Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)

        4 ŞUBAT FİLMLERİ

        Kanımca 2006’da çektiği “Sınav” ile Türk sinemasının ilk biçimci tür filmini veren Ömer Faruk Sorak, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’dan bağımsız ikinci projesinde sırtını “Amélie”ye yaslayan bir aşk filmi ile çıkagelmiş. “Aşk Tesadüfleri Sever”in romantik-komedi gibi başlayıp Belçim Bilgin’in sempatikliğiyle samimiyet aşılamasına karşın sonradan duygusal-dram sularına kayması, yönetmenin Yeşilçam melodramlarına olan inancını bir kez daha ortaya koymuş. Ancak 1970’ler ile günümüz arasında köprü kurarak akan hikayeyi anlatma becerisini sergilerken özellikle kurguyu kullanma yetisiyle oluşturduğu, tesadüflerle örülü hafif masalsı evrenin ülke sinemasında çok da fazla benzeri yok. Sonuç olarak Sorak’ın filmi, “Sınav” sonrası bir atılım anlamına gelmese de yönetmenin sektör içindeki yerini bireysel projelerle doldurması gerektiği gerçeğini perçinliyor. “Aşk Tesadüfleri Sever”in ‘ölümsüz aşk’ı dengeli ve zeki bir dille işleyen senaryosu ise inandırıcılığıyla etki bırakıyor onu itiraf etmek lazım.

        “Aşk Tesadüfleri Sever” (2011) aslında dünya sinemasında gördüğümüz aşk hikayelerinden birini getiriyor karşımıza. O da beraber doğmalarıyla birlikte kaderleri daha en baştan kesişen iki insanın birbirine tutulma öyküsü. Doğrusunu söylemek gerekirse filmin bu durumun izini sürerken ‘tesadüfler’ odaklı bir yapı izlemesi, bu alanın içinde “Amélie” (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2001) sonrası artan romantik-komedilerin izini sürdüğü gerçeğiyle yüzleşmemizi sağlıyor.

        “Amélie”nin formülünü Türkleştirmiş

        Ona göre hafif masalsı ve biçimci bir evren de servis ettiği söylenebilir eldeki yapıtın. Ancak Ömer Faruk Sorak, sanki romantik-komedi üretmek için çıktığı yolunda, sonradan ‘ölümsüz aşk’ meselesinin izini süren Yeşilçam eğilimli bir duygusal-drama yönlenme kararı almış gibi. Bu doğrultuda da sözünü ettiğimiz ‘tesadüflerle akan masalsı romantik-komedi’ kavramının “Cesaretin Var mı Aşka?” (“Jeux d’Enfants”, 2003) ve “Aşka Fırsat Ver” (“L’Age de Raison”, 2010) gibi filmlerde yarattığı ‘kendini iyi hisset’ (feel-good) etkisinden daha farklı bir noktaya gitmiş.

        En kısa tanımıyla bu formülü Türkleştirmiş diyebiliriz. ‘Doğumlarında karşılaşıp kaderleri beraber kesilen aşık çiftler’ meselesinin yerel versiyonunu üretmek için kolları proje aşamasında sıvadığına şüphe yok. Bu konuda da dersine iyi çalışmış Sorak. Biçimci yönetmenlik hamleleri ile sinemada zor bir iş olan bu durumu sömürmeden sonuç alma sınavından alnının akıyla çıkmış. Filmin 120 dakikayı bulan süresi boyunca, ne zaman karşılaşacaklarına ‘tesadüfler’ yoluyla karar verilen bireylerin hikayesi üzerinden akan bir aşk çizgisi izliyoruz.

        Yönetmenlik becerisini takdir etmemek mümkün değil

        Yönetmenin de sanki “Disko Domuzları”ndaki (“Disco Pigs”, 2001) gibi ‘doğumdan başlayan tutku ve bağlılık’ ile “Happy Accidents” (2003) ve “Tesadüfler” (“Serendipity”, 2001) örneklerinde gördüğümüz ‘tesadüflerle yürüyen etkileşim’ formüllerinden beslendiği söylenebilir. Yani dünya sinemasındaki romantik-komedi ve duygusal-dram örneklerinden esinlenip, bunlardan kendi aşk filmini ortaya çıkardığını görebiliyoruz. Lafın özü burada bir ‘kopyalama’ ya da ‘çalıntı’ meselesinden söz etmek mümkün değil.

