Washington'un Şam ile dansı
“KIŞIN nasıl geleceği, güzden bellidir” atasözüne uyan gelişme yaşandı.
ABD, kasım ayında ne dediyse bugün o yaşanıyor.
Dolayısıyla, kendi Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü “Aslında tam da öyle demek istememişti” diye düzeltmeye çalışsa da ABD Dışişleri Bakanı John Kerry her zamanki açık sözlülüğüyle sahada olanı açıkladı.
ABD güçlerinin kasımdan bu yana, özellikle de Halep bölgesinde muhalif güçleri, Şam yönetimi askerleriyle IŞİD’e karşı ortak mücadeleye zorladığı bilinen bir gerçek.
Aslında sorun da bunlar açıktan konuşulduğunda bizlerin şaşırıp kalıyor olmamızda yatıyor. Sanki olayların yaşandığı alanlar çok uzakmış gibi, “Ya öyle mi oluyormuş” diye üstüne bir de hayret cümleleri söyleniyor; sert tepkiler konuluyor.
Bunlar Özgür Suriye sürecinde de yaşanıyor; Suriye Ulusal Koalisyonu ve Geçici Hükümet’in içine girdiği durumda da oluyor; eğit-donat sürecinde de görülüyor.
Velhasıl, kafa karışıklığı her alanda eksiksiz devam ettiriliyor.
‘DOĞASI GEREĞİ’
Oysa olacakların işaretini Kasım 2014 ortasında ABD Başkanı Obama aynen şu cümlelerle vermişti:
“Yerel oyuncuların yanı sıra, bölgesel oyuncuları da kapsayan bir çözümde, Suriye halkı, Türkiye, İran ve Esad yanlıları politik görüşmelere girmek zorunda kalacaklar. Bu her zaman olduğu gibi diplomasinin doğası gereği, beğenmediğiniz rejimlerle ve insanlarla diplomatik ilişkilere girmek zorunda kalırsınız.”
Bundan daha açık nasıl söyleyebilir ki...
Hatta ilerisi de var...
Türkiye’de oluşmuş Suriye Geçici Hükümeti varken Dubai’de ayrı bir geçici hükümet oluşturma çabaları sürüyor.
Oysa hafta sonu Başbakan Davutoğlu, Suriye Ulusal Koalisyonu ve Geçici Hükümet’in Başkanı Halid Hoca ve beraberindekileri kabul edip görüştü; desteğini yineledi.
Bölgeyi çok iyi bilen, uluslararası güçlerin faaliyetlerini de yakından takip eden etkin bir isim, dün önemli bir bilgiyi paylaştı.
Aktardığına göre Batılı koalisyon Suriye Ulusal Koalisyonu ve Geçici Hükümet’e yardımda nazlanmaya başlamış.
Bunun yerine Dubai’de oluşmakta olan geçici hükümete yönelmiş.
Daha önemlisi, Irak’ta oluşan İran destekli IŞİD mücadelesi, yeni bir göç dalgasıyla yüz yüze kalma tehlikesi yaratmış.
Nasıl ki yakın geçmişte Şii Türkmenler IŞİD’den kaçıp Türkiye’ye sığındıysa, benzer durum şimdi Sünni Türkmenler açısından yaşanır olmuş.
Etkin ismin söylediği şu söz de durumu özetlemeye yeter:
“İster Şii, ister Sünni olsun, sonuçta olan Türkmen’e oldu; yerini yurdunu kaybetti.”
MÜSTEŞARLIK ŞART
Bütün bu süreçleri doğru okuyamamanın veya zamanında pozisyon alamamanın nedeni de bölgede devlet adına görev yapanların voltranı oluşturamamasından kaynaklanıyor.
Nitekim bölgede görevli birçok isimle yaptığım sohbetler de bunu teyit eder nitelikte.
Birbirine olumsuz bakışı olanları dahi aynı noktada buluşturan tek unsur ise koordinatör valiliğin yerine müsteşarlığın kurulmasına dönük talep.
Sonuç getirir mi bilinmez...
Ancak böyle devam ederse güneydeki komşunun belirlenme sürecinde Türkiye’ye söz düşürmek istemeyecekler.