Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Oyuncu olarak tanıdığımız Avustralyalı yönetmen Joel Edgerton, başrollerinde Jason Bateman ve Rebecca Hall’un oynadığı “Geçmişten Gelen”de (The Gift), aşina olduğumuz bir gerilim hikâyesini ters yüz ederek yeni bir sonuca ulaşıyor

        1990’LARIN ilk yarısında, “arızalı bir karakterin aileyi tehdit ettiği” gerilim filmlerinin sayısında gözle görülür bir artış yaşanmıştı. Aslında “hikâye” nin tarihi eskiydi, sadece yeniden moda oluyordu. Söz konusu alt türün 1961 tarihli klasiği “Cape Fear”in, 1991’de Martin Scorsese tarafından yeniden çekilmesi tesadüf değildi. Başta “Öldüren Cazibe” (Fatal Attraction – 1989) olmak üzere AIDS’in getirdiği huzursuzluğun, gençler arasında yaygınlaşan muhafazakârlığın sinemaya yansımalarıydı bunlar. Arızalı karakter, ailenin ya da çiftin zayıf noktalarından “içeri” sızmaya çalışır ve bir süre sonra şiddete başvururdu. Finalde aile, birliğini daha güçlü bir biçimde tesis ederek her tür “yabancı” unsuru bertaraf etmeyi başarırdı. Aile üzerinden yabancı düşmanlığı yapan filmlerdi bunlar.

        KÖTÜLÜK AİLENİN İÇİNDE

        “Geçmişten Gelen” (The Gift), aynı formatı tekrar etmeye niyetli bir film gibi açılıyor. “Problemli, eski lise arkadaşı” Gordo (Joel Edgerton), yeni bir şehirde yeni bir eve taşınan Simon (Jason Bateman) ile Robyn’in (Rebecca Hall) huzurlu hayatındaki yegâne pürüz olarak geliyor karşımıza. Çift, hediyeler ve sürpriz ziyaretlerle modern mimari örneği evlerinin kapısında beliren “tuhaf” Gordo’ya anlayışlı davrandıkça biz de hayatlarının bir kâbusa dönüşeceği endişesini yaşıyoruz. Hayatları gerçekten kâbusa dönüyor ama film farklı bir güzergâhta ilerleyerek seyirciyi ters köşeye yatırıyor. O noktada, Joel Edgerton’un 90’lardaki benzer filmlerin muhafazakâr yapısına eleştirel bir yorum getirdiği netleşiyor. Edgerton dikkatimizi “aile huzuru” nun üstüne bina edildiği çürük temellere çekiyor. Ancak meseleyi geçmiş günahlar ya da yalanlardan ibaret görmüyor. Asıl derdi, başkalarının başarısızlığından beslenen rekabetçi kültürle. Daha da önemlisi, Edgerton’un versiyonunda aile, korunması gereken bir kale olarak değil, kötülüğün kendini çok iyi gizleyebileceği bir sığınak gibi resmediliyor. Senaryonun bir başka parlak yanı, sorunun kaynağı olarak “kötü adamlar”ı değil, problemlerini, komplekslerini aşamayan erkekleri getirmesi önümüze. Filmin asıl mağdur karakteri, erkeklerin akıl dışı dünyasında ruh sağlığını korumaya çalışan Robyn.

        SÜRÜKLEYİCİ VE SEYRE DEĞER

        Edgerton finale doğru anaakım sinemanın “kötülüğü cezalandırma” ilkesine, “şaşırtıcı final” hırsına kapılmayıp, Robyn ile Simon arasındaki gerilime damardan girse “Geçmişten Gelen” daha iyi bir film olabilirmiş. Ancak bu haliyle de kayda değer olduğu kesin. Arıza Gordo rolünü kendine ayıran Avustralyalı aktör Edgerton, ilk uzun filminde yönetmen olarak atmosfer yaratma konusunda başarılı. Abartısız, sakin tarzıyla özellikle kadrajlar ve oyuncu yönetimiyle övgüyü hak ediyor. Jason Bateman ve Rebecca Hall’un inandırıcı performanslar çıkardığı “Geçmişten Gelen”, belki müthiş bir gerilim değil ama bence sürükleyici ve seyre değer bir öykü anlatıyor.

        Filmin notu: 7

        Merdivenli KAHRAMAN

        SENARYOSUNU Birol Güven’in yazdığı “Merdiven Baba”, seyirciyi kaba mizahla güldürmek isteyen yerli komediler arasında öyküsü ve meselesiyle öne çıkan bir film. “Merdiven Baba” bir araba alması için ısrarcı olan arkadaşı (Aşkın Şenol) dışında kimseden iyilik ve saygı görmeyen ama iyilikten de vazgeçmeyen Fazlı’nın (Hacı Ali Konuk) öyküsünü anlatıyor. Parasızlığı nedeniyle kendini terk eden eşi (Esra Dermancıoğlu) ve çocuklarına kavuşmak için merdivenli bir kamyon alan Fazlı, bildiği yoldan sapmadan bir halk kahramanına dönüşüyor. Başta çaresizliği gibi görünen merdiven, bir anda avantajı haline geliyor. Burada seyirciye asıl iyi gelen şey, iyilikte ısrar etmenin herkese iyilik getireceği fikri. “Merdiven Baba”nın iyimser yanları çok rahatsız edici değil. Ancak Fazlı gibi alt sınıftan gelen, düşük gelirli bir temizlik işçisinin, yüksek beklentileri olan, orta sınıf kökenli bir kadınla evlenmiş olması bana pek inandırıcı gelmedi mesela. Kamyon satın alacak parayı bir köşede biriktirmiş olması bir yana asgari ücrete yakın bir maaşla yakaladığı yaşam standartları da biraz Türkiye ortalamasının üstünde gibi göründü... Öte yandan filmin önceliği gerçekçilik, sahicilik olmadığı için bunlar göz ardı edilebilecek kusurlar. Ayrıca Türkiye’de tutan TV dizilerine, gişe rekoru kıran filmlere baktığınızda, yazarları inandırıcılık konusunda hassas olmadıkları ve daha sağlam dramatik yapılar kurmadıkları için suçlamanın ne kadar anlamlı olduğu tartışılır. Kaldı ki, bizi eski Yeşilçam’ın masalsı dünyasına götüren bir film bu. Yönetmen Hasan Tolga Pulat’ın hareketli kamerası ve özenli çekimleri ise filmi günümüz sinemasına yakınlaştırıyor. Filmin hoşuma giden yanlarından biri, Hacı Ali Konuk’un abartısız, sade oyunculuğu oldu. Konuk, umarım iyi senaryolar ve iyi yönetmenlerle kalıcı bir isim olur.

        Filmin notu: 5.5

        Diğer Yazılar