'Eğlence'nin kıyısında
Ödül mevsiminde adından en çok söz ettiren filmlerden biri olan ‘The Florida Project’, büyük bir eğlence merkezinin yakınlarındaki motelde yaşayan işsiz bir anneyle 6 yaşındaki kızının geçirdiği günleri anlatıyor
SEAN Baker, bağımsız bir sinemacı. İsmini festivallerde duyurmuş, 2015’te akıllı telefona taktığı lenslerle çektiği ‘Tangerine’le çok ses getirmişti. ‘The Florida Project’ ise Baker’ın en çok beğenilen ve konuşulan filmi oldu. Film, 6 yaşındaki Moonee (Brooklynn Prince) ve arkadaşlarının eğlence olsun diye bir otomobili tükürük yağmuruna tutmasıyla başlıyor. Kendilerini engellemeye çalışan otomobil sahibine de küfrediyorlar. Moonee filmin ana karakteri gibi... Ama başka filmlerdeki ana karakterlerin aksine belli bir amacı yok. Tek derdi, yaz tatilinde para harcamadan iyi vakit geçirmenin yolunu bulmak. Annesi Halley (Bria Vinaite) günübirlik takılan, işsiz bir kadın. Anne-kız, haftalık ödemelerini zar zor yaptıkları bir motelde yaşıyorlar.
Bir tür çağdaş Amerikan yoksulluk hikâyesi bu… Ancak yoksulluk, ‘American Honey’de olduğu gibi daha çok alt sınıfların geleceksizliği ve çıkışsızlığıyla ilgili... Film boyunca Moonee’yi sevdiği yiyeceklerin tadını çıkarırken, etrafta özgürce dolaşırken ve yaramazlık yaparken görüyoruz. Dışarıdan mutlu, özgür, neşeli bir çocuk… Peki, gerçekten öyle mi?
SAHTE BİR MUTLU SON
Bir sahnede üç çocuk terk edilmiş villalardan birine girip ortalığı kırıp döküyor. Tam da orada, yoksulluklarına karşı duydukları öfkeyi hissetmek mümkün. O boş villalarda özlemini çektikleri, ulaşamadıkları mutlu, düzenli aile hayatını görüyorlar… İçlerinden birinin evin duvarlarına hırsla vurması içlerindeki yok etme, yakıp yıkma arzusunu tetikliyor.
Çocuklar başkalarının daha iyi hayatlara sahip olduklarını biliyorlar. Nasıl bilmesinler ki? Turist akınına uğrayan ve öncelikle çocuklara hitap eden devasa bir eğlence merkezinin dibinde yaşıyor ama oraya gidemiyorlar… Sean Baker filmine bu nedenle Walt Disney World’un yapım aşamasındaki adı olan ‘The Florida Project’ (Florida Projesi) adını vermiş. Filmde bu eğlence merkezinde yapılan yegâne çekimin izinsiz olarak akıllı telefonla yapılması ironik… Daha ironik ve hüzünlü olansa, başta ‘400 Darbe’ olmak üzere çocukların özgürlüğe koşturduğu filmlere yapılan gönderme… Ama buradaki koşu özgürlükten ziyade, parayla satın alınabilen bir hayal dünyasına… Özetle, sahte bir mutlu son.
‘The Florida Project’in en sevdiğim yanı, meselesini iyilik-kötülük üzerinden kurmaması oldu. Öte yandan, aslında nereye doğru gittiği belli olmayan, hikâyesiz, savruk bir film ama iyi yazılmış finaliyle her şeyi toparlıyor.
Baker, film boyunca hareketli bir kamerayla karakterleri yakından takip ediyor ama hepsine belirli bir mesafeden bakıyor. Aslında filmler çoğunlukla karakterlerin içinden geçenleri yansıtır. Burada, motel yöneticisi Bobby (Willem Dafoe) hariç karakterlerin iç dünyasına uzağız. Özellikle Halley’e... Umursamaz, kaba, saldırgan ve rahatsız edici ama asla sevgisiz bir anne değil. Moonee’nin gerçek duygularına ise en çok finalde yaklaşıyor ve çok etkileniyoruz. Bobby filmin gizli ana karakteri sanki… İçindeki merhametin, sevginin istismar edileceğini bilse de elinden geleni yapıyor ve onun bu sessiz çabaları, galiba filmin en umutlu yanı…
Filmin Notu: 7