Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)

        Genç karakterlerin arasına Hitchcock’un “Gizli Teşkilat” ile sinemaya soktuğu şüphe dolu romantik casusluk gerilimi formülünü yerleştiren bir eser. “Kaçış”, “Alacakaranlık”ın yedek aşığı ya da kurt adamı olarak nam salan Taylor Lautner’dan yıldız yaratma çabasında bir yapım. Ancak onun yeni Van Damme olma arzusunun altını dolduracak star ışığına sahip olmaması, filmin John Singleton’ın yönetmenlik becerisiyle yürüyen aksiyonuna ve temposuna birazcık zarar vermiş. Buna dramatik omurganın çatlaklarla örülü olması da eklenince A sınıf aksiyon sadece perde ihtişamıyla sınırlı kalmış.

        ‘Kaçırma’ anlamına gelen adından başlayarak bir heyecan, şüphe ve koşuşturmaca aşılayan “Kaçış” (“Abduction”, 2011), bu beklentiyi karşılayan bir eser. Hitchcock’un “Gizli Teşkilat” (“North by Northwest”, 1959) ile casusluk filmlerine getirdiği ve sonradan aksiyon formülüne dönüşen ‘romantik casusluk gerilimi’ alanının yeni bir üyesi. Sinemaskop oranındaki yönetmenlik güdüsü ve tempo yaratma becerisiyle seyirciyi ayakta tutmasına karşın senaryosal açmazlarıyla belli ölçüde darbe yediği kesin bu eserin.

        A sınıf bir Hollywood aksiyonu

        “Kaçış”, Taylor Lautner’ın ‘Alacakaranlık’ (‘Twilight’) serisi ile aldığı ivmeden beslenmeye çalıştığını saklamayan bir yapıt. Bunu da onun canlandırdığı Nathan’ın aşık olduğu kızla birlikte internette dolaşırken, ‘bu çocuğu gördüyseniz bizi arayın!’ cümlesini görmeleri sonrasında parlayan şüphe dolu koşuşturmacadan güç alarak yapıyor. İşin doğrusu John Singleton, her karede müzik, kamera ve ses konusunda atılım yapacak derecede A sınıf bir iş vermiş.

        Uzun lafın kısası Hollywood ağının içinde dolaşan “96 Saat” (“Taken”, 2008) ve “Paris’ten Sevgilerle” (“From Paris with Love”, 2010) gibi Fransız yönetmen Pierre Morel imzalı B tipi aksiyonlardan değil bu eser. Bu da araba takip sahnesinden tren sahnesine, beyzbol stadı sahnesinden evdeki patlama sahnesine kadar gerçek bir özen ve ihtişam getiriyor. Seyirci de bu heyecan duygusuyla oyalanıp kaliteli bir aksiyon izliyor. İşin bu tarafında bir sıkıntı yok. Hatta bir an için Tom Cruise, Brad Pitt gibilerinin oynadığı A sınıf bir Hollywood casusluk aksiyonu izlediğinizi düşünürseniz şaşırmayın. Zira buraya kadar bahsettiklerimiz, son dönemde bu formülü kullanan “Gece ve Gündüz” (“Knight and Day”, 2010) ve “Kimliksiz” (“Unknown”, 2011) örneklerinden çok da aşağıda kalmıyor.

        Hitchcock’un modelinin şüphe algısı unutulmuş

        Ancak Hitchcock’un modeli gerçek anlamda zeki bir şüphe algısı da gerektiriyor. Bunun içeriye Alfred Molina, Sigourney Weaver, Maria Bello ve Jason Isaacs’in kimliği belirsiz casusumsu tiplemeleriyle dahil edildiği kesin. Fakat bu ‘rötuş’ devreye girerken hem belli sahnelerdeki olay örgüsü algısı profesyonellik aşıyalayamamış, hem de ‘bir liste var ortada’ düşüncesinin altı doldurulamamış.