        Bu noktada masalsı dokuyu çok öne çıkarmadan geri planda tuttuğu gerçeğini kabul etmek lazım Sorak’ın. Ancak “Disko Domuzları”nda Kirsten Sheridan’ın yaptığı gibi, iki karakterin ruh halini farklı görsel estetiklerle kavrayan özgün bir sinema dili sunduğu da söylenemez.

        Buna karşın Ömer Faruk Sorak’ın 1970’ler, 1980’ler ve günümüz arasında gidip gelen hikayedeki renk kullanımı (dönemler arasında ayrım yapan bir tonlama var), kurgu becerisi ve sanat yönetimindeki detaycılık konusunda sınıfı geçtiği de reddedilemez bir gerçek. Ele aldığı ikilinin doğumlarından itibaren Ankara’da birbirine yakın mahallelerde olmalarına karşın bir türlü yakınlaşmamalarıyla yükselen gizem duygusunun da, ‘geçmişte saklı gerçekler’ ile karakterlerin bilinçaltına yerine göre iyi yerleştirildiği söylenebilir.

        Özdeşleşme sinemasını uygulamak için kullandığı metotlar sonuç veriyor

        Bu ince kıvılcımdan da eldeki eserin, seyirci ile özdeşleşme amacı doğrultusunda bir yapı kurduğu görülebiliyor. Böylece izleyiciyi kalbinden yakalamakta sıkıntı çekmiyor “Aşk Tesadüfleri Sever”. Bunun devamında Sorak, filmini mükemmel aşkı arayan romantik-komedi bireylerinin ‘feel-good’ sonundan ziyade, yine bu örgü ışığında gerçekçi bir noktaya bağlamak için uğraşmış.

        Yönetmenin bu bütüne ulaşırken duygu sömürüsüne kaymayı ‘masalsı’ tonuyla bertaraf etmesine rağmen, son 20 dakikada hikayeyi gereksiz uzatıp eldeki metnin sarkmasını sağladığını gözlemlemek mümkün. Bunun da filmin beklentisini karşılamaktan çok kişisel bir dönüşe yol açtığını belirtmeliyim.

        Romantik-komedi gibi başlayıp Yeşilçam ezberine kaymış

        Ancak bu durum dahi kendisinin yönetmen olarak hikaye anlatma güdüsüne ve sinemaya hakim duruşunu değiştirmiyor. Öyle ki bu sözünü ettiğimiz yere ulaşmaktaki amacı ‘Geçmişte yaşananlar ışığında ölümsüz aşk mümkün müdür?’, ‘Nasıl bir aşkı tercih edersiniz?’, ‘Hayat pamuk ipliğine mi bağlıdır?’, ‘Ölüm mü aşk mı?’ gibi soruları yöneltmek izleyicisine.

        Yani “Aşk Tesadüfleri Sever”, izleyenini iyi hissettirmekten ziyade mesaj kaygısını harekete geçirmiş ve birazcık Yeşilçam melodramına kaymış. Tesadüfleri de ‘Kader, tesadüflerle değişir mi?’ sorunsalına değil de, ‘Aşk, tesadüflerle ne yapacağını bilir mi?’ gibi daha egzantrik bir kullanımın hizmetine sunmuş.

        Sorak, Türkiye’nin Oliver Stone’u veya Tony Scott’ı olabilir

        Bunun sonucunda tesadüfler ve aşk ile ilgili yeni bir şey yapmasa da, popüler Türk sinemasında “Sınav” ile başlayıp “Romantik” (2007), “O Kadın” (2008) ve “Kağıt” (2011) ile devam eden ‘biçimci filmler’ eğiliminin bir devamını sunuyor. Reklam arka planı ile bu alandaki en hakim isimlerden Ömer Faruk Sorak da kendi hikayelerini böylesi yüksek beceriyle anlatmaya devam ederse Türk sinemasının Tony Scott’ı ya da Oliver Stone’u olması an meselesi.

        Ancak “Yahşi Batı” (2010) ve “G.O.R.A.” (2004) gibi projelerde yönetmenlik görüşünü geri çekip Cem Yılmaz’ı öne çıkarması onun kariyerinin çok da önemsenmemesine yol açıyor. Halbuki “Sınav”, her türlü film pelikülünü kullanan yapısı, gençlik filmine yaklaşımı ve tür kırması haliyle popüler sinemamız için önemli bir atılımdı.

        Belçim Bilgin başlı başına bir sahne kimliği ile geliyor

        “Aşk Tesadüfleri Sever” ise kimi eksiklerine karşın Yeşilçam olgusunu modernize eden bir aşk filmi olarak anılabilir. Bu doğrultuda da kimi zaman ‘gerçeklik’i ve ‘zaman olgusu’nu da ortadan kaldıran kurgu geçişlerinin katkısıyla yükselen hikaye anlatma başarısına hayran olmamak mümkün değil. Bu konuda tempoyu ayarlama meselesini de iyi çözen yönetmenin, görüntü yönetimi konusunda biraz daha çalışmaya ihtiyacı var. O zaman sözünü ettiğimiz Amerikalı isimlerle yarışma şansına erişecektir.

        Tabii burada Belçim Bilgin’in samimi ve sempatik hali ve elbette oyunculuk becerisiyle Türk sinemasının Julia Roberts’ı olma yolunda emin adımlar attığını da unutmayalım. Şimdiye kadar sinemada başrol alamayan oyuncunun, bu anlamda ilk önemli projesinde böylesi bir sahne kimliğiyle karşımıza çıkması, romantik-komedi ya da aşk filmlerinin aranan yüzü haline gelmesini sağlayabilir. Aynen geçen sene “Romantik-Komedi”de (2010) izlediğimiz Sedef Avcı örneğinde görüldüğü gibi.

        Onun yanında Altan Erkekli ve Ayda Aksel’in de bildiğiniz gibi olduğunu ekleyelim. Yani Sorak, tüm o biçimsel becerilerine karşın oyuncu yönetimine de önem veren bir yönetmenlik sergilemiş. Bu da onu Amerikan hikaye anlatma sinemasının güdülerine hakim bir isim yapıyor. Bu konuda tür sinemasının derinliklerine ne kadar çok inerse, Türk sinemasının popüler kolu da aynı oranda yüksek kaliteye sahip olacaktır.

        FİLMİN NOTU: 5.4

        Künye:

        Aşk Tesadüfleri Sever

        Yönetmen: Ömer Faruk Sorak

        Oyuncular: Belçim Bilgin, Mehmet Günsur, Altan Erkekli, Ayda Aksel, Şebnem Sönmez, Hüseyin Ayni Danyal, Cansel Elçin, Yiğit Özşener

        Süre: 118 dk.

        Yapım Yılı: 2011

        UZUN METRAJLI NATIONAL GEOGRAPHIC BELGESELİ

        Şimdilerin büyük stüdyolara sıçrayan teknolojisi ‘üç boyut’un, 20-25 sene önce Disney’in eğlence parklarının bir kolu olduğunu herkes bilir. İşte “Sanctum” da o şimdi eski duran teknolojik açılımı hatırlatan bir su altı macerası. Hikayesinin ve türünün 50’lerde kalmasını, olay örgüsü içermemesini ve ucuz bir proje izlenimi vermesini bir kenara bırakın, karşımızda gerçek anlamda James Cameron’ın son 10 senede “Titanik” ve “Işığın Bittiği Yer” gibi eserlere ‘yan bölüm’ (spin-off) olarak ürettiği belgesellerin zorlama versiyonu var. Universal da belli ki sezon programında ‘B filmi’ eksikliği yaşadığı için bu projeyi araya sıkıştırmış.

        James Cameron’ı her ne kadar bazı konularda eleştirilse de “Titanik” (“Titanic”, 1997) ve “Avatar” (2010) gibi görkemi, yönetmenliği ve teknolojiye kattıkları açısından önemli eserler ile tanırız ve takdir ederiz. Ancak geriye dönüp son 15 yıla baktığımızda yönetmenin böylesi büyük bütçeli projelerden artakalan zamanında ‘su altı belgeseli’nden başka bir şey üretmediğini görebiliyoruz.

        Cameron’ın dinlenme döneminde ürettiği su altı belgeseli projelerinin bir yenisi

        Üstüne üstlük bu sözünü ettiğimiz yapıtların, Amerikalıların ‘spin-off’ (yan bölüm) dedikleri, diğer filmlerin yan hikayelerine uzanan eserler oldukları görülmüştü. “Aliens of the Deep” (2005) “Titanik”in, “Ghost of the Abyss” (2003) ise “Işığın Bittiği Yer”in (“The Abyss”, 1989) belgesel versiyonuydu. Uzun lafın kısası ‘su altında devrialem’ tamlamasını ilginçlikleriyle açığa çıkaran TV projeleriydi bunlar.

