Davutoğlu'nun Paris yürüyüşü
“TÜRKİYE’den de keşke bakan düzeyinde katılım olsa” diye düşünürken haberi geldi.
İki gündür soğuk algınlığı nedeniyle istirahat eden Başbakan Davutoğlu’nun, bugün Paris’te düzenlenecek “Charlie Hebdo saldırısı ve sonrasındaki olayları telin ve Fransız halkıyla dayanışma yürüyüşü”ne katılacağı açıklandı.
Davutoğlu’nun Fransa hükümetinin çağrısına olumlu yanıt verip yürüyüşe katılacak olması hem Türkiye, hem de Avrupa’da yaşamakta olan Türk vatandaşları için önemli bir karar.
DAR EDECEKLER
Nedeni de 2007’den bu yana büyük terör saldırısı görmemiş olan Avrupa’nın, Fransa’daki saldırılar sonrası en az iki yıl “önleyici güvenlik doktrini” odaklı veya merkezli politikalara yönelecek olması.
Bırakın yabancı kökenlileri, devletin kendi vatandaşları üzerindeki gözetleyici ve sorgulayıcı eylemleri çok daha üst noktalara taşınacak.
Her Müslüman ise potansiyel şüpheli görülecek.
Bazı alanlarda yaşamaları zorlaştırılacak...
Şurası kesin ki, Avrupa’nın hangi kenti olursa olsun, alışveriş merkezlerinden kafelere, konser alanlarından restoranlara, turistik yerlerden halkın toplu olarak bulunduğu metro, havaalanı gibi yerlere kadar hemen her noktada polis ve askerle sıklıkla yüz yüze gelinecek.
Ortadoğu’da bazı ülkelerde yaşamın olağan görüntüsü haline gelen polisasker görüntülü tablolara Avrupa başkentlerinde de rastlanılacak.
Bunların neler olabileceğini görmek için 11 Eylül sonrası ABD’de, metro saldırısı sonrası İngiltere’de ve tren bombalanmasının ardından İspanya’da olanlara bakmak yeterli.
Ayrıca 7-8 yıl önce Avrupa’da radikal sağ akımlar bu kadar güç kazanmamıştı...
Son dönem İslam karşıtlığıyla birlikte yükselen Avrupa’daki sağcı akımların faaliyetlerini, söylemlerinin yaratacağı kelebek çarpan etkisini de bu gelişmelerin üzerine koymak gerek.
ACİLEN MİP’E DÖNÜŞ
O nedenle güvenliğin özgürlüğe çok daha fazla tercih edileceği böyle bir zeminde serinkanlılıkla yürütülmesi gereken önemli bir sürece ihtiyaç var.
O nedenle Davutoğlu’nun yürüyüşe katılması, bu sürecin yönetilmesi açısından önemli...
Aslında bunu bir yürüyüşle bırakmadan, son bir yıldır üzerinde çok durulmayan, medeniyetler çatışmasının en çok yaşandığı iki ülke Türkiye ile İspanya’nın 2005’te başlattığı Medeniyetler İttifakı Projesi’nin (MİP) yeniden canlandırılması gerekir.
Başbakan Davutoğlu’na yakın isimlerle dün yaptığım sohbetten anlıyorum ki hükümet de bu konuda kararlı.
Çünkü ortaya çıkan durumdan AB ülkeleri açısından çıkışın yolu da MİP’ten geçiyor.
Eğer MİP veya benzeri bir yapı olmaz ise ülke içi çatışmalar bir süre sonra istenmese de uluslararası boyuta taşınacak.
Her ülke kendi soydaşına, yurttaşına bir başka ülkede yapılan saldırıyı hoşgörüyle karşılamayacak; hele ki iletişimin bu kadar yaygın olduğu bir ortamda anında karşılık vermek zorunda bırakılacak.
Bir çığ gibi büyümeye müsait ortamdan çıkışın tek yolu da zaten zemini hazır olan MİP olacak...
Bu sadece AB ülkelerinde yurttaşı bulunanlar için değil, AB için de çıkış modeli...