Kaç Baby kaç!
Edgar Wright’ın yazıp yönettiği “Tam Gaz” (Baby Driver) yılın en iyi aksiyon filmlerinden biri olmaya aday. Öykü derinlik vaat etmese de birbirinden iyi çekilmiş otomobil takip sahneleri ve peş peşe gelen şarkılarla izleyicileri seyir keyfi yüksek bir film bekliyor
İngiliz yönetmen Edgar Wright hareketi, hızı ve ritmik kurguyu sever. Amerikan aksiyon filmlerinde görmediğimiz bir tarzı vardır. Kurguyu sadece aksiyon sahnelerinde filme tempo kazandırmak için kullanmaz. Diyaloglu dramatik sahneleri dahi kısa planlarla çeker ve bunları ritmik bir montajla birbirine bağlar. Amerikan hızlı kurgu ekolünde, özellikle aksiyon sahnelerinde marifet çoğunlukla özel efekt departmanı ve kurgucudayken Wright’ın filmlerinde kurgu, senaryo, yönetmenlik ve oyunculukla ilgili bir süreçtir aynı zamanda...
BABY KÖTÜLERE KARŞI
Wright deyince akla ince bir mizah da gelir. “Shaun of the Dead” (2004) zombi; “Hot Fuzz” (2007) polisiye aksiyon; “The World’s End” (2013) bilimkurgu filmlerinin parodisidir. Ama yeni filmi “Tam Gaz”ın bir parodi olduğunu öne sürmek mümkün değil. Wright’ın daha ilk sahneden itibaren “soygun” ya da “otomobilli kovalamaca filmleri”ni tiye almak gibi bir derdi yok. Önceki filmlerinin aksine mizahı gerilimle pek karıştırmıyor. Dolayısıyla, her iki türü ciddiyetle ele alıp yeni bir yorum getirmek istediği söylenebilir. Öte yandan bu ciddiyetin, filme herhangi bir derinlik getirdiğini düşünmüyorum. Çünkü senaryo, klişelerle dolu Luc Besson filmlerinin basitliğinde ilerliyor.
Öykü, sevdiklerini kaybetme korkusuyla son bir işe girmeye mecbur kalan temiz kalpli genç Baby’nin (Ansel Elgort) kötülere karşı verdiği mücadele üzerine kurulu... Baby bir karakter olarak herhangi bir iç çatışma veya değişim yaşamıyor. Aşk hikâyesi dahil olay örgüsünün çok düz geliştiği de inkâr edilemez. Doc (Kevin Spacey) ve Bats (Jamie Foxx) gibi kötü adamlar, Baby’nin başını giderek daha çok belaya sokuyor ve onu tam bir çıkmaza sürüklüyorlar. Baby’nin kötülüğe karşı tek yapabildiği ise otomobil sürmek ve her şeyi geride bırakıp kaçmak... Sürekli müzik dinlemesinin nedenini, kulaklarındaki çınlamayla ilişkilendiriyor ama şarkılar onun için bir kaçış yolu. Müzik sayesinde kötü adamların bayağılığından kurtulmak, zorla katıldığı soygunları bir çeşit “video oyunu”na dönüştürmek istediği kesin. Zaten filmin kırılma anı, kan ve şiddetin, sürüş keyfine izin vermeyecek bir noktaya gelmesi; Baby’nin otomobil ve müzikle kaçacak hiçbir yerinin kalmaması...
Seyir keyfini artıran unsurlardan biri, Baby’nin dinlediği şarkılar... Soul, rythm & blues ağırlıklı olarak başlayan, rock akorlarına ve elektronik tınılara kadar uzanarak geniş bir yelpazeye yayılan şarkılar filmi şıklaştırıp aksiyona kıvam verirken, Baby’nin kişiliğini ve hayal gücünü de yansıtıyorlar.
İNCE MİZAH FİLMİ ZENGİNLEŞTİRİYOR
Filmi zenginleştiren ince mizahı da ihmal etmeyelim. Mizah Baby’nin kişiliğiyle suç dünyasının karanlığı arasındaki tezattan kaynaklanıyor. Ansel Elgort’un yorumuyla Baby, meleksi bir masumluğa sahip. Debora’ya (Lily James) olan aşkı da çok saf. Aslında film bir açıdan bakıldığında, kötü adamların bu masumiyet ve saf aşkı içten içe kıskanmalarıyla ilgili...
SU GİBİ AKIP GİDİYOR
Öykü vasat olsa da oyuncuların ciddiyeti, şarkıların güzelliği ve Wright’ın masa başında çok iyi planlayıp, şahane şekilde çekip kurguladığı birbirinden güzel otomobil takip sahneleri sayesinde “Tam Gaz”, su gibi akıp giden bir film. Aksiyondan hoşlananlara gönül rahatlığıyla öneririm.
Filmin Notu: 7