Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        12. Filmekimi kapsamında gösterilen üç filmi değerlendirdim. Bunlardan özellikle “Günahın Dokunuşu”nu önerebileceğimi de eklemeliyim. İstanbul’da 6 Ekim’e kadar devam edecek festival, ay içinde sırasıyla İzmir, Ankara, Trabzon, Diyarbakır ve Gaziantep’e de uğrayacak.

        “Günahın Dokunuşu”: Ekonomik çöküntü, şiddet ve ölüm

        Yeni nesil Çin sinemasının başarılı yönetmenlerinden Jia Zhangke, daha ziyade belgesel üretimiyle haşır neşir bir isim. Bu da onun “Durgun Yaşam” (“Sanxia Haoren”, 2006) seviyesinde kurmaca filmler üretme konusunda ‘arzulu’ olmasını engelliyor. Ama “Günahın Dokunuşu” (“Tian Zhu Ding”, 2013) bütün sinefiller için bir şans. Sinemacının belgesel alışkanlığını hafiften taşısa da sinemaskop oranında yoğun bir işçilik ve Çin toplumu analizi armağan ediyor bizlere.

        Uzun planlar, pan hareketi ve dengeli zoom in’lerle yol alan reji, karakterlere yakın durmaktan mesafeli yaklaşmaya uzanan incelikli bir üslup belirliyor. Bu da onlarla kurulan iletişim adına daha gerçekçi bir hissiyat yaratıyor. Bir anlamda Meksika, Avusturya gibi ülkelerde görmeye alıştığımız şiddet algısı, Çin sinemasının beşinci kuşağında pek rastlamasak da altıncı kuşakta dört hikaye üzerinden karşılık buluyor.

        Yönetmen Çin’in Twitter’ı Weibo’da gördüğü öyküleri perdeye yansıtıyor. Araya bir bölüm ismi koymadan, sade bir parçalı anlatı oturtuyor. Maden işçisi, fabrika işçisi, resepsiyonist gibi memurluğa denk gelen iş kollarına bakış atıyor. Gençler ile orta yaşlılar arasından bir kuşak açılımı belirleyip dünyanın en yüksek yüzölçümüne sahip ikinci ülkesini dolaşma imkanı tanıyor.

        Sosyal gerçekçi geleneğin ölüm ve şiddetle yoğrulmuş hali böylece bütün çarpıcılığı ile önümüze dikiliyor. “Günahın Dokunuşu”, tabanca, silah, bıçak gibi suç aletlerinin, suç ve intihar eğiliminin izini sürüyor. Aralarda ülkede yaşanan ve ‘korkunç gerçek’ olarak anılabilecek toplumsal olayların da perdeye girmesiyle ‘çarpıcı portre’yi tamamlayabiliyor.

        Bu dört karakter üzerinden de ekonomik çöküntünün, sınıfsal uçurumun yol açabileceklerini büyük oranda yansıtabiliyor. Silahla, tabancayla ve bıçakla kan oranında sınır tanımazken, bu paydayı da bütün saflığıyla yüzümüze vuruyor. Asla bir törpülemeye, sansürlemeye gitmiyor. İki buçuk saati bulan süresine rağmen bölgenin ekonomik yapısına ilişkisine sert bir eleştiride bulunuyor. Böylece Zhangke, çok sevdiği küreselleşme karşıtlığını buraya da taşıyarak bir anlamda insanlığın unutulduğu, herkesin makine yerine konulduğu düzene, nüfus artışının yaratabileceği kaosa etkileyici bir cümleyle cevap veriyor. Ekonomik yapının çarpıklığına dikkat çekiyor.

