Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başrollerinde Guy Pearce ile Robert Pattinson’un oynadığı “Takip” (The Rover) karanlık bir geleceğe gidiyor ve bize adaletin hükmünü kaybettiği, silahların konuştuğu Avustralya kırsalında geçen bir hikâye anlatıyor

        AVUSTRALYALI yönetmen David Michod (1972), 2010’da yönettiği ilk uzun filmi “Animal Kingdom” ile olumlu eleştiriler almış, özellikle kendi ülkesinde hatırı sayılır bir gişe başarısı yakalamıştı. Suç çeteleri arasında büyüyen bir gencin öyküsünü anlattığı “Animal Kingdom”, bazı eleştirmenlere göre Martin Scorsese esintileri taşıyan bir filmdi. “Ekonomik çöküş”ten 10 yıl sonra Avustralya kırsalında geçen ikinci filmi “Takip” ise ilk sahne itibarıyla yine aynı kıtada karanlık bir gelecekte geçen “Mad Max” serisini hatırlatıyor. Ama kısa sürede, çöl, sefalet, yoksulluk ve yoksunluk dışında “Mad Max” ile bir benzerliği olmadığı ortaya çıkıyor. Otomobilini çalan bir grup suçlunun peşine düşen Eric’in (Guy Pearce) silah bulmak için uğradığı ilk yerleşim yerindeki icraatını görünce, zaten bir kahramanla değil, dengesiz bir anti kahramanla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.

        VAHŞİ BATI GİBİ BİR YER

        Eric’in suçlulardan birinin erkek kardeşi olan yaralı Rey’i (Robert Pattinson) zorla yanına almasıyla “Takip” western’leri hatırlatan bir yol filmine dönüşüyor. Bir süre sonra western’in dekor olmanın ötesine geçerek filme asıl ruhunu verdiğini fark ediyoruz. Kanunların tam olarak işlemediği, silahların konuştuğu, insan hayatının değer ifade etmediği vahşi batı gibi bir yerdeyiz. Filmin asıl amacı, adaletin olmadığı, suçların cezasız kaldığı acımasız bir dünyada insan ruhunda hâlâ iyi bir yan kalıp kalmadığına bakmak...

        ÇÖKÜŞ VE SEFALET ATMOSFERİ

        Film bu yanıyla Michael Haneke’nin “Kurdun Günü”nü hatırlatıyor. Haneke adalet sisteminin ortadan kalktığı bir dünyada “medeni” insanların yaşamda kalmak için iyilik ve ahlağı devre dışı bırakacağını gösteriyordu. Avustralyalı David Michod, Haneke kadar karamsar değil. Abisi Henry’nin (Scott McNairy) kardeşi Rey için döktüğü gözyaşlarında, doktorun çabalarında ya da Rey’e yiyecek veren kızın yardım severliğinde vicdana, merhamete rastlamamız mümkün. Michod’nun asıl umutsuz olduğu nokta, iyiliği yaşatabilecek ortamın olmayışı. Silah tutmayı bile beceremeyen çaylak Rey ile gözü kapalı adam öldüren Eric’in birbirlerini etkileme süreci filmin temel meselesine yakınlaştırıyor bizi. Ters bir etkilenme süreci bu: Eric, Rey’in içindeki kötülüğü, Rey ise Eric’in içindeki iyiliği tetikliyor... “Takip”, her ne kadar masumiyetin ve erdemlerin yok olduğu bir dünya tasvir etse de, insanın içindeki iyiliğe inanan bir film.

        Hikâye kadar atmosfer de önemli. İç mekânlardaki yarı çıplak, terli, mutsuz, sessiz erkekleri ve onları çevreleyen ortamı düşündüğünüzde Michod’nun filmini bir ressam gibi kurduğu görülüyor. Sanki asıl amacı bir çeşit “çöküş ve sefalet atmosferi” nden resimler sunmak. Filmdeki kadınlar daha anlamlı işlerle meşgullerken erkekler her şeylerini kaybetmiş gibi görünüyorlar. Ama böylesi bir dünyada dahi, “cool” Eric’in “sert kovboy” gibi erkeklik gösterileri sunması Michod’nun kendi kendisiyle düştüğü bir çelişki gibi geliyor bana.

        PATTINSON ÇAYLAK ROLÜNDE İYİ

        “Takip” umutsuz, kasvetli atmosferi ve ağır temposuyla aklınızdan çıkmayacak filmlerden ama yeni bir şeyler söylediğini öne sürmek zor. Son olarak, Pattinson ve Pearce’in gayet iyi performanslar çıkardığını belirtelim.

        Filmin notu:6

        Diğer Yazılar