        “Sanctum” da işte yönetmenin ‘macera merakı’nın belgesel şubesi olacakken sanki son anda üç boyut teknolojisinde para var diye sinema perdesine transfer edilen versiyonu. Üstüne üstlük tamı tamına 109 dakika sürüyor!

        Disney World’deki üç boyutlu eğlence parklarını akla getiriyor

        Evet evet yanlış duymadınız, hem belgesel malzemesi var elde, hem de hikayenin iki saate kadar şişirilmesi başarılmış. Bu da bir maharet olmalı. Hatta takdir de edebiliriz bunu. Öyle ki “Sanctum”un rahatlıkla Universal’ın, yani büyük stüdyonun içindeki B filmi geleneklerini yerine getirdiği söylenebilir. Hikayesinden olay örgüsüne, oyuncularından karakterlerine, efektlerinden kurgusuna kadar gerçek anlamda bir demodelik abidesi var karşımızda. Avustralya’da üretilmesi ve o ülke menşeli oyuncularla oluşan kadrosu da bu durumun tuzu biberi olmuş.

        Üç boyutlu teknolojiyi 15 sene önce Disney World’deki kısa filmlerin seviyesinde kullanıp ‘Önde kuşlar var, arkada insanlar, ne teknolojiymiş!’ çığlıklarını beklemesi de şaşırtıcı değil. Belli ki “Sanctum”, Cameron etiketi ile allanıp pullanarak pazarlanmış bir proje. Eldeki toplamın sinemasal açılımına bakınca ise uzun metrajlı belgeselden bir farkı olmadığı konusunda garanti verebiliriz. Bu filmimsinin gizemli ismini araştırmak için uğraşmaya bile gerek yok! Karakterlerin mitoloji ya da efsane odaklı garip diyaloglarına destek veren bir şey olduğunu bilin yeter!

        FİLMİN NOTU: 1.7

        Künye:

        Sanctum

        Yönetmen: Alister Grierson

        Oyuncular: Richard Roxburgh, Ioan Gruffudd, Alice Parkinson, Rhys Wakefield, Allison Cratchley

        Süre: 109 Dk.

        Yapım Yılı: 2010

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Ağaç (The Tree): 4.3

        Aslı Gibidir (Copie Conforme / Certified Copy): 3.7

        Aşk Sarhoşu (Love & Other Drugs): 5.5

        Ateşle Oynayan Kız (Flickan som lekte med elden): 5.2

        Av Mevsimi: 6

        Ayı Yogi (Yogi Bear): 1.9

        Başımıza Gelenler! (Life as We Know It): 4

        Benim Adım Aşk (I Am Love): 7.4

        Biutiful: 4.3

        Büyük Sır (Get Low): 3.4

        Cadılar Zamanı (Season of the Witch): 3

        Çakal: 6

        Çakallarla Dans: 2.2

        Çapkın (Spread): 7

        Çölde Kutup Ayısı (De helaasheid der dingen / The Misfortunates): 5

        Eyyvah Eyvah 2: 3.5

        Gulliver’in Gezileri (Gulliver’s Travels): 5.4

        Günah Keçisi: 3.6

        Güzel Bir Hayat Düşlerken (Cirkus Columbia): 5

        Hayde Bre: 1.5

        Hırsızlar Şehri (The Town): 6.5

        Hür Adam Bedüizzaman Said Nursi: 3.5

        Kağıt: 6.5

        Karanlık Cennet (L’Autre Monde): 5.5

        Karmakarışık (Tangled): 4.9

        Kukuriku: Kadın Krallığı: 2.5

        Kurtlar Vadisi: Filistin: 2.7

        Kutsal Damacana: Dracoola: 4

        Megazeka (Megamind): 5.3

        Memleket Meselesi: 2.1

        Memlekette Demokrasi Var: 3.2

        Narnia Günlükleri: Şafak Yıldızı’nın Yolculuğu (Chronicles of Narnia: Voyage of the Dawn Trader): 6

        Sultanın Sırrı: 3.8

        Şenlikname: Bir İstanbul Masalı: 2.7

        Tehlikeli Aşk (Kites: The Remix Version): 2.3

        TRON Efsanesi (TRON Legacy): 5.5

        Turist (The Tourist): 2.8

        Zor Baba 3 (Little Fockers): 4.1

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.