        Sadece anlık heyecan, kaos ve kalp çarpıntısı odaklı bir dramatik yapı yürüyor halihazırda. Bu da ‘CIA ajanı da kötü olabilir, sana yardım eden de, baban da, annen de, gerçek anlamda herkesten kuşku duy!’ cümlesini öne çıkarmış. Ancak bir şey unutulmuş, o da perdenin orta yerinde seyirci doyurulurken kazara gizemin ortadan kalkması acemiliği. Bu durum da Hitchcock’un meşhur ‘şüphe’ motifinden ziyade aksiyonla ilerleyen bir film servis ediyor 50. dakikadan itibaren.

        Taylor Lautner ikincil rollerde oynamalı

        “Kaçış”, esasen ‘Alacakaranlık’ sonrası gençlik filminin içine olmadık türleri sokma çabasının yeni bir ürünü olarak okunmalı kanımca. Ancak bunların arasında ‘Agent Cody Banks’ serisi gibi aile filmlerinden biri değil neyse ki. Aksine Lautner’dan güç alan “Gizli Teşkilat” göndermeli bir romantik casusluk gerilimi akıyor arka planda. Filmin görsel yapısı sorunsuz belki. Ancak Lautner’ın yeni Van Damme olma çabasında Teoman’ın “Mumya Firarda”da (2002) yakın ölçekli planlar sebebiyle içine düştüğü ‘çiğ çaresizlik’i yaşattığı kesin.

        Lafın özü “Kaçış”a dramatik açmazın yanında Lautner sorunsalı da darbe vurmuş. Sürekli dövüşerek birilerini öldüren melez kahraman portresi kelimenin tam anlamıyla tutmamış. Belki de ikincil roller daha uygun Lautner’a. Zira Lily Collins’in de bu duruma eşlik edip duygusal ilişkiyi inandırıcı hale getirmekten yoksun kaldığı görülebiliyor. Bu da sadece Singleton’ın yönetmenlik becerisi ile takip edilmesini sağlıyor halihazırdaki ürünün. Ama en azından bir B filmi izlemediğimize sevinmeliyiz kanımca. Öyle ki Hollywood çarkının içinde böylesi projelerin sonucu genelde ‘ucuz’ işler olabiliyor.

        FİLMİN NOTU: 4.1

        Künye:

        Kaçış (Abduction)

        Yönetmen: John Singleton

        Oyuncular: Taylor Lautner, Lilly Colins, Sigourney Weaver, Maria Bello, Jason Isaacs, Ken Arnold

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2011

        NEW YORK, NEW YORK

        Bir tutam isimli oyuncu, fazlaca New York, aşk hikayecikleri, yılbaşı gecesi ve durum komiklikleri. “Yılbaşı Gecesi” tüm bunlardan bir hamur yaratmaya çalışırken hedef kitlesini daraltmanın zararını görmüş sanki. Bunun sonucunda da Altın Ahududu yarışına at başı giren Michelle Pfeiffer gibilerinin ‘overacted’ performanslarına, öyküsel mizansensizliğe, küçük ekrana yakın dokusuna ve aşktan ziyade sevgi arayışının peşine düşme arzusuna takılmış. Her şeye rağmen New York müptelalarını ve aşk acısı çekenleri memnun edecek bir ‘çok hikayeli romantik-komedi’ bu.

        Hollywood’un belli dönemlerinde bazı formüllere takıldığı açıktır. Sektörün nazarında bunları kaliteli bir bütüne kavuşturmaktan ziyade ‘meyvesini yemek’ bu gibi durumlarda ana amaca dönüşür. Örneğin 1970’lerin birbirini takip eden iki Neil Simon etiketli işi “Plaza Suite” (1971) ile “California Suite” (1978), ‘romans ile komediyi iç içe geçiren hikayecikler’in kullanıldığı yerlerdir. O filmlerin kısa sürede unutulup gittiği ve sadece oyuncu filmografileri açısından hatırlandığı kesin.

        Marshall’a bir Şükran Günü filmi de yakışır!

        Romantik-komedi kimyası tutturma becerisiyle tanıdığımız Garry Marshall da (Bkz. “Özel Bir Kadın”, “Kaçak Gelin”) New Line’ın Warner’ın eline geçmesiyle aldığı bütçesel desteği, bir arz-talep kaynağına dönüştürmeye çalışıyor iki yıldır. Bu durum 2010’da Sevgililer Günü haftasında vizyona giren “Sevgililer Günü”nün (“Valentine’s Day”) ardından 2011’de “Yılbaşı Gecesi”yle (“New Year’s Eve”) sürüyor.

        Yönetmenin bundan sonraki ‘aşk anlarını belli bir sürece sıkıştırma’ taktiğinin ‘Thanksgiving Day’ (‘Şükran Günü’) adıyla bir temsil bulması ise bizleri şaşırtmaz. Ancak ilk filmin yakaladığı yüksek kar marjının burada şimdilik işlemediği gözüküyor. Bunun da sebebi yönetmenin nasıl olsa yapılan işin kalitesiz olduğunu düşünerek, durumları ve duyguları bırakın onlara gelirken olması gereken hikaye örgüsü, hikayecikler ya da skeçler üzerine dahi kafa yormaması.

        Dozu kaçmış performanslar ve ilişki mizansenini bilmeyen senaryo türükleri

        Bu durum yukarıda sözünü ettiğimiz 1970’ler etiketli ‘romantik-komedi’ye ‘kesişen yollar’ modeli duruşundan bir tane daha ‘raflarda duracak ama kalıcı olmayacak’ seri üremesini sağlamış. Elbette Robert De Niro, Halle Berry, Hilary Swank gibi yetenekli oyuncular var “Yılbaşı Gecesi”nin kadrosunda. Ancak yönetmen ile senarist Katherine Fugate, onlardan aşktan ziyade bir ‘yılbaşına sevgi ve kutsal dokunuş ile girelim’ filmi çıkarmış. Kafamıza vura vura mesaj veren diyalogların yanı sıra büyümüş de küçülmüş misali karakterlerde canlanan ‘overacted’ (abartılı oynayıp performansın dozunu kaçırma terimi) performanslar da dikkatten kaçmıyor.

        Özellikle Zac Efron-Michelle Pfeiffer ikilisinin ‘genç-olgun ilişkisi’ konseptinde ‘ancak çocukça hareketler yaparsak inandırıcı olur’ gibi bir düşünce izlenmesi bir hayli ilginç. Bu gibi örnekler saymakla bitmez ancak Marshall’ın sözü geçen ürünün hasadını alamadığı kesin. 2000’lere bakınca hem noel konulu karakter draması alanında “Yeni Yıl”ın (“Noel”, 2004), hem de romantik-komedi alanında “Aşk Her Yerde”nin (“Love Actually”, 2003) bir hayli gerisinde kalmış bu ‘çok hikayeli’ yapıt açıkçası.

        Katıksız New York müptelalarını tatmin edebilir

        Sadece New York müptelası kitleye Times Square’inden Columbus Circle’ına, Brooklyn’inden Lincoln Center’e fazlaca turistik mekanı perdede yeniden görme şansı tanıyor.

        Hikaye boyunca yaşanan bağlantısızlıklar ve devamlılık hataları ise reklamlardan (aynı gün içinde 2010 sonbaharında vizyona giren “Fırtına” ile 2011 kışında vizyona giren “Sherlock Holmes: Gölge Oyunları”nın afişlerini görmek ilginç!) anlaşıldığı kadarıyla 2010 sonunda ve 2011 yazında çekilmiş Times Square genel planlarıyla daha bir açığa çıkıyor. Lafın özü çok uğraşılmamış, karton kıvılcım isteyen kitleye ‘romantik-komedi’ hazzı aşılayabilecek bir ürün karşımızdaki. “Yılbaşı Gecesi”, belki ‘New York, New York’ şarkısı eşliğinde tüketilebilir.

        FİLMİN NOTU: 3

        Künye:

        New Year’s Eve

        Yönetmen: Garry Marshall

        Oyuncular: Hilary Swank, Ashton Kutcher, Jessica Biel, Katherine Heigl, Jon Bon Jovi, Robert De Niro, Halle Berry, Zac Efron, Michelle Pfeiffer

        Süre: 118 dk.

        Yapım Yılı: 2011

        BİR KADININ ANATOMİSİ

        Özündeki minimalist absürt komedi düşüncesini Jim Jarmusch geleneğine bağlayan Miranda July, 2005 tarihli ilk filmi “Ben ve Sen ve Diğerleri”nde sadece birbirinden bağımsız skeçleri ‘iyi çekme’siyle zihnimizde yer etmişti. Yönetmenin ikinci filmi “Gelecek” ise bir kadının anatomisini çizerken onun etrafını hafif gerçeküstücü, fazlaca feminist ama en çok da ayrıksı bir mizah üslubuyla sarıyor. Jarmusch’un diyalog odağından sıyrılan yönetmenin; uzun süreli ilişki, mutlu hayat, çekirdek aile ve daha nice kalıplaşmış kavramın karşısına geçerken Aki Karusmaki, Michel Gondry, Takeshi Kitano gibi nev-i şahsına münhasır yönetmenlerin geleneklerinden bir tutam alıp kendi kimliğini oluşturduğu kesin.

        Amerikan bağımsız sinemasında belli ekollerin daha baskın olarak uygulandığı şüphesiz. Bunlardan en uğrağı da genç yönetmenleri kasıp kavuran Jim Jarmusch gerçeği. Miranda July, 2005’te çektiği “Ben ve Sen ve Diğerleri” (“Me and You and Everyone We Know”) ile özündeki o etkiyi hissettirmişti. Burada ise onu göstermekten öte olgun, absürt, gerçeküstücü ve derinlikli bir sinema diline geçirmeyi de becermiş.

        Çocuk yerine konuşan kedi!

        Bu noktada kendi oynadığı evlilikten ya da ilişkiden mutsuz ana karakterini, ‘topal kedi’nin sesinin yerine koyarak işlevlerine başlamış. Evlatlık kedi almaya karar veren ve kıvırcık uzun saçlarıyla ‘birbirine uyumlu’ gözüken Sophie-Jason çifti, kelimenin tam anlamıyla bu tabandan bir ‘yabancılaşma kıvılcımı’ aşılamışlar. July de sanki kendi garipliğini ‘uzun süreli ilişki konformizmi’ gibi bir ‘entelektüel sınıf’ sorunu üzerinden canlandırmış gibi.

        Yönetmenin oradan ulaştığı anlatısal bütünlüğün içinde ‘çocuk’ yerine ‘kedi’nin, onun sesine ‘kendisi’nin geçtiği evrende, ‘yasak ilişki’ arzusunda da ‘vahşilik-fantezi’ arzusuna tutulduğu görülebiliyor. İşin doğrusu buna hiç ama hiç şaşırmıyoruz. Sophie’nin fazlasıyla garip ve absürt dünyası ise Jarmusch’da gördüğümüz dingin çerçevelerle karşılık bulmuş. İlk başlarda ikilinin durağanlığını anlatan doğal renkler ve alan derinliği ikinci bölümde farklılaşmış.

        Aki Karusmaki’nin uçarı mizah anlayışını akla getiriyor

        Buna istinaden stop-motion animasyon yetisiyle hareket etmeye başlayan XL bir tişört ile saatin durduğu anda aya bakılı kalan çiftimiz ve daha nice gerçeküstücü öğe etrafı sarmış. Bunlar birazcık Takeshi Kitano’nun son dönemdeki uçarılıklarını hatırlatırken, daha çok da Aki Karusmaki’nin karakter-kamera bütünlüğünden yükselen ayrıksı mizah anlayışını akla getirmiş. Belli ki July, Jarmusch’un ‘geleneksel minimalist absürt komedi’ düşüncesindeki ‘diyalog’ odağından uzak durarak bir kariyer belirleyecek kendisine.

        Onun amacı Karusmaki’deki gibi sabit kamera, kaba komedi gerekleri, dinginlik, sessizlik, doğal renkler ve bunların bütününden oluşan bağımsız sinemaya uygun bir mizah anlayışı esasen. “Gelecek” ("The Future", 2011) de sanki geleceği olmayan bir çiftin, mutluluğun sefasını süremeyen ailesizlik hasretinin metaforu olarak yükseliyor. Fazla büyük beden tişörtten topal kedi alternatifliğine kadar da Michel Gondry-Takeshi Kitano-Aki Karusmaki arasında bir noktada tamamlıyor duruşunu.

        Nihayetinde bir kadının portresi ya da varoluşsal arayış hikayesi, zor bir mizahi dokunuşla ama anlamlı bir sinema diliyle kavranıyor. Kendin yönet, kendin yaz, kendin oyna, kendin anlat anlayışının, yani bir bakıma ‘kendin pişir kendin ye’ düşüncesine tersinden tutunarak son derece garip bir sinema coğrafyasını karşımıza getiriyor. ‘Perdede olup bitenler sinemanın ‘gelecek’inin dünyası mı peki?’ İşte orasını zaman gösterecek.

        FİLMİN NOTU: 7

        Künye:

        Gelecek (The Future)

        Yönetmen: Miranda July

        Oyuncular: Miranda July, Hamish Linklater, David Warshofsky, Isabella Acres

        Süre: 91 Dk.

        Yapım Yılı: 2011

        NOELE SUİKASTLİ GİRİŞ

        Alt sınıftan yalnız insanların hikayeleri ‘absürt’ veya ‘dramatik’ yönleriyle kavrayan minimalist filmleriyle sevip saydığımız Norveçli Bent Hamer, zaman zaman çok hikayeli (cikli) yapıtlara da imza atıyor. “Yeni Yıl” onun “Factotum” ile beraber bu konudaki ikinci denemesi. Bu bağlamda yönetmenin ana akıma en yakın işiyle yüzleşiyoruz belki. Ancak ‘anti-noel filmi’ anlayışını tanımlayan iğneleyici anları ve alternatif tercihleriyle dikkat çekmeyi de ihmal etmiyor “Yeni Yıl”.

        Genelde noel arifesinde geçen ve karakterlerin psikolojik dünyasına odaklanan filmlerde bir ‘zafer’ ya da ‘bayram’ sevinci izleriz. Bunun dram, mizah ve aksiyon dozajı yükseltilerek ele alındığı da çokça görülmüştür. Bu tablonun sebebi belki de Hollywood’da ‘aile filmi’ kavramının ışığında üretilen yapıtların sözünü ettiğimiz formülü domine etmesidir.

        Noel filmlerinin tabularını yıkma hedefiyle yola çıkmış

        Minimalist filmleriyle Norveç sinemasının kendi tavrını belli etmiş yönetmeni Bent Hamer de, burada ‘noel filmi’ konseptinin içinde sayısı 10’a varan karakteri ele almış. Ülkenin soğuk ve tek tipleşmiş bir kasabasında filizlenen öykünün, ‘suikast’ ile açılıp cinayet işleyen bir noel baba figürü, siyahi-müslüman bir kız ve daha nice ayrıksı karakter ile ilerlemesi ise şaşırtıcı değil. Zira yönetmen belli ki burada o ‘dışarıdan gözüktüğü kadarıyla pasparlak’ tablonun yapay yapısını ti’ye almak istemiş.

        Bu doğrultuda da noelin sarı, yeşil, mavi gibi renklerini zaman zaman öne çıkaran bir absürt komediye ya da drama imza atmış. Bu noktada özellikle her açıdan mutlu aile oluşumunun, kutsal tablonun, Hıristiyanlık tabularının ve ilişkilerin yürüyememesi filmin ana meselesine dönüşmüş.

