Açık ilişki komedisi
Başrollerinde Rebecca Hall ve Dan Stevens’ın oynadığı “İlişki Durumu: Açık İlişki” (Permission), yıllarca birlikte olduktan sonra başkalarıyla da ilişki kurmaya karar veren bir çiftin hikâyesini romantik komedi formatında anlatıyor
BİRBİRLERİNİ çok seven iki insan, birliktelikleri sürerken başka kişilerle ilişki yaşamaya karar verirse neler olur? Bugüne kadar seyrettiğim filmlerde “açık ilişki” nin yürüdüğüne pek tanık olmadım. Kaldı ki, böylesi filmlerde çok eşliliğin yürüyüp yürümemesinden ziyade hayırlara vesile olup olmadığına bakılıyor daha çok... Brian Crano’nun yazıp yönettiği “Permission” da benzer bir güzergâhtan ilerliyor... Öte yandan, filmin ilk sahnesinden hikâyenin nereye varacağını hissetmeniz mümkün. İşte tam da bu nedenle, “Permission” gibi filmlerde asıl önemli olan, finalde varacağımız nokta değil galiba. Öncelikle, karakterleri açık ilişki kararına yönlendiren sürecin ikna edici olması gerekiyor ve Crano’nun filmi bu konuda bence iyi işliyor.
KLİŞE BİR AŞK ÜÇGENİ
New York’ta yaşayan doktora öğrencisi Anna (Rebecca Hall) ile Will (Dan Stevens), 10 yıldır birliktedirler. Will, Anna’nın ilk sevgilisidir. Willl’in de ondan önce ciddi bir ilişkisi olmamıştır. Will’in Anna’ya evlenme teklif edeceği gece, yakın arkadaşları Reece (Morgan Spector), “şeytanın avukatlığını” yaparak Anna’ya “ilk ve tek ilişkiye takılıp kalmanın doğru olmadığını, başkalarıyla birlikte olması gerektiğini” söyler. Gülüp, geçer, önemsemez görünürler ama Will, evlenme teklifini erteler. Ertesi günlerde de Anna’ya önerisini yapar: Birbirlerinin bilgisi dahilinde, başkalarıyla birlikte olacak ama ilişkilerini sürdüreceklerdir. Denemeye karar verirler...
Sonra her ikisi de karşılarına çıkan ilk firsatları değerlendirir ve aralarındaki ilişkiyi yürütmeye çalışırlar. Film, bence tam da öykünün bu gelişme sürecinde tökezliyor. Özellikle yakışıklı, romantik müzisyen Dane’nin (François Arnaud) Anna’ya kendini çok çabuk kaptırması, bütün öyküyü klişe bir aşk üçgeni üzerinden “Anna kimi seçecek?” sorusuna kilitliyor... Will’in kendinden yaşça büyük, zengin dulla (Gina Gershon) kurduğu ilişkinin bir yere varmayacağını tahmin etmek hiç zor değil. Anna ve Will’in açık ilişki yürüyormuş gibi davranmaları da bizim için ikna edici olmayınca “Permission”, her şeyin önceden tahmin edilebilir olduğu bir film haline geliyor. Eşcinsel çift Reece ile Hale’in (David Joseph Craig) evlat edinmek ya da edinmemek üzerinden gelişen çatışmaları da filmin ana fikrine pek hizmet etmiyor.
Tüm bunlara rağmen “Permission” un kötü bir film olduğu söylenemez. Brian Crano’nun özellikle işin romantik komedi kısmını iyi becerdiğini düşünüyorum. Sonuçta, hafif ve akıp giden bir film. Karakterlerin iyi çizildiğini ve inandırıcı olduklarını da belirteyim. New York dekorunda geçen iddiasız ama hoş bir romantik komedi seyretmek isteyenler gidebilir.
Filmin Notu: 6
***********
WINCHESTER’IN RUHLAR EVİ
WINCHE STER , western filmleri ve resimli romanlardan bildiğimiz bir tüfek markası... “Winchester Gizemli Ev” bu tüfeklerin satışıyla zenginleşmiş ailenin vârisi Sarah Winchester’ın (Helen Mirren) hikâyesini anlatıyor.
1906 yılında geçen filmde, şirketin hissedarları Sarah Winchester’ın akıl sağlığıyla ilgili bir rapor hazırlaması için Doktor Eric Price’ı (Jason Clarke) görevlendiriyorlar. Sarah Winchester, 7 gün 24 saat boyunca inşaatın hiç bitmediği, yeni bölümlerin ve odaların sürekli birbirine eklendiği çok büyük ve tuhaf bir evde yaşıyor. Evdeki odaları, Winchester tüfeğiyle öldürülen insanların ruhları için yaptırdığını söylüyor. İnsanın bütün korkularını bilinçdışının ürünü olarak gören Doktor Price ise ruhların varlığına inanmıyor, bilimsel bir açıklaması olduğunu düşünüyor.
Geçen yıl “Testere: Jigsaw Efsanesi” (Jigsaw) ile “Testere” serisinin son halkasının yönetmenliğini üstlenen ikiz kardeşler Michael ve Peter Spierig, bu kez eski usul bir hayaletli ev hikâyesiyle geliyorlar karşımıza. “Winchester”, yüksek prodüksiyon kalitesi, karanlığı çok iyi kullanan görüntü yönetimi, atmosferi ve oyuncularıyla öne çıkan bir film. Ama gerçeklerden esinlendiği söylenen ve Sarah Winchester’ın vicdan azaplarıyla şekillenen hikâye bir noktadan sonra ilk anlardaki ilginçliğini yitiriyor ve vasatın üstüne çıkamıyor. Yine de korku gerilim sevenlerin ilgisini çekebilir.
Filmin Notu: 5