Kandil usulü
ÇÖZÜM sürecinde Öcalan’ın bizzat üzerinde çalıştığı, devlet yetkilileriyle bir noktaya getirdiği yol haritasına PKK/KCK yönetimi ne kadar inanıyor?
Veya gönülden inanmak istiyor?
Bunu anlamak için PKK yönetiminden son dönem gelen açıklamaları okumak yeterli.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın kısa süre önce verdiği röportajdaki sözlerine bakıldığında örgütün süreci sonuna kadar desteklediğini söylemek olası.
Nitekim taslağı götüren HDP heyetine de bunu açıkça beyan ettiler.
Ancak konu, süreci harekete geçirecek yeni formata geldiğinde, aynı cevvaliyeti gösterdiklerini söylemek olanaksız.
Hatta, yeni format için “Kürt sorununun, barışçıl demokratik siyaset yöntemiyle çözümünde tarihi adım” demiş olmalarına karşın.
Aslında PKK/KCK yönetiminin bu üslubu yeni de değil, geçmişten beri uyguluyor.
Yani, yoluna girmek üzere olan süreçler üzerinde önce kriz çıkararak yeni bir mevzi kazanma yöntemini kullanıyor.
Karşı tarafın risk alarak özveri içinde sunduğunu cebine koyup “Daha ne vereceksin?” yaklaşımı gösteriyor.
ESKİ TAKTİK
Bir başka tanımla, 1950’lerde kalmış, “aldığından daha azını vermesini, yine de bir şeyler almasını sağlayacak kadarını vermesini öngören meşhur yasa”ya bağımlı kalan anlayışla gidiyor.
Alamadığı takdirde de karşıdakinin vermesini sağlayacak terör, tehdide yönelip baskıyla mesafe kazanmayı hedefliyor.
Şengal olayında olduğu gibi, bölgede konjonktüre dayalı lehine gelişmeleri arkasına alıp yukarıda mevzi kazanmanın yolunu arıyor; muhatap alınmak istiyor.
Benzer bir uygulamayı da Suriye’de Barzani’ye karşı kullandı, alandan çıkmasını sağladı.
Barzani de Suriye’deki güçlerini geri çekerken sınıra hendek kazıp tüm desteğini çekti.
Kobani’de sıkışınca da başvurduğu kapı yine Barzani oldu.
Sonuçta iki ay içinde kanton beklentisinden, örgütün Suriye’deki gücü PYD’nin ve yöneticilerinin uluslararası arenadaki etkinliğinden eser kalmadı.
İMRALI’YA MEKTUP
Kobani’de tutmayan yöntemi şimdi çözüm sürecinde hayata geçirmek istiyor.
Aslında Öcalan’ın hazırladığı müzakere süreci taslağı içlerine sinmiyor, siyasal tabanında karşılaşacağı tepkiyi bildiği için de açıktan söyleyemiyor; medya üzerinden İmralı’ya mektup yazıyor.
Bütün bunlara neden de örgütün paradigma değişikliğine takatinin olmaması, ideolojik kalıplarından çıkamaması.
Bir de PKK/KCK’nın, 1999’da Öcalan’ın yakalanması sonrası yakaladığı sacayağının eşitler arasındaki öncülüğünü, çözüm sürecinde İmralı ve HDP karşısında kaybetmiş olması.
Belli ki içine sindiremiyor...
Bir yandan, “Öcalan’ın çizdiği çerçeve Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemlidir, Kürt sorununun çözümünü temel alıyor” diyor.
Aynı paragraf içinde, çözüm sürecine kibrit suyu olacak, Batı’dan gelecek tepkileri coşturacak söylem geliştiriyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde güç toplayan HDP’yi ve Türk kamuoyunda yaratılan çözüm sürecine dönük olumlu rüzgârı görmüyor.
Ya da süreçte geriye düşmüş olmanın kaygısıyla bilerek yapıyor.