Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “GÜVENLE büyü Türkiye” sloganıyla 2 yıl önce yasalaştırılmıştı.

        Amacı iş sağlığı ve güvenliğini AB standartlarına getirmek için güvence altına almaktı.

        Çünkü AB’nin 15 ülkesinin ortalaması 1.5 civarında iken, Türkiye’deki iş kazaları dolayısıyla ölüm oranı % 12.3’e çıkmıştı. Çalışma Bakanı Çelik, o tarihte bu verileri açıklarken, Türkiye’deki işletmelerin % 99’unun 250 kişi altında çalıştıran KOBİ’ler olduğunu, iş kazalarının % 80’inin de buralarda meydana geldiğini vurgulamıştı.

        İKİ YILDA GELİNEN

        Şimdi bakalım, aradan geçen 2 yılda kanun ne kadar etkili oldu?

        Bunun için bu yıl yayınlanan TÜİK İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemlerini Araştırma Sonucu’nu okumak yeterli:

        “İstihdam edilenlerden % 17.1’i kaza riskine maruz kaldı...”

        Yani her 100 işçiden 17’si, “fiziksel sağlığını etkileyen faktörlerden ‘kaza riskine’ maruz kalmış”...

        Son yaşananların gösterdiği gibi bunların ağırlıklı ortaya çıktığı yer de belli: Maden ve taşocağı sektörü...

        Soma’daki çok ölümlü kazadan dolayı yüksek çıkıyor diye de meseleye bakmayın.

        Çünkü elim Soma verileri henüz bunun içinde yok.

        Ayrıca kazaların ağırlıkla meydana geldiği yerler de Bakan Çelik’in 2 yıl önceki tespitindeki gibi KOBİ boyutundaki küçük işletmeler.

        Sağlık sorunları hariç, madencilik ve taşocakçılığı sektöründe çalışanların % 10.4’ü bir şekilde iş kazası geçirmiş.

        Üstelik inşaat sektöründe binde 2, imalat sektöründe ise % 1.8 oranında azalma görülürken, tek yükselen maden ve taşocağı sektörü olmuş.

        SORUMLUSU KİM?

        Peki, kim bunun sorumluları?

        Söyleyeyim; ne denetim yapılabilen, ne de uygun işyeri şartları taşıyan, köstebek duyarlılığı taşımayan, “Kaz gitsin, para gelsin” mantığıyla çalışan tarla faresi kılıklı işletmeler.

        Onların hatasını bugün layıkıyla tüm sağlık ve güvenlik önlemlerini alanlar çekiyor.

        Daha ilerisi, tüm özverili uğraşlarına karşın, “maden işletmecilerini canavarlaştıran” kamuoyu algısıyla da yüz yüze bırakıyor.

        Sorarım, ne hakları var?

        Anlamak için su altında kalan 18 işçinin kurtarılması çalışmalarının yürütüldüğü Ermenek’teki madene bakmak yeterli.

        Maden daha önce koşullara uymadığı için kapatılmış, sonra kendi gibi kapatılan yanındakiyle birlikte çalışmasına tekrar izin verilmiş.

        Bırakın içindeki tahkimatlarının, gaz uyarı sistemlerinin nasıl olduğunu...

        Desandresi, yani madeni aşağıdan yukarı çıkarmak için yerin altına doğru meyilli olan galerisi bu kadar diklikte olan bir madene çalışma iznini kim verir?

        Nasıl ki Soma’da eski imalattan biriken gaz 301 insanın hayatına mal olduysa, burada da eski imalattan biriken suyun felaketiyle karşılaşılmış.

        Oysa akıntılar, yüksek nemin yaratacağı sıkıntı bir sorunun gelmekte olduğunu önceden haber vermiş.

        Kimse aldırmamış, “Tehlike geliyor” diyecek sorumlu da zaten yokmuş.

        Geldiğimiz sonuç ortada. Bir yanda son 20 yıldaki 14 olayda kaybolup giden 898 can...

        Diğer yanda denetimsiz, işletmeleriyle milli kaynağı bu hale getirip ithal doğalgaza mahkûm eden umarsızlar...

        “Cana değil, mala gelsin” diyeceğim ama bu aymazlar nedeniyle ikisine birden geliyor...

        Diğer Yazılar