Siyasette öze dönüş
İlk işaretini 7 Haziran listelerinde verdi.
Doğal kaynağına, klasik köklerine, özüne dönülme süreci Nisan 2015’teki listelerde görüldü.
Ancak bugünkü gibi üzerinde övünç vesilesi yapılan köklü düzenlemeye henüz ulaşmamıştı.
CHP’nin milletvekili adaylarını önseçimle belirlemesi, MHP’nin oy yükselişi, HDP’nin de parti kimliğiyle seçime girmesi, öze dönüşü zorlayan faktörlerdi.
Geçmiş yıllarda partilerden ilk ayrılanların ithal isimler olması da öze dönüşteki bir diğer etkendi.
Önceki gün YSK’ya teslim edilen listelerle bu dönüş bütünüyle tamamlandı.
Partiler, dayandığı toplumsal tabanın beklentilerine karşılık verecek isimlerle klasik köklerine döndü.
Ancak bu dönüş, geçmiş seçimlerin aksine AK Parti’de zirve yaptı; liberal demokrat isimleri de terk edip bütünüyle doğal kitlesinin beklentilerine yanıt verecek klasik kadrolarına yöneldi.
Oysa 2007 ve 2011 seçimlerine girilirken listelerinde yeni isimlere en çok yer açan AK Parti idi.
Sol kesimden gelen Ertuğrul Günay, Mahmut Esat Güven, Reha Denemeç veya laik merkez sağdan gelen Murat Başesgioğlu, Vahit Erdem dikkat çeken isimlerdi.
Bu geleneği, geçen seçimde sol veya liberal demokrat kesimden gelen Muhsin Kızılkaya, Hüseyin Yayman, Mehmet Uçum, Osman Can devam ettirdi.
YELPAZE DARALDI
Dikkat çeken ise 2001’deki klasik kadrolarına dönmüş olmalarını, AK Parti yöneticileri dahil, partiye yakın siyasi yorumcular iyi bir şey olarak anlatıyor.
Oysa siyasal yapılarda klasik köke dönüş, yelpazesinin yapraklarını kapattığı için serinlemeyi azaltır; renk cıvıltısını soluklaştırıp tadı tekleştirir.
Toplumun geniş kesiminin ortak paydası olmaktan çıkarır, sığlaştırır; öteki yakını bile uzaklaştırır.
Bir büyüğümün bu durumu anlatan mükemmel bir örneği var:
“Bir lokantaya gittiğinizde patates yemeği, patates kızartması, sütlü patates, haşlama patates, fırında patates, patates salatası, kumpirden oluşan mönüden tercih ettiğiniz her yemek patatesten başta bir şey değildir.”
Tabii ki farklı isimleri listeye koyarak farklı kesimlere ulaşmak da olanaklı değildir, farklı kesimlere dokunabilecek politikaların da birlikte üretilmesi gerekir.
Yoksa sadece farklı isim, liste süsü gibi kaldığı anda ilk terk eden olur.
AK Parti 2007 ve 2011’de bunları başarabildiği için doğal seçmenini aşıp yüzde 49 oya ulaşabildi.
VİCDAN KÖPRÜSÜ
Ayrıca partilerde öyle isimler de vardır ki, ötekinin sahasından gelmemiş olmakla birlikte ötekinin vicdan köprüsüdür.
Seçmenin kendi sahasında daraldığında veya üzerinde durduğu zeminini sel bastığında karşıya geçişini kolaylaştırır.
Ötekine, “Keşke bizim partide olsaydı” dedirtir.
Siyaset takviminde sayıları da o denli çok değildir.
Vicdan köprüsü insanları bulmak için çevrenizdeki her görüşten insana sormanız yeterlidir.
Örnek mi, aklıma ilk gelenler Meral Akşener, Bülent Arınç veya Hikmet Çetin...
İkisi kendi isteğiyle siyaset sahnesinden çekildi.
Meral Akşener’i ise partisi uzaklaştırdı.
Uzun yıllardır siyaset arenasında tanıdığım Meral Akşener, abla, arkadaş, kardeş, baldızdır; yiğittir, dobradır; politika için kayıptır...