BiR ÖZGÜRLÜK ÇIĞLIĞI
Fransa’nın Oscar adayı seçilen ve yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun filmi olan “Mustang”, sahil kasabasındaki evlerinde bir çeşit hapis hayatı yaşayan 5 kız kardeşin çaresizliklerini, özgürlük özlemlerini ve isyanlarını anlatıyor
BAZI filmler duygusal bir tepkinin ürünüdürler. Güçlerini öfkelerinden alırlar. “Mustang”in de isyan duygusuyla çekildiğini hissetmek zor değil. Türkiye’deki erkek egemen topluma ve kadınların baskı altında olmasına duyulan öfkenin bir yansıması bu film. Senaryoyu sahicilik kurma hissiyatından ziyade beş asi kızın görsel enerjisi şekillendiriyor.
Olaylar Batı Karadeniz’de bir sahil kasabasında geçse de yerel unsurlar çok silik. Baskının kökeni olarak ailenin dindarlığı ya da yobazlığı gösterilmiyor. Kötülüğün kaynağı, feodal ilişkilere bağlanmıyor. Sosyolojik tespitler yapma derdi yok. “Karakter psikolojilerine derinden girelim” gibi hedefler konmadığı çok aşikâr. Yegâne amaç, bütün filmi görsel bir özgürlük çığlığına çevirmek. Taşra hapishanesinin içine gömülen cinsel enerjiyi ve o enerjinin dönüştürücü gücünü hissettirmek. “Mustang”, beş kız kardeşin hürriyet özlemi ile toplumu yöneten gayri resmi ahlak kuralları arasındaki savaşın filmi... Beş kızın öyküsü Türkiye’de yaşananları simgesel olarak yansıtan beş farklı manzara çıkarıyor ortaya. İçlerinde kurtuluşu erken evlilikte bulan da var, tümüyle teslim olan da ... Ancak filmin gönlü, asla pes etmemekten yana.
YURTDIŞINDA ÖDÜLLER ALDI
Kuzey Amerika’ya özgü, yabani at “mustang” simgesi başta olmak üzere filmin yurtdışındaki seyircilere hitap etmek için çekildiği düşünülebilir. Ancak dışarıdan gelen bir bakışın bazen gerçekliği daha acımasız ama en basit haliyle yansıtamayacağını kim söyleyebilir ki? “Mustang” gerçekliği stilize ve şık bir estetikle şekillendirmiş olsa da, meselenin özünü deforme etmiyor. Sonuçta, Türkiye’de yaşananları anlatıyor. Okulun son günü dahi olsa, kızların formalarıyla denize girip erkek arkadaşlarıyla “deve güreşi” yapmasına Türkiye’nin her yerinde sert bir tepki gösterilmez mi? Bu ülkede evlerde hapis hayatı yaşamayan genç kızlar olmadığını kim öne sürebilir? Bunca önleme karşın çocuk yaşta evliliklerin önünün alınabildiğini söyleyebilir miyiz? Dış dünyadan izole edilip evlerde “koruma altına” alınan kızlar en çok aile içinde cinsel taciz kurbanı olmuyor mu? Türkiye’de birçok genç kıza başta aileleri olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından bekâret kontrolleri uygulanmıyor mu?
“Mustang”in asıl derdi, bu sorulara “hayır” cevabı veremeyen bir ülkeyle. Dolaylı olarak politik bir yanı var. Özellikle yurtdışında aldığı ödüllerde ve Oscar adaylığında politik tavrının payı büyük. Jüriler sadece bir filme değil, bir özgürlük özlemine destek veriyorlar.
YÖNETMENLİK DİKKAT ÇEKİCİ
Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun filminde gösterdiği yönetmenlik performansının da dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Açıkçası yönetmenlik zayıf olsaydı, “Mustang” bu senaryoyla yerlerde sürünebilirdi. Ergüven, özellikle beş kızı aynı ka drajda gösterdiği planlarda ve onları takip ettiği hareketli kamerasıyla filme kendine özgü bir hava getirmesini biliyor. Evde bir arada geçirdikleri günleri sıcak ve yumuşak ışıklarla çekmesi; öykünün en trajik karakteri Ece’nin öne çıktığı bölümle birlikte filmi karanlığa sürüklemesi ve gece sahnelerini artırması kayda değer seçimler.
Denizle başlayan filmin denizden uzaklaşması ve kızların deniz manzaralı bir evde hapis hayatı yaşaması da akılda kalıcı. Bu arada, casting’in çok başarılı olduğunu, başta 5 genç kız olmak üzere filmde yer alan bütün karakterlerin yerli yerine oturduğunu da söyleyelim.
Filmin Notu: 7