Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ROMA

        YAKIN geçmişte Almanya’da hissetmiş, Şansölye Merkel’in tutumuna bağlamıştım.

        Sonrasında gittiğim Fransa’daki durumu da Sarkozy’nin meymenetsizliğine kondurmuştum.

        İspanya ve Portekiz ile devam edip Danimarka ve Avusturya’ya varınca durumun değiştiğini anlamaya başlamıştım.

        Bütün bu gezilerin sıkıştığı aralık ise çok değil; 1.5 yıl.

        Türkiye algısı üzerinde Avrupa’da oluşmuş hava, dün bu sütunda AB Bakanı Volkan Bozkır’ın da vurguladığı gibi ciddi bir algı kırılmasına uğramış bulunuyor.

        Oysa, 1980 ihtilalinin yarattığı moloz yığınından Özal’la temizlenmiş, sonrasında Demirel-İnönü koalisyonuyla gelen demokratikleşme çabalarıyla da sürmüştü.

        Arada yaşanan bazı kırılmalara karşın Ecevit’in Başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin Anayasa değişikliği, Bakan Derviş’in ekonomide yarattığı reform hareketiyle yeni bir konsepte geçmişti.

        Erdoğan hükümetinin ekonomi kurmayları da bunu devam ettirmekte başarı göstermişti.

        AK Parti hükümetinin ilk yıllarında yaratılan demokratikleşme adımları da Batı’da alkışlanmasına vesile olmuştu.

        EKİP HAREKETİ

        AK Parti’nin o dönemki kadrosunun da bunda önemli payı vardı.

        Hem Avrupa hem de ABD’de lobi faaliyetlerinde bulunup oluşmakta olan algıyı baştan değiştirme konusundaki cevvaliyetleri her kesimin beğenisini kazandı.

        AK Parti iktidarının 2007 yılına kadar yaptıkları, toplumsal özgüvenin oluşmasına da önemli katkı sağladı.

        Bu dönemde Batı’yı dolaşan Ali Babacan, Ömer Çelik, Şaban Dişli, Volkan Bozkır, Egemen Bağış, Cüneyt Zapsu ve adını bir çırpıda anımsayamadığım onlarca kişi, başarılı algı imalatı yaptı.

        AK Parti, siyasal ve kamu kurumlarının hantal yapılarının yeniden inşasına yöneldiği 2009 sonrasında da başarısını sürdürdü.

        Amaç da devletin şişmiş kadrolarını eritmek, özel sektörü daha dinamik kılmaktı.

        Bir süreliğine başardı, devlet kurumlarının ülkede yaşayan diğer etnik gruplara ve dış siyasetine bakışını farklılaştırdı.

        Demokratik atılım süreci diye isimlendirdiği adım, bugünkü çözüm sürecinin nüvesi oldu.

        Kıbrıs meselesinde ezber bozdu.

        Ancak 2010 referandumu ve 2011 milletvekili genel seçimi sonrasında durum değişti.

        UZLAŞI YOK OLUNCA

        Hedeflenenler ve amaçlananlar, AK Parti’nin toplumsal tabanına uymadı.

        Çünkü beklentileri hızla değişti.

        Onun için başörtüsü sorununu çözmesi, cemaatlerin elinin rahatlaması yetmedi; var olan kamu kadrolarında kendisine, eşine, çocuğuna ve yakın akrabasına da yer aradı.

        Liyakatine uygun memurluk da kesmedi, “Nasıl olursa olsun bizim çocuklar da genel müdür, müsteşar olsun” noktasına geldi.

        Baskı bu yönde oluşunca yaratılan hedefe lojistik destek veren kadrolar dışlandı, ötekileştirildi.

        “Bizim çocuklar” da bilmedikleri için işi toparlayamadı.

        Bu da hedeflenen iki alandaki başarı eşiğini aşağı çekti.

        Baştan konulan plan da altüst oldu, şişmiş kamu kadroları “Bizden olsun” diye obez hale dönüştü.

        Toplumsal yalnızların artışını hızlandırdı, uzlaşıyı yok etti.

        Bütün bunları yazmamın nedeni, AB Bakanı Volkan Bozkır’ın 2 gündür Roma’daki temasları sırasında gazetecilerden ve STK temsilcilerinden gelen sorulara tanıklık etmem...

        AB’de, özellikle de Türkiye’ye geçmişte en fazla yakınlık göstermiş İtalya’da bunlar oluyorsa bir an önce Türkiye algısını yeniden inşa etmek gerekir.

        İç Güvenlik benzeri yasalar da onarmaz, daha çok çökertir...

        Diğer Yazılar