Alternatif 'aile dramı'
Hollandalı ünlü yönetmen Paul Verhoeven’in Philippe Djian’ın bir romanından sinemaya uyarlayıp Fransa’da çektiği ‘O Kadın’ (Elle), gerilim, cinsellik ve şiddeti alternatif bir aile dramıyla birleştiriyor.
FİLMİN NOTU: 7
‘O Kadın’ bildik konular ve temalar etrafında dönen bir film. Ama öyle farklı, şaşırtıcı bir yaklaşımı var ki daha önce benzerini görmüş olmanız pek mümkün değil. Daha ilk sahneden şaşırtmaya başlıyor. Başarılı işkadını Michele (Isabelle Huppert) uğradığı tecavüzden sonra etrafı toplayıp temizliyor. Kimseyi çağırmadan, polisi aramadan, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor... Olayı yakınlarına açıkladığında, rahat tavırlarıyla polise başvurmanın gereksizliğinden söz ediyor.
AYRINTILARA DİKKAT
İlk başta filmin bu beklenmedik tavrın nedenleri üzerine kurulu olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bir süre sonra Michele’in çalışanları, hayatındaki erkekler, oğlu, yakın arkadaşları ve annesiyle ilişkilerine şahit oldukça merak ettiğiniz, anlamadığınız şeylerin sayısı giderek artıyor. Hatta bir noktada, görmediği babasının ve 30 yıl önce küçük bir kızken başına gelen o korkunç olayın filmin kilidi olduğunu düşünüyor, baba ile kızın yüzleşeceği anı merakla beklemeye başlıyorsunuz... Ama bir Hollywood filminde olmadığınızı bilmeli ve beklentilerinizi bir yana bırakıp ayrıntılara dikkat kesilmelisiniz. Philippe Djian’ın romanından David Birke tarafından sinemaya uyarlanan, Paul Verhoeven’ın yönettiği alternatif bir aile dramı seyrediyorsunuz ve hiçbir şey tam olarak beklediğiniz gibi gelişmiyor. Dahası, ‘O Kadın’, seyirciyi finale kadar merakla bekleten filmlerden değil. Tecavüzcünün kimliği, yani en büyük sürpriz ortaya çıktığında dahi finale yarım saat kaldığını belirtelim.
ASIL MESELESİ SON 30 DAKİKADA
‘O Kadın’ın ‘gizli merkezi’ ya da asıl meselesi son 30 dakikasında saklı. Son bölümde, özellikle Michele’in hayatını yoluna koymak için neler yaptığına ve aldığı kararlara bakmak gerekiyor. Kuşkusuz bir ahlak dersi beklemiyor sizi. Zaten başta Michele olmak üzere hiç kimse bildiğimiz anlamda ‘iyi’ ya da ‘kötü’ değil. Ama ruhundaki karanlık yanlara şahit olduğumuz Michele’in kendine ve insanlara karşı dürüst kalmaya çalışması, genel geçer ahlak yargılarını dert etmeden doğruyu bulmak istemesi etkileyici bir yan taşıyor. Bazen insan ruhunu, Michele gibi peşinen yargılayıp sevmediğimiz karanlık karakterler üzerinden daha iyi anlarız. Michele’in geçirdiği değişim de önemli. Yalanları bırakması ve doğru olanı yapmaya karar vermesi bir yana, oğlunu değiştirmekten vazgeçmesi ve onu olduğu gibi kabul ederek yardım etmeye çalışması bence filmin en can alıcı ayrıntısı. Öykü boyunca Michele’in neleri affedip affetmediğini de unutmayalım...
BENCE HAFTANIN EN İYİSİ
‘O Kadın’ın ilginç yanı, Verhoeven’ın alışılmamış bir öyküyü seyircinin hiç yabancı olmadığı popüler bir sinema diliyle anlatması. Öyküyü ısrarla seyircinin duygusal bağ kurmakta zorlanacağı Michele’in cephesinden anlatma inadı filme farklı bir hava veriyor. Gerilim ve cinselliğin çok karakterli bir aile dramıyla birleştiği ‘O Kadın’ bence haftanın en iyisi. Isabelle Huppert’in Michele’e getirdiği mükemmel yorumu da unutmayalım...