Büyük felaket mi?
ÖNCELİKLE şunu belirteyim; Papa’nın “Ermeni soykırımı” demiş olması, Türkiye açısından siyasi ve hukuki sonuç doğurmaz.
Çünkü Vatikan, 2001’de Papa II. Jean Paul döneminde “soykırımı” kabul etmişti.
Eğer bugünkü Papa’nın ağzından doğrudan söylemiş olmasının Katolik dünyasını etkileyeceği varsayılıyorsa, bunun da önemi yok, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere Katolik dünyasının neredeyse tamamı “soykırımı” kabul etti.
Türkiye’nin siyasi ve ticari ilişkileri açısından geriye iki başat ülke kalıyor: ABD ve İngiltere...
ABD’nin bu konudaki karar mekanizmasında etkili olan ismine, Başkan Obama’nın bu yıl nasıl bir tavrı olacağını yakın geçmişte sorduğumda yanıtı şöyle olmuştu:
“Geçmişteki gibi bu yıl da ‘büyük felaket’ der, ötesine geçmez...”
Avrupa açısından da hukuki bir sonuç getirmez; çünkü Avrupa İlk Derece Mahkemesi’nin ve AİHM’nin “Konu hukuki değil, siyasi” kararı var.
Papa’nın söylemindeki en önemli etken olarak görülecek tek nokta ise dünyadaki ağır insanlık felaketlerinin arasında bu konuyu da saymış olması.
NE GETİRİR?
Bütün bunlara karşın, Papa’nın bu söylemi nasıl bir etki yaratır?
Konuyu da kapsayan Ermeni sorunu üzerine yeni kitabı çıkan TOBB ETÜ’den Yrd. Doç. Dr. Serdar Palabıyık, dünkü sohbetimizde şu 4 noktanın altını çizdi:
1- Papa daha önce de bildiriyle kabul etmişti, dolayısıyla yeni kabul ettiği anlamına gelmez.
2- İki Ermeni konuyla ilgili olarak Avrupa Adalet Divanı’na başvurdu. İlk Derece Mahkemesi 1986 kararında Avrupa Parlamentosu’nun bu tür kararlarının “siyasi” olduğuna, “hukuki hiçbir sonuç doğurmayacağına” hükmetti; 30 Euro mahkeme masrafını da o iki Ermeni’ye ödetti.
3- AİHM’nin de kararı var; “190 ülkeden 21’inin tanımış olması sonuç doğurmaz; herkesin kabul ettiği anlamına gelmez” dedi.
4- Katolik dünyası zaten 1965’te Uruguay ile başlayan bir tanıma sürecine girdi.
5- Ermeni diasporası 100. yıl dolayısıyla yapabileceklerinin sınırını gösterdi; bir de Kim Kardashian’ı Erivan’a götürdü.
GÜL’ÜN DEDİKLERİ...
Meselenin bu çerçevede bir tıkanmışlık süreci yaşadığından söz edilebilir.
Ancak, bir sorunun da bu aşamada dikkate alınması gerekir.
O da daha yeni Türkiye’yi ziyaret etmiş olan Papa’nın, dönüş yolunda uçakta gazetecilerin tüm sıkıştırmalarına karşın, “soykırım” kelimesinin kıyısından dahi geçmemiş olmasından bu yana ne değişti de buraya gelindi.
Bunu anlamak için 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2009’da başlayan Erivan atılımıyla geçen 3 yıl içinde akademik kesim dahil tüm sivil kurumlarına çağrısını anımsamak yeterli.
Gül, Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen’i görevlendirip, yumurta kapıya dayanmadan çalışmalarını istemişti.
Sonra ne mi oldu; alışılageldiği gibi “Dostlar alışverişte görsün” anlayışıyla toplantılarla noktalandı.
Olan ise 2009’da başlayan, dıştan müdahaleler sonucu sürekli aşağı çekilen Türk-Ermeni ilişkilerini düzeltme sürecine oldu.
Bunun sıkıntısını da Papa değil, Gümrü’de, Iğdır’da, Ararat’ta, Aralık’ta oturan, Aras’ın iki yanındaki halklar çekecek.