'Ruhlar bölgesi'nde
“Çocuklar Sana Emanet”, başına gelen bir kaza sonrası “öte dünya”dan gelen varlıklarla karşılaşan iç mimar Kerem’in hikâyesini anlatıyor. Çağan Irmak’ın korku türünü kendine özgü bir hikâyeyle birleştirdiği filmin başrolünde Engin Akyürek oynuyor
BATI sinemasında hayaletler, ruhlar genelde belirli bir mekânı sahiplenir. Öte yandan, nadiren de olsa insanları gittikleri her yerde takip eden ruhlar vardır. Çağan Irmak'ın hikâyesindeki hayaletler, bu ikinci gruptan... İç mimar Kerem (Engin Akyürek), geçirdiği kaza sonrasında gördüğü kâbusların yanı sıra gerçek mi hayal mi olduğunu anlayamadığı deneyimler yaşamaya başlar. Yaşadığı olayları, hissettiği vicdan azabına bağlar ve kazada ölen çocuğun yoksul ailesine “kan parası” vermek üzere Asos’a döner. Orada terk edilmiş bir köyde yaşayan ve gerçek dünyayı değil “öte dünya”yı gören bir kadınla (Şerif Sezer) tanışır. Bir şamanı andıran kadın, Kerem’in kimler tarafından niye rahatsız edildiğini anlayınca garip bir “mücadele planı” hazırlar.
ÖYKÜNÜN İÇİ BOŞ DEĞİL...
Filmin, kötü ruhlar ve medyumları hatırlatan “şaman” karakteriyle “Ruhlar Bölgesi” (Insidious) gibi son dönemin gerilimlerinin izinden gittiğini düşünebilirsiniz. Ama o tür korku filmlerine hiç benzemeyen, dramla gerilim arasında gidip gelen melez bir film bu... İçerdiği çarpıcı gerilim duygusuyla filmin havasını değiştiren taşra hastanesi sahnesini saymazsak, Irmak’ın türe uygun bir atmosfer kurduğu söylenemez. Tam aksine, İstanbul Boğazı’na bakan bir daireyle Kuzey Ege’deki manzaralı dağ evinde geçen ferah ve aydınlık bir film çekmiş. Ciddi film bekleyen seyircileri ve korku-gerilim meraklılarını tatmin etmek için bir orta yol bulmak istemiş sanki. Ama öykünün içi boş değil. Kerem’le eşinin (Hilal Altınbilek) çocuk sahibi olma istekleriyle başlayıp, travmatik bir kazayla devam eden film, Kerem’in kötülükle olan savaşına ve ruhsal kurtuluşuna odaklanıyor.
EKSİK KALAN ŞEYLER VAR
“Çocuklar Sana Emanet”i seyrederken etkilendiğimi söyleyemem, çünkü bir korku-gerilim olarak bence tatmin edici olmaktan çok uzak... Ama üzerine düşündükçe, kendi meselesini oluşturmuş, çerçevesini doğru çizmiş bir film olduğunu görmek mümkün. Öyküyü, sınıf atlayarak köklerinden kopmuş, özgüveni yüksek bir “beyaz yakalı”nın ruhsal yolculuğu olarak düşünebiliriz. Kaza ve sonrasında olanlar, Kerem’in kendine güvenini sarsıyor, zayıf yanlarını açığa çıkarıyor. Ölüm karşısında çok çaresiz olduğunu gösteriyor.
Güçlü, varlıklı bir adam olarak geldiği kırsal bölgede, ruhsal kurtuluşa önce “çocuk gibi ağlayarak”, sonra “zincirlenerek”, “hor görülerek” ve nihayetinde savaşarak ulaşması atlanmaması gereken ayrıntılar. Kerem eski benliğini, kibrini yıkarak kendini buluyor. Gerçek hayattaki kötülerle öte dünyadakiler arasında fark olmaması da dikkate değer. Çağan Irmak'ın filmlerinde Kerem gibi özgüveni yüksek erkekler içine düştükleri krizden genellikle çocukluklarına, geçmişlerine dönerek ve sevgi dolu kadınlara sığınarak kurtulurlar. Bu filmde de Kerem, orta sınıf geçmişine, çocukluğuna dönerek ve yine bir kadının şefkatine sığınarak kurtarıyor kendini.
Fragmanda saklanan sürprizlerini açık etmemek için ayrıntıya giremesem de öyküde iyi işlenemeyen bazı meseleler olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Kerem'in eşiyle ve kazada ölen çocuğun ailesiyle olan ilişkilerinde bence eksik kalan bir şeyler var. Ama yine de ilgiye değer bir deneme olduğu kesin.
Filmin Notu: 6