Bir aksiyon şovu
“Hızlı ve Öfkeli 8” (The Fate of the Furious) baştan sona aksiyon şovu olarak tasarlanmış gösterişli bir yapım. Başrollerinde Vin Diesel, Dwayne Johnson ve Jason Statham’ın oynadığı film, New York’taki trafik kaosu ve Rusya’daki denizaltı sahneleriyle öne çıkıyor.
Serinin gişede büyük başarıya ulaşan yedinci filminde, Dom (Vin Diesel), Hobbs (Dwayne Johnson) ve arkadaşları, Kurt Russell’ın oynadığı gizli ajanın teklifiyle devlete dışarıdan hizmet veren bir anti-terör ekibi gibi çalışıp dünyayı kurtarmışlardı. Yeni filmde de mevzu değişmiyor... Ekip bu kez, Charlize Theron’un canlandırdığı gizemli Cipher’in nükleer başlıklı füzelere sahip olmasını engellemeye çalışıyor. Ama asıl mesele, Dom’un beklenmedik bir hamleyle Cipher’ın yanında yer alması... Dom’un ihanetinin nedeni, çok gecikmeden ortaya çıksa da sürprizi ele vermemek adına meselenin, serinin eski filmlerine bağlandığını söylemekle yetinelim. Öte yandan, inandırıcı bir hikâye seyrettiğimizi öne sürmek zor. Ama öyle bir tempo var ki, inandırıcılık üzerine düşünmenize vakit kalmıyor. Önceki filmlerde olduğu gibi, her şey arkadaşların büyük bir aileye dönüşmesiyle ilgili.
SİBER TERÖRİZM KORKUSU AÇIK
Hikâyeyi biraz eşeleyip ciddi bir gözle baktığınızda, çok dişe dokunur şeyler çıkmıyor karşınıza. Ama Rusya’nın sahip olduğu nükleer gücün bir kez daha medeniyetimizin zayıf noktası olarak gösterildiği kesin. Eski Sovyet denizaltısının buzları delerek çıktığı sahne, Batı’daki Rusya korkusunun bir yansıması adeta...
Siber terörizm korkusu ise çok daha açık... Hacker’lar bilgisayarlarının başında dünyanın her yerine hâkimler. Sözgelimi, belirli bir bölgedeki otomobilleri otomatik sürücü moduna geçirip tehlikeli bir silaha dönüştürebiliyorlar.
Böylelikle New York caddelerinde kaotik bir trafik terörü yaşanıyor. Çaresiz sürücülerin otomobillerine müdahale edemediği, insandaki makine korkusunu tetikleyen bir sahne bu... Öyle ki, yapımcıların “sürücüsüz otomobil” teknolojilerine karşı çıkmak adına bu sahneyi filme koyduklarını düşünmek dahi mümkün.
Öykünün ilginç yanlarından biri, Havana’nın filmin hemen başında neredeyse bir cennet olarak tasvir edilmesi. Dom ve Letty (Michelle Rodriguez), 1950’lerden kalma Amerikan otomobillerinin, parasızlığın getirdiği yaratıcı teknolojilerle modifiye edildiği bu yoksul şehirde çok mutlular...
Dom’un kuzeninin külüstür otomobiliyle eski günlerdeki gibi sokak yarışlarına girdiği, güzel kadınlarla dolu rengârenk, güneşli, canlı bir şehir Havana... Sarışın Amerikalı Cipher, bu sosyalist cennete bir şeytan gibi gelip Dom’u yanına çekiyor. Ama Charlize Theron, Cipher’ı şeytandan ziyade derin acılar ve sırlar saklayan bir karakter gibi yorumluyor.
KURGU SU GİBİ AKIP GİDİYOR
Filmde benzer kalitede bir oyunculuğa rastlamak zor; çünkü Helen Mirren’ın oynadığı dahil, doğru dürüst yazılmış bir karakter yok. Öte yandan, “Hızlı ve Öfkeli seyircisi”nin derinlikli karakter görmek için sinemaya gittiğini düşünmenin saflık olduğunu da biliyorum.
Bu açıdan bakıldığında, “Hızlı ve Öfkeli 8” seyircisine karşı dürüst bir film. Gerçi heyecan ve duyguları gerçek kılamıyor ama aksiyon beklentilerini fazlasıyla karşılıyor. Seride ilk kez yönetmen koltuğuna oturan, “İtalyan İşi” ve “Straight Outta Compton” gibi filmlerinden tanıdığımız F. Gary Gray, bütün aksiyon sahnelerinin hakkını veriyor ve kurgu su gibi akıp gidiyor...