Gelecekte 'Vahşi Batı' kanunları
4 TEMMUZ FİLMLERİ
Stilize geleneğiyle bilinen Avustralya sinemasında “Hayvan Krallığı” ile parlayan David Michôd, ikinci filminde kıyamet sonrasında şekillenen kuralsız bir dünyaya bakıyor. Ekonomik çöküşten etkilenen insanoğlunun şiddete meyletmek zorunda kaldığı, tozların ve silahların ‘sefalet’i vurguladığı hipnotik bir çöl atmosferine uzanan “Takip”, Robert Pattinson’ın kendinden çıktığı akılalmaz performansından da besleniyor. ‘Vahşi Batı’ kurallarının geçerli olduğu bir coğrafyayı, iyi çekilmiş natüralist bir kıyamet sonrası bilimkurgu filmiyle vurguluyor.
70’lerde yükselen Avustralya Yeni Dalgası’yla bildiğimiz Avustralya sinemasında Andrew Dominik ve Cate Shortland’in önderlik ettiği stilize bir jenerasyon, 2000’lerin başından itibaren perdeyi sarsmaya başladı. Enerjiyi hipnozla, suçu stille birleştiren bu isimler, ‘auteur’ ruhu ile donatıldı. Şiirsel tarafları da olan, Michael Mann’le, Wong Kar-Wai’yle, Sam Peckinpah’la, Terrence Malick’le anılan filmler üretti.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ NELERE KADİR?
Bunların içinde David Michôd’nun çıkışı da azımsanamazdı. Dominik ekolünden üreyen “2.37” (2006), “Hayvan Krallığı” (“Animal Kingdom”, 2011), “Snowtown” (2011) gibi ‘erkek filmleri’nin yaratıcılarına dahil oldu.
Bunlardan ikincisinde banliyöde, orta sınıfın nasıl ‘orman kuralları’ ile işleyen bir ‘suç cehennemi’ne yol açtığına dikkat çekmişti. Yönetmenin hedefi toplumsal şiddetin filizlendiği yerleri araştırmaktı. Bu sefer ise ekonomik çöküş ile birlikte ortaya çıkan, işsizlik katkılı, sefaleti resmeden, nihilist ve kasvetli bir kıyamet sonrası atmosferini izliyoruz.
FELSEFİ BİR OZPLOITATION FİLMİ ÖRNEĞİ
“Takip” (“The Rover”, 2014), gezgin ve soyguncu karakterler potpurisi sunarken Avustralya kırsalını kullanıyor. Uçsuz bucaksız yolları, Vahşi Batı kanunlarını dönüştürüyor. Suç, korku, şiddet, cinsellik ve yöresel komedi ile anılan ‘ozploitation’ (“Wake in Fright”, “Walkabout”, “The Last Wave”, “The Shout” gibi önemli örnekleri var) alanına dahil oluyor. Belki de bu sayede Greg McLean ile bağ kurmak kolaylaşıyor.
Bilindiği üzere Avustralya istismar filmleri (ozploitation films), ülkenin kırsalını, çöllerini arka plan olarak kullanırken, oradaki kültürel inanışları, coğrafi özellikleri sinemaya taşıyıp nevi şahsına münhasır bir tür sineması omurgası oluşturmuştu. Bu furya 1970’lerin başından 1980’lerin sonuna kadar sürüp ortadan kayboldu.
Hedef ‘aborjinler’in, ‘vahşi adamlar’ın yaşayışına bakan ‘belge’ değerinde işler çıkarmaktan ziyade, ‘voodoo büyüsü’, ‘korkutucu doğa’ ve ‘yabani hayvanlar’dan formüller üretmekti. Michôd da burada bu damara tutunuyor, şiddetin kontrolden çıktığı, insanoğlunun kaçacak delik aradığı, cücelerin kol gezdiği, etrafa toz saçan bir atmosfer yaratıyor. Yabancılaştırıcı minimalist çerçevelerle stilize kurgunun ve depresif müziğin iç içe geçtiği bembeyaz bir ‘arınma’ ortamı bu sanki… Peckinpah westerni ile Michael Man’in suç filmlerini iç içe geçirip üzerine ‘Mad Max’ serpiştirilmiş izlenimi yaratan eser, hedeflerini doğru belirliyor.
Sözgelimi yönetmenin “Hayvan Krallığı”nın bestecisi Antony Partos ile çalışırken kurgucusunu ve görüntü yönetmenini güncellemesi doğru. Zira orada orta-yakın plan arası ölçekler bir sıkışmışlık yaratıyordu. Yavaş çekimler daha hakimdi. Shakespeareyen oyunculuklar öne çıkıyordu. Burada ise doğanın tamamını kavramak, uzun alan derinliği almak için başvurulan mercekler kullanılıyor. Pastoral görüntüler, ‘sinemaskop’un (2.35:1) genişliğinden beslenerek çaresizliği, yoksulluğu anlatıyor.
SEVGİNİN YERİNİ ŞİDDETİN ALDIĞI BİR EVREN
Geniş ile orta plan arasında gidip gelen açı tercihleri, bu ivmeyi sağlayan objektiflerle dolduruluyor. Kaydırmalı kamera hareketleri ile sabit kameranın iç içe geçmesine, görüntü bindirme tekniğinin yanı sıra müzik ve sesten hipnotik güç yüklenen işitsel yapı eşlik ediyor. “Takip”i anlamlı, kritik kılıyor.
Kirin, tozun üzerimize gelmesi kıyamet fonunda aşk-ilişki filmi “Arıza Aşk”ta (“Bellflower”, 2011) ateş renginin sindiği pelikül ya da salgın filmi “Körlük”te (“Blindness”, 2008) gözümüzü kör eden beyazın tonu kadar tavizsiz ve rahatsız edici değil. Ama Pattinson ile Pearce’ın birbirini sevmeden ortaklık yapması, sevginin, arkadaşlığın yok olduğu bir coğrafyayı anlatıyor bizlere. Yönetmen yine bir ‘hayvan krallığı’nın peşine düşüyor. Ama bu kez ‘western’ motiflerini de eline alırken, ‘truck’ (kamyon) kullanımına değer yüklememizi sağlıyor. Şiddetle doğan mesleklere, ölümü, cinayeti körükleyen kurallara dikkat çekiliyor.
ROBERT PATTINSON DÖKTÜRÜYOR
Özellikle doğanın dinginlikle üzerimize gelmesi, tozdan beslenip kirlenen karakterleri anlamlandırıyor. Açılışta locked-down shot (aksiyonu almadan yerinde kalan kamera tekniği) ile alınan araba kazası sahnesi, Michôd için bir yönetmenlik gösterisi gibi. İlk filmindeki benzer ‘göstermeden şiddetin durumunu anlatma’ arzusu burada da var.
Pattinson’ın yerel aksanı kullanırken adeta kendinden geçmesi “Cosmopolis”te (2012) burjuva yozlaşmışlığına vurgu yaparken ‘yapaylık’tan beslenen karakterden sonra bir başka başarı… Onun karakter oyuncusu da olabileceğini bu sayede tekinsiz gülüşler, çirkinleşen yüz ifadesiyle yükselen akılalmaz performans ile idrak ediyoruz. Sadece ‘büyük kafa’ ve ‘gençleri avcunun içine alan fiziksel özellikler’den öte olduğunu görüyoruz. Guy Pearce da bu ortama alışık olmasıyla, sinirli ve şiddet seven karakteriyle ona katkı vermekte zorlanmıyor.
“OTOMATİK PORTAKAL”IN İKİNCİ KUŞAKTAN KUZENİ
“Takip”, “Otomatik Portakal” (“A Clockwork Orange”, 1971) ve sonrasındaki filmlerle ‘ikinci kuşaktan kuzenlik’ ilişkisi kursa da o durağa yanaşmıyor. “Arınma Gecesi” (“The Purge”, 2013) ile de seviyesini koruyor. Bir düzenin kontrolü eline almasından ziyade anarşinin rastgele kol gezdiği ve cezası olmadığı dünyaya dikkat çekiyor. Herkesin kellesinin elinde olduğunu söylemek istiyor. ‘Mad Max’ ile dede-üvey torun ilişkisi kuruyor. Treninden arabasına kadar her şey bir Peckinpah doğasında canlanıyor sanki… Çatışma ve şiddet içeren sahnelerde onun ‘minimalist’ algısı aktif hale geliyor.
‘Ozploitation’ eğilimine alan açıldığı ve genelde ‘korku filmleri’nin öne çıktığı günlerde (bkz. “Kurt Kapanı”) Michôd bir şans. O dönemin duygusunu da çok iyi yansıtıyor. “Takip”, 2010’ların ‘Mad Max’i olarak anılır mı? Onu zaman gösterecek.
FİLMİN NOTU: 6.5
Künye:
Takip (The Rover)
Yönetmen: David Michod
Oyuncular: Guy Pearce, Robert Pattinson, Scoot McNairy, Jamie Fallon, Tawanda Manyimo
Süre: 104 dk.
Yapım yılı: 2014
PERİLİ UÇAK FİLMİ TUTAR MI?
‘Garez’ serisinin yaratıcısı Takashi Shimizu ile ‘Davetsiz’in ortak senaristlerinden Craig Rosenberg’i bir araya getiren eser, sadece sunduğu uçak tanımı için bile geriye dönülüp bakılacak bir korku filmi. Aceleci ‘varış’ noktası, dayanıksız kurgusu ve kimi beşinci sınıf performanslarına karşın “Uçuş 7500”, “Son Durak” temelini kullanma zekası ve şablonuna dair bilge yorumlarıyla dikkate değer bir seyirlik.
Amerikan korkusunun her döneminde bir başka eğilim ortaya çıkmıştır. 1970’lerde ‘Halloween’ banliyöyü, ‘Teksas Katliamı’ (‘The Texas Chain Saw Massacre’) ülkenin güneyini korkunun has kaynağına çevirmişti. 2000’lerde ise “Son Durak” (“Final Destination”, 2000) uçak motifinden faydalanmayı, “Testere” (“Saw”, 2004) kesip biçerken zeki planlar yapmayı öğretti. Bunların izinde sayısız film üredi. Glen Morgan-Jeffrey Reddick-James Wong imzalı ‘Son Durak’ın ‘uçak’ından faydalananlar ise “Katil Yılanlar” (“Snakes on a Plane”, 2006), “Öldüren Hata” (“Panic Button”, 2011), “Karantina 2: Terminal” (“Quarantine 2: Terminal”, 2011) ve son olarak “Uçuş 7500” (“7500”, 2014) oldu.
PERİLİ UÇAKTAN İNMEK İSTEYEN?
Biz “Havaalanı”ndan (“Airport”, 1970) itibaren bu hantal ulaşım aracının, 90’larda aksiyonun yükselmesinden de beslenerek bir ‘terör objesi’ne çevrildiğini görmüştük. 2000’lerde ‘teen-slasher film’ klişelerini tersyüz etmek için yola çıkıp, markalaşan korku fenomeni ‘Son Durak’ ise ilk filmiyle ‘uçak kazası’ alışkanlığını yıkıyordu. Artık evin, trenin, okulun ötesinde uçaklarda da bir kesme-biçme seansı, bir doğaüstü olay, bir katil hayvan istilası yaşanabiliyor. Düşme tehlikesinin yol açtığı ‘saf gerilim’in, ‘felaket’ eğiliminin ötesine geçilebiliyor.
Burada “Davetsiz”in (“The Uninvited”, 2009) senaryosu ile korkuya kayan Craig Rosenberg ile ‘Garez’ (‘Ju-On’) serisinin yaratıcısı Takashi Shimizu bir araya geliyor. Yönetmenlik koltuğundaki beceriksizliğini kanıtlayan Rosenberg’in bu pozisyona kaymamasıyla ivme kazanan “Uçuş 7500”, ‘perili uçak filmi’ şablonunu yaratmanın peşine düşüyor.