        Yönetmenin ana akım sinemaya en yakın filmi

        Hamer’in fazlasıyla özündeki kavramın temelinde yatan ‘sömürü’ düşüncesine son vermek için yola çıktığı söylenebilir. Seyircinin katıksız mutlu tablonun içinde bir anda slasher (kesme-biçme) cinayeti bulmasına paralel olarak; sürekli renklerle anlam yaratan, içi dolu akvaryumun absürtlük ve bastırmışlık aşıladığı üç boyutlu dünyaya doyumsuz kalacağınızı belirtebiliriz. Ancak belli sahneleri ve finali İngilizce popüler müzik seçimleriyle işleyen yönetmenin buna paralel olarak belki de en ana akım işini verdiğini iddia etmek mümkün.

        Nihayetinde “Yumurtalar” (“Eggs”, 1995), “Mutfak Hikayeleri” (“Salmer fra kjøkkenet”, 2003) ve “O’Horten” (2007) gibi onun kariyerinin üst seviye eserlerinin yanında sönük kalıyor “Yeni Yıl” (“Hjem Til Jul”, 2010). Sanki “Factotum”da (2005) gördüğümüz çok hikayeli yapıya bölününce dağılan İngilizce dünyasına yakın duruyor gibi. Her şeye rağmen filmin anti-noel tablosunu iyi yansıttığını düşününce ise bu sefer de finalin bu karamsar görüşü umutlu hale çevirmesi takılıyor zihnimize. Tüm bunlar, geri çekilip çıkan sonuca bakınca alışılandan biraz daha az etkili bir Hamer filminin varlığını idrak etmemizi sağlıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.9

        Künye:

        Yeni Yıl (Hjem Til Jul / Home for Christmas)

        Yönetmen: Bent Hamer

        Oyuncular: Nina Andresen Borud, Trond Fausa Aurvaag, Arianit Berisha, Joachim Calmeyer

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2010

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Acı Tatlı Tesadüfler (Ma Part du Gateau / My Piece of the Pie): 6.1

        Acımasız Tanrı (Carnage): 1.9

        Alacarakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1 (The Twilight Saga: Breaking Dawn – Part I): 7.1

        Allah’ın Sadık Kulu: Barla: 3.5

        Anadolu Kartalları: 2.2

        Aşk ve Devrim: 3.9

        Aşkın Formülü Yok (Simple Simon): 6

        Ay Büyürken Uyuyamam: 0.8

        Beni Unutma: 4

        Bisikletli Çocuk (Le Gamin au Vélo / The Kid with a Bike): 6.8

        Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi: 7.5

        Dedemin İnsanları: 5.5

        Gelecek Uzun Sürer: 5.5

        Hayat Ağacı (The Tree of Life): 9.7

        Hayat Sana Güzel (The Change-up): 3.8

        Hediye Operasyonu (Arthur Christmas): 3.8

        Hugo: 7.3

        İntikamın Bedeli (Seeking Justice): 6

        İz (Reç): 4.8

        Jane Eyre: 4

        Johnny English’in Dönüşü (Johnny English Reborn): 4

        Katil Köpek Balığı (Shark Night 3D): 4.7

        Kazanma Sanatı (Moneyball): 6.1

        Kule Soygunu (Tower Heist): 4.3

        Labirent: 5.5

        Mavi Pansiyon: 5

        Mikrofon (Microphone): 0.6

        Mission Impossible: Ghost Protocol: 3.8

        Musallat 2: 5.3

        Nar: 6.1

        Oyunun Sonu (Margin Call): 3.5

        Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı (Immortals): 6.5

        Salgın (Contagion): 7.4

        Sherlock Holmes: Gölge Oyunları (Sherlock Holmes: A Game of Shadows): 6.5

        Tehlikeli İlişki (A Dangerous Method): 5.5

        Tenten’in Maceraları (The Adventues of Tintin): 5

        Ünye de Fatsa Arası: 5.5

        Yangın Var: 4.7

        Zamana Karşı (In Time): 6.9

        Zirveye Giden Yol (The Ides of March): 6.3

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.