İnsan taşkını
Nasıl barajlar dolunca su dışarı taşar; benzer şekilde ülkeler dolunca da insan aynı yolu izler.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, “bir nesilde, tek bir çatışma nedeniyle” yerinden ve ülkesinden edilen dünya üzerindeki en yüksek sayıya ulaşıldı.
Suriye’de yerinden edilen 7.6 milyon insandan, 4 milyon 100 bini aşan kişi, bir başka ülkeye sığınmak için hareket halinde.
Bu rakam bugüne kadar, 3 milyon ile rekoru elinde tutan Afgan sığınmacıları geçti.
Türkiye ise bu taşkından 2 milyonu aşan sığınmacı sayısı ile en büyük payı alan ülke oldu; dünyadaki en yüksek mülteci barındıran ülke sıfatını Pakistan’ın elinden aldı.
Sonunda Türkiye’nin de baraj gibi taşıma kapasitesi doldu ve bir anda gelen su gibi insanlar da dışarıya taşmaya, bulduğu vadilerden, dere yataklarından akmaya başladı.
KURTULDUM SANDI
Acı olan, birikimlerini tüketmiş, cebindeki parası sıfırlanmış insanların sorununa Birleşmiş Milletler dahil hiçbir örgüt veya ülke çözüm bulabilmiş değil.
Özellikle de sığınmacı akını karşısında ne yapacağını şaşıran AB...
Oysa insan öldürmek için yabancı savaşçı olarak ruh hastası vatandaşları bu bölgeye gelirken, “Pisliklerimden kurtuluyorum” anlayışı içinde davranıyordu.
Hakkında bilgi sahibi olduklarını bile sınırda çevirmek bir yana; Türkiye sınırında yakalanıp gönderilenlerin tekrar aynı yolla gelmelerine engel olmak istemiyordu.
Şimdi o yurttaşlarının bu topraklarda yarattığı ağır insani yükün henüz çok az bir bölümü döndü kendi sırtlarına bindi.
Bu bumerang etkisinin bu noktada duracağı sanılmasın; 4.1 milyon insana eklenecek 3 milyon daha potansiyel kapıda bekliyor.
Yabancı savaşçı olarak bu topraklarda yerinden yurdundan ettikleri insanları yarın kapılarının önünde çadır kurmuş olarak bulacak.
AB ülkeleri her ne kadar “ayıklayarak” alacağını söylüyor olsa da gidenlerin içinde uyur vaziyette birçok olumsuzluğu da almış olacak.
MÜLTECİ YURDU
2 milyon sığınmacıyı barındıran Türkiye açısından ise bu, çok büyük bir sorun oluşturmayacak.
Çünkü mülteci kazanı gibi, 16. yüzyıldan bu yana hep bir yerlerden kopup gelmiş insanlara toprağı kucak açmış.
Kimi zaman soydaşı Kırımlılar olmuş, kimi zaman dindaşı Afganlar ya da suyun öte yakasından kopup gelmiş Rumlar, Bulgarlar, Yugoslavlar, Azeriler, Somalililer, Mynmarlılar...
Rusların Kırım’ı işgal ettiği 1800’ün ikinci yarısında gelen 2.5 milyon Tatar’ın ardından, son 140 yılda durmaksızın artarak devam etmiş.
İşin ilginç tarafı, göçün artışı 1923’te Tunalı Hilmi Bey’in 132 arkadaşı ile TBMM’ye verdiği önergeyle, başındaki “Mübadele” kelimesi bugün kalkmış olsa da İmar ve İskân Bakanlığı’nın kurulmasına neden olmuş.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre de uzun yıllardır Anadolu’ya göçüp gelen sayısı, Suriye ve Irak’tan son gelenler sayılmazsa 10 milyona yaklaşmış.
Yani nüfusunun neredeyse 7’de 1’i, başka ülkelerde yaşarken bir nedenle kaçıp gelmiş muhacir, sığınmacı, göçmen soydaş, dindaş, yoldaştan oluşmuş.
Hepsi Anadolu’nun bağrında gardaş olmuş...