        FİLMİN NOTU: 6.8

        “Ateşli Bakışlar”: Sıra dışı bir girişimcinin biyografisi

        Porno veya seks piyasasıyla ilgili filmlerin üretimine alışığızdır. Bunlar cinsel içerikli, müstehcen ‘biyografi’ (bio-pic) kolu üzerinden porno oyuncusu, yönetmeni veya sektörün içindeki başka biriyle ilgili hikayeler anlatırlar. Michael Winterbottom da “Ateşli Bakışlar”da (“The Look of Love”, 2013) bu alana yamacında alıyor soluğu.

        Paul Raymond’ın 1950’ler ile 2000’ler arasında, striptiz kulübü sahipliğinden porno dergisi editörlüğüne uzanan aktif yaşamından parçalara odaklanıyor. Grup seks sahneleri, baba-kız ilişkisi, karı-koca hesaplaşması ve saf yozlaşmayı elekten geçiriyor. Bu bağlamda da aslında Steve Coogan’ın siyah-beyaz sahnelerden renkli sahnelere kadar bu karaktere uyum sağlayıp filmin önüne geçmemesi gerçek hikaye damarını zedelemiyor.

        Böylece akıcı bir film izlememiz kolaylaşıyor. Winterbottom’un ise cinsellik, müzik, gerçek hikaye ve sinemayı buluşturan kimliğinin yeni bir örneğiyle yüzleşiyoruz. Elbette onun kariyerinin üst seviye işlerinden biri değil bu. Hata basbaya da bir ‘klasik biyografi’ denemesi.

        Ancak ekran bölme tekniğiyle dönemleri iyi belirlemesi bir tarafa, cüretkar cinsel içerikle de Paul Schrader’ın “Auto Focus”la (2002) benzer kalıplara yüklediği muhafazakar yaklaşımı barındırmıyor. Bu da sanatçının postmodern eğilimli ve biçimci bir hikaye anlatıcısı olarak sınıfı geçmesini sağlıyor. “Inserts” (1974), “Ateşli Geceler” (“Boogie Nights”, 1997) gibi bu alanın başarılı işleriyle beraber değerlendirdiğimizde, ‘özgün kişilik yaratımı’ haricinde öne çıkamıyor “Ateşli Bakışlar”. Ama meselesi olan, tonu iyi ayarlanmış ve büyük oranda iyi çekilmiş bir yapıt olduğu da tartışmasız.

        Nihayetinde film üretmekten bıkmayan Winterbottom’un 2013 tarihli işi, gerçek bir seks sektörü hicvi olarak da anılabileceği gibi, tarihsel yozlaşmaya dikkat çekerek de okunabilir. Bu bağlamda yönetmenin geleneklerini taşımasıyla bir yerlere not edilecek bir çalışma şüphesiz.

        FİLMİN NOTU: 6

        “The Canyons”: Melrose Place’in cinsel içerikli pilot bölümü kıvamında

        ‘Glamorama’ ve ‘Amerikan Sapığı’ gibi tartışmalı romanlarıyla bilinen Bret Easton Ellis, aslında bir yaşayış tarzını ya da sosyal grubu iyi çözümleyen bir isim. Kentlerin üst katmanına mensup genelde genç bireyler onun kalemine yakışıyor. Bunların uyuşturucu, seks ve şiddet ile ilişkisinin, tüketim toplumu ve cinsel yozlaşma eleştirisine ulaşması da bu toplamın çıkarımına dönüşüyor.

        “The Canyons” ise onun senaryosunu yazdığı bir eser. Herhangi bir edebi kaynağa bel bağlamayan eser, 250 bin dolarlık mini bir indie kıvamında. Ancak bu durum yapayca oluşturulmuş sinemaskop oranına da yansıyor. “Ayrılan Yollar” (“Hardcore”, 1979) ve “Manken” (“American Gigolo”, 1980) ile tanıdığımız Paul Schrader’ın yönetmenlik koltuğuna geçmesi, kendisinin 20-30 yaş dilimine denk gelen karakterlere uyumsuzluğuyla bir ruhsuzluk getirmiş.

        Zaten burada grup seks, seks oyunları, yasak ilişki, sadakat gibi meselelerin çevresinde dolaşan adeta özgürlükçü bir Melrose Place pilot bölümü akıyor. Bunu tersine çevirmek adına hiç uğraşmayan eser, James Deen, Tenille Houston, Nolan Gerard Funk gibi bazı cinsiyetler için ‘seksi’ ama ‘yetenek’ olarak yerlerde sürünen oyunculara bel bağlıyor. Reklam ve video kliplerde bile zor rol alabilecek bu isimlerin, güzel vücut gösterisi ve seks sahnesi hüneri ise filmi softcore bir porno filminin sakilliğinden öteye taşıyamıyor.

        Choderlos de Laclos’un ‘Tehlikeli İlişkiler’ romanına benzer süreç, adeta onun modern uyarlaması “Seks Oyunları”nın (“Cruel Intentions”, 1998) bıraktığı boyutsuz etkinin seviyesini daha da düşürüyor. Böylece derme çatma mizansenler, kötü oyunculuklarla yoğrulunca karşımıza camp bir ahenk çıkıyor. Bunun hem görsel hem işitsel açıdan olduğunu da söyleyebiliriz. Daha iyi özetlemek gerekirse sahnelerinin/sekanslarının bağlarının kırılgan kurulduğu, planların başlangıcının nerede olduğunu kestiremeyeceğiniz eserin Lindsay Lohan’ı çıplak görmek isteyen teşhirci kitle için üretildiği açığa çıkıyor. Sevimli rollerinden ve karakterinden “Ustura”da (“Machete”, 2010) kült objeye dönüşen tartışmalı isim, burada neredeyse magazin sütunlarına oynayan bir görüntü çiziyor.

        Ama çocuk oyunculuktaki sempatisini, başarısını, 20 yaş üstüne çıkınca fiziksel güzellikle, cüretkarlıkla tanımlayamıyor. Aksine iddialı sahnelerde bir porno oyuncusu gibi gözükürken, bir ağlak bir vamp karaktere bürünme konusundaki ‘kıvraklık’ sıkıntısı gözlerden kaçmıyor. Schrader’ın tüm bunlara ‘muhazafakar tokatlı final’ dışında el atmaması da filmin sonunun daha kolay bir yoldan gelmesini sağlıyor.

        FİLMİN NOTU: 2

        KEREM AKÇA’NIN 12. FİLMEKİMİ FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:

        3x3D: 4.7

        Ana Kuzusu (Mamarosh): 3.5

        Başka Söze Gerek Yok (Enough Said): 5.7

        Benim Babam, Benim Oğlum (Soshite Chichi ni Naru / Like Father, Like Son): 4

        Bükreş’e Gece Çöktüğünde ya da Metabolizma (Când Se Lasa Seara Peste Bucuresti Sau Metabolism): 7.2

        Büyülü Tarla (A Field in England): 7.8

        Charlie Countryman’in Gerekli Ölümü (Charlie Countryman): 3.9

        Gerçeğin Dansı (La Danza de la Realidad / The Dance of Reality): 6

        Günahın Dokunuşu (Tian Zhu Ding / A Touch of Sin): 6.8

        Heli: 5.5

        Kırık Çember (The Broken Circle Breakdown): 4.8

        Locke: 6

        Mavi En Sıcak Renktir (La Vie d’Adele: Chapitres 1 & 2 / Blue is the Warmest Color): 7.8

        Metro Manila: 2.8

        Ölümsüz Aşk (Ain’t Them Bodies Saints): 5.8

        Ömer (Omar): 4.8

        Pislikler (Les Salauds / Bastards): 5.5

        Sadece Aşıklar Hayatta Kalır (Only Lovers Left Alive): 7.4

        Sefertası (Dabba / The Lunchbox): 6.2

        Son Durak (Fruitvale Station): 6

        Son Şans (The Congress): 7.5

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar