Peki ya sevdiğin seni unutsaydı?
Bir kaza sonucu hafızasını yitirmesiyle birlikte hemyeni evlendiği eşini, hem de ailesi ile yaşadığı tatsızlıkları unutan Paige’in hayata geri dönüş hikayesi denebilir. “Aşk Yemini”, ‘peki ya sevdiğin seni unutsaydı?’ düşüncesini bizim bazı senaristlerimizin yaptığı gibi kolaycı melodramatik sulara, dokununca kırılan karakterlere veya korku-gerilim ezgilerine teslim etmiyor. Aksine bu sorunun tesadüfler, kader, yeni başlangıç gibi temalar ışığında karşılığını arıyor. Bu da filme çekici duygusal damarıyla bir inandırıcılık, izlenirlik ve mesafe yüklüyor. Özellikle ölümcül hastalıklara kapılan duygusal-dramlar artmışken vizyonda seyircinin ilgisini bekleyen “Aşk Yemini”, adeta alt türün imdadına yetişiyor.
Bir aşk filmine el attıysanız gözden geçirmeniz gereken belli kurallar vardır. Tabii “Hiroşima Sevgilim” (“Hiroshima Mon Amour”, 1959), “Sil Baştan” (“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, 2004), “Bir Konuşabilse...” (“Lost in Translation”, 2003), “Bir Kadın Bir Erkek” (“Un Homme et Une Femme”, 1966), “Aşkın (500) Günü” (“(500) Days of Summer”, 2009) gibi klasikleşen tür filmlerinden bahsetmiyoruz. Daha ziyade romantik-komedi, duygusal-dram veya fantastik-duygusal-dram olarak karşımıza çıkan popüler ya da ‘iddiasız’ işlerden söz ediyoruz.
Tek boyutlu şablonları kullanmıyor
Öncelikle kadın ile erkeğin arasında filizlenecek etkileşimi inandırıcı kılmalısınız. Ardından yan karakterleri halletmelisiniz. Ama en önemlisi de senaryonun damarında saklanan, seyirciyi etkileyecek ‘duygusal akış’ı iyi seçmek. Bu doğrultuda en büyük sorun ‘hastalık’ ve ‘zaman yolculuğu’ gibi tek boyutlu ya da ağlatma garantili şablonlar ışığında ilerleyerek, tabiri caizse daha en baştan ‘falso’ ile konuya girmektir. Zira bu sayede duygu sömürüsüne yönelirsiniz ve 30’ların demode damarını inandırıcı hale getirme şansınız ortadan kalkar. Bunun sonucunda seyirci ile herhangi bir bağ kurulamazken, ister istemez ‘artçı şoklar’ aktif hale gelir.
Ancak “Rastlantının Böylesi” (“Sliding Doors”, 1998), “Kasımda Aşk Başkadır” (“Sweet November”, 2001), “Not Defteri” (“The Notebook”, 2004) ve “Aşk Yemini” (“The Vow”, 2012) gibi eserler belki de bu konuda dersine iyi çalışmış yapıtlar. Zira burada ‘peki ya sevdiğin seni unutsaydı?’ üzerinden oluşturulan dramatik akış fazlasıyla işlemiş. Daha önce kadın ruhundan anlayan işlerde çalışmış Abby Kohn-Marc Silverstein senarist ikilisinin katkısıyla, Channing Tatum’un oyunculuk beceriksizliği ve ufak tefek diyalog sıkıntılarını saymazsak, sinemaskop oranında inandırıcılık depolayan bir seyir zevkine varıyoruz.
Alçakgönüllükle hareket ederken muhafazakar gelenekten uzak duruyor
Bunun da sebebi filme bir kaza ile girmemize karşın, onun sonucundan ne ölümcül bir hastalık, ne de ahlakçı bir motivasyon çıkması. Bu durum filmin hanesine artı puan olarak yazılırken, Paige-Leo ikilisinin ‘duygusal’lığı ilk görüşte aşk anlarından oluşan bir potpuriyle ‘geçmişten’ kısmına dahil ediliyor. Böylece Michael Suscy, doğru adımlarla ilerlerken hikaye kurgusuyla fazla oynayarak, soyut bir dil oturtarak veya özgün bir fikri ortaya atarak kalıcı olmak istemiyor. “Aşk Yemini”nin de yüreğinize doğrudan tesir etmesi bu alçakgönüllü yaklaşımda yatıyor.