JAPON-AMERİKAN MELEZİ YAPI ÇOK İŞLEVSEL
Evrenin derinliklerinde geçen, ‘space goth scifi’ (‘uzay gotiği bilimkurgusu’) adlı ‘perili uzay gemisi’ işlevli bir alt türden haberdar olsak bu konuda sinema bize çok fazla eğitim vermedi. Bu sebeple de aslında baştan sona buradaki önermeye bağlı kalıyoruz. Egzotik, antika bir kutudan ‘Twilight Zone’ bölümüne, yaratık çağrışımı yapan bir varlıktan shirakami oyuncak bebeğine kadar gerçek bir ‘Japon-Amerikan’ melezi bir yapı izliyoruz.
Shimizu, kültürel perili ev filmi becerisi ‘Garez’in müsebbibi olma avantajını üzerine alıyor. Onun yeniden çevriminden sonra ikinci İngilizce filminde de arada ‘yönetmenlik’ zafiyeti içeren Japonca eserlerini büyük oranda unutturuyor. Burada 1.85:1’de aslında çok fazla basit numara çekmeden, karakterlerin korkularını aydınlatan ‘perili ev filmi’ ile bilinçaltının yanılsamalarını resmeden ‘gotik korku filmi’ arasında gidip gelen bir esere imza atıyor.
SHIMIZU ADINA DEĞERLİ BİR FİLM
Uçağın içi görsel açıdan iyi kullanılırken, sanat yönetimi ‘yapma uçak’ izlenimi yaratıyor yer yer. Kurgu ise tutulan isim sebebiyle biraz kargaşaya ve video filmi dayanıksızlığına meylediyor. Karakterlerin kabuslarının üzerine giden Shimizu, çok sevdiği bir şeyi yaparken, Japon oyuncak bebeğin laneti konusunda ülkesiyle de bağ kuruyor.
Boş bir finalden ziyade yerli yerine oturan bir bitiriş bizleri bekliyor. Ama onun sonrasındaki ‘silinmiş sahne’nin devam filmine katkı vermek dışında ne yaptığı çok açık değil. Kararsızlık bu son rötuşta ortaya çıkıyor. Her şeye rağmen ‘[Rec]’ yeniden çevriminde bir uçak korkusuna çevrilen “Karantina 2” ve ‘Testere-Ölüm Oyunu’ arası bir interaktif oyunla sonuç almak isteyen “Öldüren Hata”nın üzerinde bir mekan, motif kullanımı var. Bu da Shimizu adına sevindirici duruyor. Uçak kazasını özgün bir parapsikolojik/psişik korku filmi tanımı için kullanan ‘Son Durak’ modelinin ‘perili uçak filmi’ ile birleştiği nokta, ilginç referansları ayağa kaldırıyor.
FİLMİN NOTU: 5.5
Künye:
Uçuş 7500 (7500)
Yönetmen: Takashi Shimizu
Oyuncular: Leslie Bibb, Amy Smart, Ryan Kwanten, Nick Whelan, Jamie Chung
Süre: 85 dk.
Yapım yılı: 2014
PLASTİKLİK VE SİNİR YARAMAMIŞ
Ekolojik düzeni tehdit eden sisteme karşı gelmek için bir hidroelektrik santralini patlatmaya karar veren üç yalnız bireyin öyküsü, Kelly Reichardt’ın çerçeve özeniyle canlanıyor. Ancak yönetmen “Gece Planı”nda düşük bütçeli eserlerinde ‘anlamlı minimalizm’den beslenen yetkin dünyasından kopuyor. Özellikle bir yerden sonra prodüksiyon kalitesinin ‘sinirli’ bir benlikle yüzleşip ‘plastik’ durmasının kurbanı oluyor.
‘Ultra indie’ tanımıyla anılan filmlerin yönetmeni Kelly Reichardt, kendi sinema kimliğini oluşturmuş bir isim. 1994’te “River of Grass” ile Sundance’te yarışarak ‘kadın ruhu’nu belli etse de esas çıkışını “Geçmiş Zaman Olur Ki” (“Old Joy”, 2006) ile yaptı. Rotterdam’dan ‘Altın Kaplan’ zaferiyle dönen film, başına buyruk karakterlerin dostluk hikayesini çevreyle samimi bağlar kurarak resmediyordu. 16mm’yi gerçekçiliği besleyen ‘gren’ aracı olarak kullanıyordu.
BÜTÇE YARAMAMIŞ
Reichardt, 2008’de “Wendy ve Lucy” (“Wendy & Lucy”, 2008), bu minimalist damarı bir kadın ile köpeğinin dostluğuna “Umberto D.”vari (1952) bir şablonla yerleştiriyordu. Sabit kamera ağırlığı devam ederken kamera kaydırmaları da bu ‘alan derinliği’ ve ‘doğa görüntüleri’ odaklı kimliğin arasına sızıyordu. Ama iki milyon dolara mal olan feminist western “Meek’s Cutoff”tan (2010) sonra, inandırıcı olmayan bir dönüşle canlanan minimalist, Dostoyevski eğilimli kara film “Gece Planı” (“Night Moves”, 2013) da, yönetmenin sendeleme dönemine dahil oluyor.
Reichardt, çevreci, aktivist ve feminist bir şahıs olabilir. Kadınların hikayelerini de anlatabilir. Burada bu durumu da terk edip, bir kadın ile bir erkeğin, akıl hocalarından destek almasını ele alıyor. Bir hidroelektrik santralini patlatma planının yaratabileceği ruhsal çöküntüyü, psikolojik eğilimleri gözler önüne seriyor. Eko terörün yol açabileceklerine bakıyor.
PROFESYONELLİK ‘DONUKLUK’ ETKİSİ YAPARSA…
300.000 doların üzerine zor geçen yönetmen, “Meek’s Cutoff”tan sonra bir kez daha Christopher Blauvert’ın ‘profesyonel’ ama ‘donuk’ sinematografisiyle yol alıyor burada. Özellikle bazı anlarda plastik renkler, ruh halinin anlamını Tayfun Pirselimoğlu’nun ‘Ölüm Üçlemesi’ kadar zekice çözemiyor. Aksine yetkin minimalizme gösterişli bir ambalaj, kasıntı bir maddiyat katmaya yarıyor. Bir yerden sonra 100 dakikayı geçen sürenin klasik bir dramatik yapı ve yüzleşme mizanseni kurmak için çabaladığı ortaya çıkıyor.
Film sanki Eisenberg’ten katkı alamazken, mesajına dair ‘sinirli’ olmanın zararını görüyor. Artık 20’sine gelen Dakota Fanning ise ‘genç roller’e uyumsuzluğunun cezasını çekiyor. Reichardt, son iki filmde bütçeyi yükseltip, oyuncu tercihlerini farklılaştırınca sonuç kaçınılmaz bir ‘ruhsuzluk’ olmuş. Nuri Bilge Ceylan’da “Kış Uykusu” (2014) dışında benzer bir durum yok. Ama her yönetmenin kariyeri farklı elbette…
Ruh haline girerken sakin genel planlardan çıkıp yakın planlarla yapıyı bozmak, alan derinliğini, sabit çerçeveleri, müziksizliği terk edince heyecanını saklayamayan bir yeniyetme ışıltısı yaratıyor. ‘Kitsch (bayağılık estetiği) bir ambalaj’ getiriyor. Duyarlılığı, tavizsizliği, alttan alta mesaj verme serinkanlılığını da zedeliyor bu durum. Yönetmen, ilk dijital çektiği filmi bir yerden sonra elinden kaçırıyor. Kendini kısıtlamadığı ‘rahat çekim süreci’ni 112 dakikaya zorla bağlamanın mağduru oluyor. Gerçek Reichardt için 80 dakikayı geçmeyen, minimalist özen harikası “Geçmiş Zaman Olur Ki” ve “Wendy ve Lucy”i öneririm.
FİLMİN NOTU: 4.5
Künye:
Gece Planı (Night Moves)
Yönetmen: Kelly Reichardt
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Dakota Fanning, Peter Sarsgaard
Süre: 112 dk.
Yapım yılı: 2013
AYNA LANETLİDİR, DİKKATLİ OLMAZSAN ÇARPAR
Tedirgin edici, antik bir aynanın tarihine odaklanırken, ce yapmayı da ihmal etmeyen ve kafa şişiren öcülerden medet uman bir eser. “Göz”, klasik bir perili ev filmine uzanırken, sözü geçen motifin geçmiş ile günümüz arasında gidip gelmeye aracı olmasını, ‘kırılgan’ bir bağ ile destekliyor. Katıksız bir çöp sinema örneğine dönüşüyor.
Ayna motifi özellikle ‘perili ev filmleri’nin has öğelerinden biridir. Alt-alt türün geleneksel damarında bolca iz bırakmıştır. Burada Mike Flanagan, bir aynanın 300 yılına yayılan lanete bakış atıyor. Tarihsel bir dolaşıma dönüşen bu durum ise çiğ bir zaman yolculuğundan farksız kalıyor.
ÇÖP PERİLİ EV FİLMİ
Yaratıcısının 2006 tarihli kısa filminden (“Oculus: Chapter 3 – The Man with the Plan”) uyarlanan “Göz” (“Oculus”, 2013), bu durumu dezavantaja dönüştürüyor. Kurgucunun Flanagan’ın ta kendisi olmasının ve görüntü yönetmeninin de bu boyutsuzluğa eşlik etmesinin mağduru oluyor. Dijitalde her şeyin sinemaskop olması ile yüklenilen belirsizlik burada da var. Biz de öcüleri yakalamak için bilgisayara bağlanan eski model bir aynanın macerasına amatör oyunculuklarla bakıyoruz. Yüksek volümlü ses efektlerinin kulağımızın dibinde bağırıp çağırmasından medet umuyoruz.
Flanagan, kısa metrajda başarılı bir isim olabilir. Ama burada ‘çöp’ tanımıyla adlandırılabilecek bir işe imza atıyor. Kendisini geri çekince perili ev filmlerinin standart ce yapma refleksi sahne alıyor. Renk işleme sürecinin başıboşluğu da bunlara eklenince olanlar oluyor.
FİLMİN NOTU: 1.9
Künye:
Göz (Oculus)
Yönetmen: Mike Flanagan
Oyuncular: Karen Gillan, Brenton Thwaites, Katy Sackoff, Rory Cochrane, Annalise Bassoo
Süre: 104 dk.
Yapım yılı: 2013
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU
Aşk, Tutku, Dedikodu (Les Gazelles): 2
Aşkta Yanlış Yoktur (Right Kind of Wrong): 2.8
Aynı Yıldızın Altında (The Fault in Our Stars): 3.5
Azem Cin Karası: 3.5
Başkanların Hizmetkarı (Lee Daniels’ The Butler): 2
Cin (Djinn): 1.6
Düşman (Enemy): 6.8
Geçmişin İzleri (The Railway Man): 3.9
Kan Bağları (Blood Ties): 5.5
Kardeşim İçin (Out of the Furnace): 6.4
Karışık Aile (Blended): 5.4
Kış Uykusu: 4.5
Locke: 6.5
Malefiz (Maleficent): 4.2
Muppets Aranıyor (Muppets Most Wanted): 4
Ocak Ayının İki Yüzü (The Two Faces of January): 3.5
Öteki Kadın (The Other Woman): 4
Öteki (The Double): 9.3
Panzehir: 6.5
Paris’te Bir Hafta Sonu (Le Week-End): 5.4
Pislik (Filth): 4.5
Seninle Yaşıyorum (How I Live Now): 6
Sevgilinin Ardından (Lilting): 2
Son Şans (Le Congrès / The Congress): 7.5
Suç Şehri (Zulu): 4
Şeker Portakalı (Meu Pé de Laranja Lima / My Sweet Orange Tree): 6.5
Telekinezi (Dark Touch): 3
Tom Çiftlikte (Tom a la Ferme / Tom at the Farm): 3.3
Transformers: Kayıp Çağ (Transformers: Age of Extinction): 5.5
X-Men: Geçmiş Günler Gelecek (X-Men: Days of Future Past): 6.8
Yarının Sınırında (Edge of Tomorrow): 6
Yeni Başlayanlar için Vahşi Batı (A Million Ways to Die in the West): 2.3
Yüksek Risk (Starred Up): 4
Zayıflığın Esareti (Abus de Faiblesse / Abuse of Weakness): 1.6
Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.