Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan ‘American Honey’, dergi aboneliği satan bir grup gencin arasına katılan Star’ın yolculuk ve aşk öyküsünü anlatıyor

        Çöplükte yiyecek ararken tanıyoruz genç kadını. Yanında iki çocuk var. Otostop yaparken gözlerinin buluştuğu erkeğin peşinden markete giriyor. Erkek, “Hadi benimle gel!” diyor, “Yollarda dolaşıp dergi aboneliği satalım...” Sadece bir iş teklifi değil bu. Biraz da ilk görüşte aşk vakası. Ertesi sabah, her şeyi geride bırakıp “yeni erkeğin” yanına gidiyor ve öykü başlıyor...

        AŞKA OLAN İNANCIN FİLMİ

        ‘American Honey’ bir aşk filminden ziyade, aşka olan inancın filmi... Star (Sasha Lane), hiçbir şeye sahip değil. Adı bile yıkık dökük hayalleri temsil ediyor. Ama umutsuz değil. İyimser ya da naif olduğu da söylenemez. Gerçekçi biri ve kişiliğinden ödün vermiyor. Satıcılık yaparken dürüstlüğünden vazgeçmiyor. Aşkını ve vicdanını her tür maddi değerin üstünde tutuyor.

        JAKE DAĞILIYOR

        Star’ın aşkı, Jake’in (Shia LaBeouf) dengelerini sarsıyor. Ekibin en iyi satış elemanı, temiz yüzlü, düzgün Jake, kendisiyle yüzleştikçe dağınık bir karaktere dönüşüyor. Jake ekibin patronu Krystal’ın (Riley Keough) baskısı ve Star’ın aşkı arasında dağılıyor adeta.

        SİSTEMİN ACIMASIZ YÜZÜ

        Star satıcılık işine, aşka ve hayata mütevazı biçimde kendi tarzını getiriyor. Maddi açıdan sıfır noktasında olsa da, manevi değerleri ve ahlakıyla kendimizi yeniden sorgulamamıza yol açıyor. Ama Andrea Arnold’un, filmi sadece bu fikir için yazıp yönettiğini sanmıyorum...

        ‘American Honey’, derin Amerika’nın derin mutsuzlukları üzerine bir yol filmi aynı zamanda. Star, yol boyunca dergi satmaya çalışırken ABD’den farklı sınıf ve kültürlerden insan manzaralarına şahit oluyoruz. ‘American Honey’ satış ve satıcılar üzerine bir öykü olması itibarıyla kapitalizmin acımasız yüzünü de yansıtıyor. Dergilerin daha az okunduğu bir dünyada dergi satmaya çalışan bir grup parasız genç var karşımızda. Alkol ve uyuşturucu hayatlarının bir parçası olmuş durumda. En az satış yapanların dövüştüğü bir ritüelleri bile var.

        Bir kabileye benziyorlar... Buldukları her fırsatta şarkı dinliyor, şarkılara eşlik ediyor ve dans ediyorlar... Şarkıların sözleri, hayatla ilgili özlemlerini ve duygularını; ritimleri ise içlerindeki gençliği açığa çıkarıyor. Hüzünle söyledikleri tek şarkı ise galiba ‘American Honey’... Hayal kurmayı bile unutmuş bir kuşak bu. Hayalleri sorulduğunda akıllarına kendilerine ait bir ev geliyor...

        PES ETMEYEN STAR

        Öyküyü baştan sona saran gerçekçiliğe rağmen romantik ve iyimser bir yanı var filmin. Robbie Ryan imzalı görüntüler hayat dolu, umut verici renkler ve kadrajlar içerse de yönetmen Arnold, artık terk edilen dar 1.37:1 formatıyla, seyircinin alacağı görsel keyfi sınırlıyor, kamerasını sadece karakterlere odaklıyor. Özellikle Star’ın peşini hiç bırakmıyor, her şeyi bize onun gözünden anlatıyor. Doğa, filmde önemli bir yer tutuyor. Star’ın sudan çıkarıp kurtardığı, özgür bıraktığı böcekler hayat hakkına duyduğu saygının bir göstergesi. Pes etmeden, yeniden denemek, yeniden doğmak istiyor adeta.

        BİR KUŞAĞIN ÖYKÜSÜ

        ‘American Honey’nin kusuru biraz uzun olması, birçok sahnede tekrara düşmesi... Ama yine de Star ve arkadaşlarına eşlik etmek insana iyi geliyor. Onların öyküsünde sadece Amerika değil, henüz “çalışan sınıf” olmayı dahi başaramamış bir kuşağın hüzünlü hikâyesi var.

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar