.2
Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.