'Amerikan ruhu' üzerine
ABD tarihinin kanlı sayfalarından birini açan ‘Vahşiler’ (Hostiles), şiddet kullanarak hükmetme zihniyeti ve ırkçılık eleştirisiyle öne çıkan sert ama duygusal bir western
FİLM şiddet dolu, acımasız bir Kızılderili saldırısıyla açılıyor. Üç çocuklu anne Rosalie’nin (Rosamund Pike) bakış açısından çekilen açılış sahnesi, seyirciyi insafsız derecede sert bir gerilimin orta yerine koyup bırakıyor... Peşinden gelen sahnede ise Amerikalı askerlerin, komutanları Yüzbaşı Joe'nun (Christian Bale) kayıtsız bakışları altında bir Kızılderili ailesine gösterdiği zalim tavra şahit oluyoruz. Böylelikle ırkçı şiddetin iki farklı yüzünü görerek giriyoruz filme.
NEFRET Mİ BARIŞ MI?
Ana karakter Yüzbaşı Joe, Kızılderililerle yıllardır mücadele etmiş, savaşta birçok arkadaşını kaybetmiş sert bir asker. Komutanı ve şehirden gelen liberal gazeteciyle konuşurken barış politikalarına inanmadığını görüyor, saklamadığı Kızılderili düşmanlığına ve ödünsüz rövanşist tavrına şahit oluyoruz. Tüm bunlara rağmen komutanı, yıllardır hapiste tutulan Cheyenne şefi (Wes Studi) ve ailesinin eve dönüş yolculuğunda refakatçi olarak Yüzbaşı Joe’yu görevlendiriyor. İtirazları işe yaramıyor ve Cheyenne ailesinin askerler eşliğinde, devlet adına bir ‘halkla ilişkiler projesi’ olarak tasarlanan yolculuğu başlıyor.
Yönetmen Scott Cooper’ın Donald E. Stewart’ın el yazısı metinlerinden filme uyarladığı ‘Vahşiler’, bir yolculuk ve yol boyunca gelişen arkadaşlıkların, yaşanan duygusal yakınlaşmaların filmi... Vahşi Komançilerin kendilerinden olmayanlara duydukları akıl dışı nefretle sakin Cheyenne’lerin barışçı, bilge olgunluklarının karşı karşıya gelmesiyle birlikte öykünün seyri değişiyor. Beyazlar da benzer bir durumu kendi içlerinde yaşıyor. İdam mahkûmu beyaz asker (Ben Foster) de ırkçılığın ve şiddetin abartılmış bir halini yansıtıyor.
SERT AMA DUYGUSAL
Yüzbaşı Joe’nun ırkçılığı ise tüm bu süreçte adeta buharlaşarak yok oluyor. Rosalie’yle olan ilişkisi, içindeki merhameti ve sevgiyi ortaya çıkarıyor. Rosalie anahtar bir karakter. Kaldı ki, film kadınların ve annelik duygusunun her şeyi değiştirebileceğini vurguluyor. Rory Cochrane’in oynadığı Çavuş Thomas karakteri de önemli... Thomas, yaşadığı sorunu melankoli olarak tanımlasa da asıl meselenin çektiği vicdan azabı olduğunu anlıyoruz. Çünkü Thomas savaş boyunca kadın, çocuk birçok yerliyi öldürmüş Amerikalı askerlerden sadece biri.
Ancak film, bu yolculukta yaşanan manevi aydınlanmanın ve karakterlerin vicdani hesaplaşmasının, 1892 itibarıyla Teksas’ın derinliklerinde ya da ABD genelinde çok şey ifade etmediğinin altını çizmekten kaçınmıyor.
Ana fikrini, D. H. Lawrence’ın açılışta alıntılanan ‘Amerikan ruhu’ tanımı üzerinden şekillendiren ‘Vahşiler’, ırkçı şiddetin ve kan dökerek egemen olma politikasının çıkmazlarını anlatan sert ama duygusal bir film... Kimin vahşi, kimin medeni olduğu sorusunun cevabı da seyirciye bırakılıyor. Irklar arası gerilimin hâlâ sona ermediği günümüz ABD’si üzerine de kuşkusuz anlamlı bir öykü bu… Başta Christian Bale olmak üzere oyuncuların sağlam performanslar çıkardığı ‘Vahşiler’in anlatımı ve görsel atmosferiyle sıkı bir western olduğunu da belirtelim.
Filmin notu: 7