Tape hukuku...
TÜRKİYE benzer tartışmayı 1990’ların sonunda da yaptı.
O dönemde de hukuka aykırı yöntemle elde edilen dinlemeler, bırakın sosyal medyayı, bizzat dönemin siyasileri tarafından ifşa edildi.
Sonunda siyaset kurumu, 2001’de koalisyon dönemindeki değişiklikte Anayasa’nın 38. maddesine şu hükmü koydu:
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez...”
Ancak ne hukuka aykırı yöntemle elde edilen dinlemeler, ne de bu konudaki tartışmalar durdu...
Son olarak Ergenekon davalarında da benzer tartışma yaşandı.
Bunlardan söz etmemin nedeni, 4 eski bakan hakkındaki soruşturma komisyonuna gelen hukuka aykırı elde edilmiş delillerin imhası konusunda süren tartışma...
‘8 YIL BEKLEMELİ’
Konunun uzmanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’e dün sordum.
Anayasa değişikliğini anımsatarak söze başladı.
Komisyon başkanının CMK’ya dayandırdığı, “Tanıklıktan çekinebilecek kişilerle yaptıkları görüşmeler kayda alınamaz, alınan kayıtlar derhal yok edilir” iddiasının burada geçerli olamayacağını belirtip ekledi:
“Burada tanıklıktan çekinebilecek aralarında kan bağı olanların konuşma tapelerinden değil, ileride şüpheli olabilecek kişiler arasındaki delillerden söz ediliyor. O deliller 8 yıl saklanmalı...”
AK Parti’nin hukukçu milletvekilleri de Anayasa ve CMK’nın hükümlerine dayanıp delillerin imhasını savundu.
YARGITAY NE DEDİ?
Gelelim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına....
Uyuşturucu kaçakçısı ağabeyi Celal E.’nin mahkeme kararıyla dinlenen telefonuyla konuşan Çetin E., üzerine atılı suçun hukuki olmayan şekilde elde edildiğini ileri sürerek hakkındaki hükme itiraz etmiş.
Sonunda dava Ceza Genel Kurulu’nun önüne gelmiş.
Anayasa, AİHM kararları ve BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne dayandırarak kararına varmış.
AİHM’nin, Khan/Birleşik Krallık davasında, “somut olay dikkate alındığında, hukuka aykırı da olsa delilin kullanılmasının söz konusu olabileceği” kararını anımsatmış.
Ceza Genel Kurulu’nun 2007 yılında aldığı, “Rüşvet suçundan elde edilen deliller iletişimin tespiti kararı bulunmayan kişi için de delil olarak değerlendirilir” kararına da atıf yapmış ve kararını vermiş:
■ Hukuka uygun veya aykırı yöntemle elde edilen deliller kullanılarak verilen hüküm, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde gösterildiği biçimde “adil” ise delil hukuka aykırı yöntemle elde edilse dahi kullanılabilir.
■ Suça katıldığı daha önceden başka delillerle belirlenmiş ise artık bu noktada CMK’nın 135/3. maddesi kapsamına giren bir dinleme ve kayıt yasağından söz edilemeyeceği, çünkü konuşması kayıt altına alınan kişinin, tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişi sıfatını o kayıttan önce kaybettiği kabul edilmektedir.
■ Aynı soruşturma ve kovuşturma kapsamında bulunan bir kişi bakımından kanuni olarak kullanılabilecek bir delilin, diğer sanık açısından hukuka aykırı görülmesi hak ve adalet ilkelerine aykırılık oluşturacağı gibi, tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan kişilerin, aynı suçu birlikte işlemelerinin kanun koyucu tarafından himaye edildiği sonucunu doğurur ki, bunun kabulü de mümkün değildir.
Ve hakkında dinleme kararı olmayan kişinin de böyle bir suçtan dinlenebileceğine hükmetmiş.
Yargıtay’ın kararı böyle...
Ayrıca bu kadar tartışması süren belgelerin kopyaları da zaten birçok yerde bulunuyor.
Not: Dünkü yazımda Bireysel Başvuru Genel Kurulu’na emekliye ayrılan üye Sayın Zehra Ayla Perktaş’ın katıldığı yönünde yanlış bir bilgiyi paylaştım. Başta Sayın Perktaş olmak üzere okuyucularımdan özür dilerim.