Öyle ki gerçek hikayeden yola çıkarken bu unutulma meselesinin gideceği noktaları sömürmeden işlemeyi hedefliyor film. Birbirine çok yakın olan ve dördüncü yıllarında evlenen çiftin ‘en güzel bebek arabada oluyormuş’ düşüncesiyle sevişirken geçirdikleri kaza ise bir şekilde böylesi filmlerin ‘muhafazakar dayatma’larını yerle bir etmeye yarıyor. Buradan başlayan akışın birbirinden uzaklaşan, rekabetçileriyle mücadele eden bireylerin üzerinden yürümesi ise, yerinde bir tansiyonu beraberinde getiriyor. Asla gerilime kaymadan ‘duygusal’ tonu koruyarak yol alıyor.
Eski aşkı tesadüflerle bulmak mümkün mü?
Aslında filmin amacı ‘hafıza’sındaki Leo imgesini kaybeden Paige’in, bir şekilde ailesi ile niye kavgalı olduğunu yeniden keşfetmesinin hikayesine odaklanmak. Bu durum “Rastlantının Böylesi” ve “Tesadüfler” (“Serendipity”, 2001) misali tesadüflerle yeniden eski aşk bulunabilir mi? Yoksa birkaç çivi söküldü mü bu şans kalmaz mı? Kaderimizde yazılı olan baki midir? Her şeyi baştan yaşamak mı, yoksa gerçekten aynı olayları üst üste görmek mi geçerlidir? gibi ruhumuza dokunan soruları incelemeye tabi tutmuş.
Bu doğrultuda film, geleneksel karakter tanımlarından ziyade varoluşunu yeniden yaşayan, hafızasını kaybetmiş Paige’in ve ona ayak uyduran fedakar aşık Leo’nun üzerine gitmiş. Bunu yaparken de fazlasıyla kalbimize dokunan bir alt metinsel oluşum salgılamış. Buradan parlayan duygusal-dram geleneğiyle de iz bırakır hale gelmiş.
Doğru yan karakterler ve Paige’in durumu önemli bir işlev üstlenmiş
“Aşk Yemini” tam da bu noktadan yüreğimizi yakalayan, akıcı ve mizah ile dramı dengeleyen bir damara açılmış. Rachel McAdams’ın etrafını umursamayan karakter dönüşümündeki başarısının yanında Sam Neill, Jessica Lange, Scott Speedman ve Jessica Mcnamee’nin birbirine uyumu, bu acıklı hikayeyi inandırıcı kılmış. Doğal renkler ve iddiasız bir yürek sefası da filmin lehine işlemiş.
Zira üzerine gidilen duygusal damarın fazlasıyla işlevsel hale gelmesiyle birlikte her şeyi baştan yaşamaya başlayan Paige’in durumu öne çıkmış. ‘Eğer geçmişinizi hatırlamıyorsanız, bütün anılara karşın duruma ayak mı uydururdunuz, yoksa içinizden geleni mi yapardınız?’ sorusu ise son derece mesafeli ve hayatın tesadüflere bağlı olduğu bir yapıda incelenmiş. Bu da filmi çekici kılan ana unsuru, ölümcül hastalıklar, garip zaman yolculukları ve ruhani konuşmaların ötesinde bir omurgaya taşımış.
FİLMİN NOTU: 5.8
Künye:
Aşk Yemini (The Vow)
Yönetmen: Michael Suscy
Oyuncular: Channing Tatum, Rachel McAdams, Sam Neill, Jessica Lange, Scott Speedman
Süre: 104 dk.
Yıl: 2012
keremakca@haberturk.com