Çözümsüzlüğün çözüm arayışı
ÇÖZÜM sürecinin ilk adımı sayılan 2009’a veya İmralı ile görüşmelerin başladığı 2012’ye gidelim.
Çok da uzak mesafe değil, en uzunu 5 yıl...
Şimdi şu iki sorunun yanıtını arayalım:
O gün coğrafi, askeri ve sosyolojik durum ile bugünkü aynı mı?
Veya o günkü mecburiyetler ile bugün ortaya çıkan zorunluluklar ve kamuoyu psikolojisi benzer mi?
İki gündür sohbetlerimden çıkardığım, Ankara da çözüm sürecinin geleceğini bu sorular çerçevesinde okuyor.
Daha iyi anlatabilmek için “çözüm sürecinin başlangıcı” olarak da isimlendirilen 5 yıl öncesinden bugüne bakarsak.
Erdoğan’ın 2005’teki Diyarbakır konuşması, ardından paradigmaların değiştirilmesi...
Polis Akademisi salonlarında 2009’da yapılan yeni sürecin yol haritasının çizildiği akademisyenler, gazeteciler ve siyasetçiler toplantısı.
Ardından 2010 referandumu süreci ve bununla sağlanan açılımlar ve sunulan umutlar.
Sonrasında da 2011 seçimi ve 2012’de İmralı ile görüşmelerin resmen başladığının duyurulması.
O gün, 28 yıldır süren çatışmalardan bıkmış ve demokratikleşmeye susamış yurttaşlar için yeni dönem önemliydi.
EN GÜVENLİ YER
Bu dönemde dinamikleşen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, “ağzının içinde sorun çıkaran çürük diş istememesi” de PKK için sorun olmaya başladı.
Suriye’de Esad rejiminin baskısını artırması, Arap Baharı ile demokratikleşme rüzgârının sert esmesi de sürecin yelkenini dolduruyordu.
Hem ABD, hem AB’nin terör listesinde olan PKK için Kuzey Irak’ın yanında Suriye ve Avrupa da güvenli liman olmaktan çıktı, Türkiye’nin içi en güvenilir yer haline geldi.
O günkü konjonktürün getirdiği durum karşısında demokratik açılım; bugünkü adıyla çözüm süreci Kürt siyasi hareketi için de tutunulacak dal oldu.
Ancak Sovyetik politika alışkanlığından kurtulamayan ve silahı tutan Kandil ile örgütün medya gücünü elinde bulunduran Avrupa kanadı gelişmeyi okumakta zorlandı.
Fakat Öcalan’ın, Türkiye içindeki Kürt siyasi hareketinin aktörleriyle sürece destek vermesi karşısında etkin olamadı.
Bu da silahların susmasını beraberinde getirdi.
İKİ YIL SONRA
Aradan geçen iki yıl sonunda gelinen nokta ise başlangıçtaki ivmesinin gerisinde.
Bütün bunlara neden de Irak ve Suriye başta olmak üzere bölgede ortaya çıkan yeni durum.
Gelinen noktayı en iyi özetleyen şu cümle de sürecin içinde bulunan etkin bir isme ait:
“Bölgede silah meşrulaştı, ABD ve Almanya’nın silah yardımı en üst seviyeye ulaştı. Bugün Suriye’de silahıyla toprak elde etmeyi umut haline getiren iştahı kabarmış bir örgüt var karşımızda. Çözüm süreci devam eder ama hangi parametrelerle onu bugünden söylemek zor.”
Sözlerinde haklı.
Çünkü çözüm sürecinin bitmesinin, sürecin aktörleri başta olmak üzere herkes için büyük sorun oluşturacağını, kestirilmeyecek kaotik sonuçlara götüreceğini herkes görüyor.
Ancak asgari ve azami sorunların çözüm parametrelerinin üretilmesi konusunda, aktörlerin kabiliyeti itibarıyla ortada duran soruna, seçim dönemine girilmiş olmasının ağırlığı da yüklenmiş bulunuyor.
Sonuç olarak, çözümsüzlüğün çözüm olmadığı konusunda herkes hemfikir ama çözümün nasıl olacağını da kimse bilmiyor.