Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1950’de Kore Savaşı sırasında yetim kalan bir kıza sahip çıkan Süleyman Astsubay’ın öyküsünü anlatan ‘Ayla’ gösterime girdi. İsmail Hacıoğlu, Murat Yıldırım, Ali Atay ve Çetin Tekindor gibi oyuncuların rol aldığı film, Türkiye’nin Oscar adayı

        Bir çocuğu sahiplenmek kuşkusuz sadece kan bağıyla ilgili değildir. Analık- babalık, biyolojik ebeveynliğin ötesinde bir sorumluluktur. Özellikle zor koşullar altında bağlar daha da güçlenip derinleşir. ‘Ayla’ sadece bu bağı değil, bir babayla kızının zorunlu ayrılığını anlatıyor. 1950 yılında, Kore Savaşı sırasında Astsubay Süleyman ile Koreli küçük yetim Ayla birbirlerine bağlanıyor, ayrılmak istemiyorlar ama otoritelerin dediği oluyor.

        ÜNLÜ OYUNCU KADROSU

        Çarpıcı bir hikâye bu... Sinemaya uyarlanması da doğru bir karar. Peki, senaryosunu Yiğit Güralp’in yazdığı, Can Ulkay’ın yönettiği film, hikâyenin hakkını veriyor mu? Eğer mesele, öncelikle Türkiye gişesinde başarılı olacak bir film çekmekse, “Evet” diyebiliriz. Türkiye’de başarılı olan dizi ve filmlerin senaryo, yönetmenlik ve yapım anlayışı temel alınırsa, gereken her şey yapılmış. Ünlü bir oyuncu kadrosu toplanmış, kısa roller için dahi yıldız isimlerle anlaşılmış.

        Fahir Atakoğlu film boyunca çok az susan ve seyirciye nerede, nasıl duygulanacağını önceden haber veren bir film müziği hazırlamış. Jean-Paul Seresin’in dünya standartlarındaki başarılı görüntü çalışmasıyla birlikte yapımcı Mustafa Uslu prodüksiyon kalitesinde belirli bir düzeyi tutturmuş. Savaş ve çatışma sahnelerinden de kaçınılmamış.

        ‘Hikâyenin hakkını verme’ konusuna dönersek, soruya kendi adıma olumlu yanıt vermem mümkün değil. Ayla ile Süleyman arasındaki baba-kız bağının oluştuğu süreci anlatırken dahi film bizi müziğe ve duygusal coşkuya boğuyor. Oysa burası öykünün şekillendiği, sevgi ve şefkatin ortaya çıktığı yer değil mi? Fakat film, bu duygusal bağdan ziyade filmdeki erkek karakterler arasındaki ilişkilere, savaşa ve kahramanlıklara daha çok odaklanıyor.

        KAVUŞMA ANI ÇOK ÇARPICI

        ‘Baba-kız sevgisi’ ile ‘katı bürokrasi’ arasındaki çatışma yeterince vurgulanmıyor. Aslında ‘kötü adam’, babayla kızı ayıran bürokrasi ama filmden “Ayla için en doğrusu Kore’de kalması fakat Süleyman Astsubay bunu kabullenemiyor” gibi bir izlenim bile çıkıyor.

        Asıl amaç, kahraman ve fedakâr Türk askerlerinin Kore’nin özgürlüğüne yaptığı katkıları vurgulamak, zulüm gören halklara yardımcı olduğumuz mesajını vermekse film hedefine ulaşıyor. ‘Ayla’ bu haliyle öncelikle milli bir film, bir kahramanlık öyküsü... Yaşanmış bir hikâyeyi anlatma görevini yerine getirse de kendi sözünü söyleyemiyor. Hikâye, Süleyman Astsubay’ın katı bürokrasiye karşı verdiği ve kaybettiği bir mücadele olarak anlatılsaydı, gerçek babalığın anlamı vurgulansaydı, filmin Oscar’da daha fazla şansı olabilirdi. Kuşkusuz abartısız, sakin ve daha sade bir anlatımla...

        ‘Ayla’ bu haliyle tümüyle duygulara seslenen, seyircinin gözlerini yaşartacak Türk usulü bir film. En çok oyuncu yönetimini, diyalogları ve oyuncuları beğendim. En etkili yanıysa, hikâyenin kendisi. Özellikle finaldeki o birkaç saniyelik gerçek kavuşma anı çok çarpıcı...

        Filmin notu: 6

        Diğer Yazılar